“Atatürk Olmasaydı?”
Neyzen Tevfik benim çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir hiciv ustasıdır. Küfürden nefret eden bir kişi olarak, Neyzen’e hayranlık duymam belki garip karşılanacaktır. Ancak küfrü böylesine ustalıkla ve çirkinleştirmeden kullanan Neyzen’e hayranlık duymamak mümkün değildir. Örneğin;
“Annen seni s……ken yanlışlıkla doğurmuş,
Tanrı senin hamurunu necasetle yoğurmuş.” beyti yazıldığı günden bu yana asla güncelliğini yitirmeyecek, günümüzdeki bazı yaratıkları da tanımlayacaktır.
Adını yazmaya değmez bir mahlukatın “Putlaştırılmış Atatürk yıkılmalıdır” ifadesinden sonra büyük ustanın bu beyti, beynime yerleşecek ve sesli olarak ağzımdan dökülecektir.
Anası yanlışlıkla doğurmuş bu mahlukatı… Hele aşağıdaki gazete haberini okuduktan sonra bu eski mankenin beyninin sadece salata yapmaya yaradığı gerçeği ortaya çıkacaktır. Tabii o salata midenizi bulandırmazsa…
“Manken Tuğçe Kazaz, bir gazetede yer alan Atatürk’le ilgili söyleri nedeniyle bazı kişilerin ağza alınmayacak küfürleri ve tehditleri ile karşı karşıya kaldığını iddia etti.
Yaptığı yazılı açıklamayla eleştirilere yanıt veren Kazaz, “Sizin Atatürk anlayışınızı da böylece görmüş olduk. ‘Atatürk olmasaydı, din değiştiremeyecektin, geçmişte yemiş olduğun haltları yiyemeyecektin’ diyenler olmuş. Bende diyorum ki, sizlerin o putlaştırdığınız Atatürk keşke olmasaydı da bende o haltlarıyememiş olsaydım. Ayrıca yok Atatürk olmasa idi İngilizlerin ve Amerikalıların mandası olurmuşuz. Cehaletiniz beyninizden paçalarınıza kadar sirayet etmiş. Zaten yıllardır İngilizlerin ve Amerikalıların mandası olduğumuzu bilmeyen mi var. Cumhuriyet de dahil olmak üzere, yakın zamana kadar kurulan bütün hükümetler İngiltere’den izin alarak kurulmadı mı? Zamanında bir kurşun bile sıkmadan acaba İngilizler hangi sözleri alarak yurdu terk ettiler? Kapalı kapılar altında neleri feda ettik? Biz hala İngilizlerin, Amerikalıların ve İsraillilerin güdümünde olan paralel ile mücadele etmiyor muyuz? Şimdilerde bu kabuğu kırıp, oyunlarını bozan ve bağımsızlığa doğru yürüyen ve hala içimizde var olan uşaklarını temizleyen ve istiklal mücadelesi veren bir Türkiye var” dedi.
Cehaletin diplomayla yok edilemeyeceği bilinen bir gerçektir. Yeditepe Üniversitesi Uluslar Arası İlişkiler bölümünde okuyan bir kişinin böylesine kör cahil olması bu nedenle kimseyi şaşırtmayacaktır. Ve beyni kefenlenmiş bu mahlukatın hiç bilmediği konularda ukalalık yapması ve edep çizgisini aşması, sadece zavallılığının bir göstergesidir.
Şimdi; din değiştirmesi, kendi söylemiyle yediği haltlar, çektirdiği çıplak fotoğraflar, vücudunu teşhir merakı beni hiç mi hiç ilgilendirmeyecektir.
Bir Hıristiyan’la evlenmek için dinini değiştirmesi onun kişilik ve inanç zafiyetinin göstergesidir. Çıplak fotoğrafları ve mendil değiştirir gibi sevgili değiştirmesi ise bir kadın olarak onurunu pazarlamasıdır.
Ancak bu gafilin “Cumhuriyet’in İngilizlerden izin alarak” kurulduğunu söylemesi ise tahammül sınırlarını aşan bir gaflet ve hıyanet örneğidir.
