..................''Vaziyet çok mühim, ah bir neticesi gelebilse...'' O gün bu müşahedelerden daha fazla sıkılarak ben de kendi yatağıma gitmek şeklinde bir ihtiyaç ile Fethi Bey'in yanına can attım. Fethi Bey yatağında yine arkası üstü yatıyordu. Fakat bu defa gözleri açıktı. Artık uyku ihtiyacından kurtulmuş gibiydi. Kendisine sükûn ve sekinet (sakinlik) gelmişti. Elleri başının altında huzur ve sükûn ile etrafa bakınıyordu. Koğuş pek kalabalık olmadığı gibi kimse de Fethi Bey'le meşgul değildi. Ben gittim, kendi yatağımın kenarına iliştim. Afaki bir iki sözden sonra o sabredemedi, etrafına ihtiyatkâr bir iki göz gezdirdikten sonra: - Monşer, dedi, vaziyet çok mühim. Ah bir neticesi gelebilse. Ve bunu diyerek yatağında doğruldu, benim tarafıma doğru ayaklarını yere indirerek düz oturdu ve kafasını daha ziyade bana yaklaştırarak: - Paşa yarın buradan hareket ediyor. Samsun'a çıkacak. Buradan Samsun'a gitmek için koskoca üç gün lazım. Bir kere bu üç günü selametle atlattık mı, üst tarafı inşallah bütün bütün selamet olacaktır. Ah, şu üç gün. - Paşa gizli mi gidiyor? - Hayır, şark mıntıkası orduları müfettişi olmuş, resmen gidiyor. Şu kadar ki, tabii işin zahirisi böyle, batınisi (içyüzü) ise bambaşka. Herifler Paşa'nın kurduğu dolaba gafletle sürüklenmişler. O ne dediyse yapmışlar. Meseleden İngilizlerin haberi yok gibidir. Eğer Paşa'nın Anadolu'ya gitmekte olduğu bir iki cin fikirlinin nazarı dikkatini celbederse, Allah etmesin, yoldan çevirmeye kalkışabilirler. İşte bu üç gün zarfında Paşa kadar ve belki daha ziyade burada biz adeta çocuk doğururcasına ıstırap ve azap çekeceğiz. Mesele fevkalâde mühimdir. Aman, ilk iş olarak nazarı dikkati celbedeyim, meselenin burada dahi mevzuubahis olması caiz değildir. Deminden beri ne hallere girdiğime elbette dikkat etmişsindir. Zaten kendim müteheyyiçtim (heyecanlıydım). Kısa kesmek için yatıp uyumak manevrasını ihtiyar mecburiyetinde kaldım. - Paşa'nın kendisi ne diyor? - Onun dediği hemen hemen şu üç günün atlatılması endişesi etrafında hülasa olunabilir. O kararını vermiştir; bir kere Samsun'a ayak attıktan sonra bu işlerin kâffesini (hepsini) düzeltmeyince bir daha buraya gelmem, diyor, ve işleri düzeltebileceğinden en kati surette emindir. O işlerin düzeltilebileceğini enine boyuna tetkik etmiş, her şekil ve suret için bir tarzı hal bulmuştur. Düşün ki icabında rütbe ve memuriyetlerini üzerinden atarak teşkil edeceği milli ihtilal ordularının başına geçmeyi bile şimdiden derpiş etmiştir (göz önünde bulundurmuştur). Hikâye uzun. Bu buraya gelinceye kadar İstanbul'u, sarayı, Babıâli'yi ve İtilaf devletlerini hüküm ve iradesine ram etmek için planları var. Bunların hepsini kullanacak, ve vatanın bu mesaibini (zorluğunu) katiyyen bertaraf etmek neticesini temin hesabına kadar vaziyetin icap ettirdiği her şeyi sonuna kadar tatbik ve icra edecektir. Bu bahisler üzerinde sonra yine konuşuruz. Hülâsa şu: Yarından itibaren geçirilecek üç günün selameti... Ah o üç gün, o üç gün.
Devam edecek...