Bu manken eskisi cahilden de öte kara cahildir. İngiliz sevicilerinin kim olduğunu dahi bilmemekte Mustafa Kemal Atatürk’e, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesin ve Türk milletine çamur atmakla gündemde kalmayı hedeflemektedir.
Vicdanım elverse tıpkı para için soyunan bu manken eskisinin, rant ve iktidara yaranmak için bu ihanete soyunduğunu söyleyeceğim.
Soyunmak… Malum soyunmak, para için çıplak poz vermek bu kadının naturasında vardır.
Şimdi belgelerin ışığında karanlıkları aydınlatarak yolumuza devam edelim. İnkâr edilemez bu belgeler “Kara Propaganda”nın esiri olan beyinlerdeki kokuşmuş kefeni kaldıracak mıdır, onu bilemem. Ancak taarruza taarruzla, yalana doğruyla cevap vermek en doğrusudur.
Fethi Tevetoğlu, “Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar” adlı kitabında, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından birinin doğrudan Sultan Vahdettin olduğunu belirtmiştir:
“Türkiye İngiliz Muhipler Cemiyeti, başta Padişah VI. Mehmet Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı Ali Kemal, Adil, Mehmet Ali ve Saadettin Beylerle, Ayan’dan Hoca Vasfi efendi olmak üzere, İngilizlerin idareye biran önce el koymasını isteyen ve İngiliz himayesi projesini hazırlayan, milli güç ve güvenden yoksun, umudunu yitirmiş gafiller, korkaklarla, bir takım satılmışlar tarafından, İngilizlere muhabbet ve taraftarlık, kendilerine çıkar sağlamak için, Milli Mücadele’ye karşı kurulmuş bir ihanet şebekesidir.”
Sinan Meydan
“Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri” adlı kitabın yazarı Gotthard Jaeschke, VI. Sultan Mehmet Vahdettin’in İngiliz dostluğunu kazanmak için “İngilizlere yalvarıp yakardığını” belirtmiştir. Sina Akşin de, “İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele” adlı kitabında Vahdettin’in İngilizlerle ilişkilerini anlatırken, “Yalvaran Bir Padişah” başlığını kullanmıştır.
Belgeler, G. Jaeschke’nin ve S. Akşin’in bu değerlendirmelerini doğrulamaktadır.
Akşin, Vahdettin’in aşırı İngilizciliğini, “Saray, kurtuluşu İngiliz İmparatorluğu ile bütünleşmekte görüyordu; çünkü halife sıfatı ancak bir Müslüman imparatorluk camiası içinde anlam ve değer taşıyabilir, dolayısıyla saygı görebilirdi” diye açıklamıştır.
Vahdettin öyle bir İngilizcidir ki, İzmir’i İngilizlerin işgal edeceklerini sanarak Nisan 1919’da bir Heyeti Nasiha (Nasihat Heyeti) oluşturup Ege bölgesine göndermiş, bu heyetle halkı işgale hazırlamış, dahası İzmir’de direnişi örgütleyen Nurettin Paşa’yı görevden alıp İngilizci İzzet Paşa’yı İzmir’e atamıştır. Amacı İngilizler İzmir’e çıkınca herhangi bir direniş gerçekleşmemesidir. Böylece İngilizlere yaranacağını sanmıştır. Ancak İzmir’e Yunanlılar çıkmıştır bilindiği gibi. Dahası İzmir’in Yunanlılarca işgal edileceğini bir gün önceden öğrenmesine karşın İngilizlerin tepkisinden çekinerek işgale seyirci kalmış, hatta bir gün önceden İzmir’deki asker sivil yetkililere gönderdiği emirle “İşgale karşı direnilmemesini” istemiştir.
3. Rauf Orbay, Mütareke döneminde Vahdettin’in huzuruna çıkıp “milletin düşmana karşı direnişten yana olduğunu” söylemesi üzerine Vahdettin yarı kapalı gözlerini hafif aralayarak şöyle demiştir: “BİR MİLLET VAR KOYUN SÜRÜSÜ, ONA BİR ÇOBAN LAZIM O DA BENİM!”
Ruslar bile Padişah Vahdettin’in İngiliz Muhipler Cemiyeti’yle ilişkide olduğunu anlamışlardır. Bolşeviklerin Ankara Büyükelçisi Aralov, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından birinin Padişah Vahdettin olduğunu belirtmiştir:
“İngiliz Muhipler Cemiyeti, İstanbul’da, İngiliz Intelligence Service teşkilatının temsilcisi Rahip Frew’in para desteği ile Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından kurulan gerici bir teşkilattır. Bu derneğin başında o zamanlar çıkmakta olan gerici (Yeni İstanbul) gazetesinin sahibi Sait Molla bulunmaktaydı.”
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı Richard Webb, 19 Ocak 1919’da İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılarından Sir Ronald Graham’a gönderdiği özel mektupta Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmıştır:
“Görünürde ülkeyi işgal etmediğimiz halde, şimdi valileri atıyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz. Polislerini yönetiyor, basınlarını denetliyor, zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları işlemiş oldukları suçlara aldırmadan serbest bırakıyoruz... Demiryollarını sıkıca denetimimizde tutuyor ve istediğimiz her şeye el koyuyoruz... Politikamız süngünün keskin ucuna dayanıyor... Halife elimizin altında bulundukça İslam dünyası üzerinde ek bir denetim aracına sahibiz... Bildiğiniz gibi Padişah bizi buraya yerleştirmeyi diliyor...”
Büyük vatan dostu Vahdettin’in(!)”
Sadrazamı Damat Ferit aracılığıyla İngiltere’ye sunduğu teklif: “İngiltere, Avrupa ve Asya’da, gerek doğrudan doğruya Sultanın hâkimiyeti altında bulunan, Türkçe konuşulan ve gerekse özerklikten faydalanan vilayetlerde, Türkiye’nin ecnebilere karşı bağımsızlığını ve memleket içinde sessizliği temin etmek için gerekli gördüğü yerleri 15 yıl süreyle işgal edecektir... İngiltere, dostluk hisleriyle duygulanarak Osmanlı bakanlıklarında gerekli gördüğü yerlere İngiliz müsteşarlarının Sultan tarafından tayinlerine izin verecektir. Bundan başka İngiltere Hükümeti, her vilayete birer İngiliz Başkonsolosu tayin edecek ve bu konsoloslar 15 yıl süreyle vali yanında müşavirlik görevi yapacaklar. Vilayet, Belediye Meclisleri seçimleri ve parlamento üyelerinin seçimi İngiliz konsoloslarının kontrolü altında yapılacaktır. İngiltere hem başkent İstanbul’da, hem vilayetlerde maliyeyi çok sıkı kontrol etme hakkına sahip olacaktır. Anayasa, Doğu halkının siyasi anlayışına ve yeteneklerine uygun olarak sadeleştirilecektir.”
“Türkiye’de de hâlâ İngiliz politikası takip edenler var. Mustafa Sabri’nin hazırladığı ve Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’ın 11 Nisan 1920’de yayınlayıp, İngiliz uçakları ile Anadolu’ya attırdığı bildiride suç ortağı olan İskilipli Atıf’a sahip çıkarak, itibarının iadesini isteyenler var. “Kurtuluş savaşı zaten yapılmadı ki” diyenlerden beklenir... O bildiri, İskilipli Atıf’ın yazdığı Alemdar gazetesinde de yayınlanmıştı. Alemdar gazetesi, “İslâm kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir ellerine teslim etmekte, İslâm alemi için hiçbir tehlike yoktur” diyordu. Bu mu itibar?
Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya attırdıkları bildiride ise Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları başta olmak üzere, bütün Kuvayı Milliyeciler, “asi”, “eşkıya”, “bâği”, “hain”, “haydut” ve “hırsız” diye nitelendirilmişti.
Bugün de Türkiye’deki siyasal İslamcı hareketler, İngiltere ve ABD’den bağımsız değildir. Görevleri, Türkiye’yi de teslim etmektir. Bu sebeple önder saydıkları İskilipli’ye, Şeyh Sait’e, Seyit Rıza’ya ve diğerlerine sahip çıkmalarında şaşılacak bir durum yoktur.
Bunların özgürlük mücahidi olduğunu ileri sürmek ise herkesi zihinsel engelli zannetmektir!” Arslan Bulut
“Atatürk olmasaydı?”
Sen olurdun be kızım. Din değiştirmene de gerek olmazdı. Çünkü dinin olmazdı be kızım. Kim bilir hangi İngiliz’in, hangi Batılının kapatması olurdun. Babanı hiç sormayacağım sana. Anan babanı bilmezdi be kızım.
Yunanlı George Seitaridis’le de evlenemezdin. İsmini Maria olarak değiştirmene de gerek kalmazdı. Osmanlı’nın nüfus sayımında erkekler ve hayvanlar sayılırken, kadın olduğun için yok sayıldığın, sayılmadığın için o Yunanlı’nın sadece koynuna girerdin.
Ha, bugün peşinden koştukların gene var olurdu. Onlara küresel güçler görev verirdi. Onlar eğer erk sahibi iseler gene “İkiz Yasalar-Kalkınma Ajansları- AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” ve benzeri nice bölücü yasaları işleve koyar, vatanı satılığa çıkarırlardı.
Kimi BOP-Dinler Arası Diyalog Eşbaşkanı, kimi “Majestelerinin Has adamı” olur, İngiltere’den Şövalyelik Nişanı alırdı. Öbürü Yahudilerin bir Müslüman’a ilk olarak verdiği “Cesaret Madalyası” ile ödüllendirilirdi.
Senin peşinde koştukların, makamlarının önüne “Sayın” sözcüğünü eklediklerin,“paralel yapı” dediğin F Tipi ile gene aynı yatağa girer “Büyük Abi”nin emirlerini aynen uygular Türkiye’nin bağımsızlığını İslam ve Türk düşmanı Papa’nın heykeli altında AB Anayası’nı imzalardı.
Ve gene onların sayesinde 1920-1938 yılları arasında tam bağımsız bir ülke olan ve Türkler tarafından, Türk budunu için yönetilen ülke İngiliz sömürgesi, Amerikan mandası olurdu be kızım.
Yani senin anlayacağın 2015 Türkiye’sinden hiç farkımız olmazdı.
Gene Vahdettin, Rahip Frew, Sait Molla ve Ali Kemaller olurdu.
Tıpkı 2015 Türkiye’sinde olduğu gibi… İşbirlikçiler, yandaşlar ve çanak yalayıcıları mütarekeci basın gündeme taşırdı.
“Atatürk olmasaydı” ben olur muydum? Elbette ben ve biz olurduk, anamız, babamız, soyumuz, sopumuz belli olurdu. Sizin karşınızda saf tutardık.
Siz bize gene “hain, asi, şaki” olurduk, Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divanı örneği mahkemelerde yargılanır, ölüme, hapse, sürgüne gönderilirdik.
Gene şiarımız “Ya İstiklâl- Ya Ölüm!” olurdu.
Ne Yunan’ın koynuna girer, ne İngiliz’e yalvarır ne de Amerika’ya temenna çekerdik.
“Atatürk olmasaydı” biz ATATÜRK olurduk be kızım.
Sorma o soruyu boşuna… Atatürk hep var. Dünya durdukça da tam istiklâlci anlayışıyla, cumhuriyetçi, devrimci, halkçı duruşuyla, anti-emperyalist Türk milliyetçiliğiyle de hep var olacaktır.
Atatürk sadece Türk milletinin değil, tüm ezilen ulusların önderi ve tüm dünyanın saygı duyduğu bir liderdir.
Atatürk bizim için senin söyleminle bir put değil, akıl ve bilimdir. Ha, senin çürümüş beynin anlayamaz bunu.
Çakma dünya liderlerine ihtiyacımız yok bizim. Rehberimiz Atatürk Devrim ve ilkeleri, ders kitabımız Nutuk, ödevimiz tam bağımsız Türkiye’dir.
Son söz… Edebini eğer varsa tabii- takın ve sus. Unutma her Türk gerektiği zaman Atatürk olmasını çok iyi bilecektir.
Figen ÖZEN, 6 Şubat 2015