Atatürk'ün Bağımsızlık Yolu: 1 - ADANA'DAKİ YEDİ GÜN
“Efendiler, bende bu milletin kurtuluşu yolunda ilk teşebbüs hissi, bu memlekette, bu güzel Adana'da vücut bulmuştur…” (Atatürk, 15 Mart 1923, Adana Türk Ocağı)
Mayıs 2019; Atatürk'ün önderliğinde emperyalizme ve yerli iş birlikçilerine karşı başlayan Milli Mücadele'nin yüzüncü yılı… Milletçe çok gururluyuz.
Bağımsızlık Savaşımızın yüzüncü yılı şerefine, siz SÖZCÜ okurları için, “Atatürk'ün Bağımsızlık Yolu” adıyla üç bölümlük bir yazı dizisi hazırladım. “Adana'daki Yedi Gün”, “İstanbul'daki Altı Ay” ve “İstanbul'dan Samsun'a” alt başlıklı üç yazıyla -üç hafta boyunca- Atatürk'ün, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmadan önce Adana'da ve İstanbul'da milli hareketin altyapısını nasıl hazırladığını anlatacağım.
Atatürk'ün bağımsızlık yolunda onunla birlikte yürümeye hazırsanız başlayalım!
TÜRK SÜNGÜLERİYLE ÇİZİLEN SINIR
Liman Von Sanders'in komutasındaki Yıldırım Orduları, Suriye-Filistin'de bozguna uğradı. Bozulup dağılan Türk birliklerini 7. Ordu Komutanı Atatürk derleyip toparlayıp İngilizlerle ve asi Araplarla çarpışarak Halep'in kuzeyine çekti. 26 Ekim 1918'de Katma'da İngilizleri durdurdu.
Atatürk, kendi ifadesiyle, Halep'in kuzeyinde Türk süngüleriyle sınır çizdi. Türk süngüleriyle çizilen o sınırı, Misak-ı Milli'nin güney sınırı olarak kabul etti. Bu durumu, sonradan Falih Rıfkı Atay'a şöyle anlatacaktı: “Gerek Erzurum Kongresi'nde gerek Sivas Kongresi'nde Türkiye'nin milli sınırlarını tespit için ben Türk süngülerinin işaret ettiği bu hattı esas kabul ettim…”
KİLİS'TEN ADANA'YA
Atatürk, emrindeki 7. Ordu'yla birlikte İskenderun kıyıları, Reyhanlı, Kırıkhan, Belen, Der el Cemal, Tel Rıfat'tan doğuya uzanan bölgeyi koruyordu.
Atatürk, Katma Zaferi'nden sonra bölgede İngilizlere ve Fransızlara karşı direniş merkezleri oluşturmaya başladı. Önce 43. Tümen'den bir müfreze ile elindeki erzak ve malzemenin önemli bir kısmını Kilis'e gönderdi. Kendisi de yaverleriyle birlikte 28 Ekim 1918'de Katma'dan Kilis'e hareket etti. Kilis'te Mevlevi Tekkesi'nde misafir edildi. Burada halkın ileri gelenleriyle yaptığı toplantıda, asıl savaşın bundan sonra başlayacağını, herkesin ona göre hazırlanması gerektiğini söyledi. Direniş için gereken silahları kendisinin sağlayacağını belirtti. (Süleyman Hatipoğlu, Filistin Cephesinden Adana'ya Mustafa Kemal Paşa, İstanbul, 2009, s. 49-53)
Katma istasyonunda karşılaştığı Ali Cenani Bey'e, “Teşkilat yapın! Kendinizi savunun! Ben istediğiniz silahları veririm” dedi. Verdiği sözü de tuttu. Antep ve Maraş gibi yerlere silah dağıttı. Bunlar, gereğinde kullanılmak üzere saklandı.
Atatürk, Kilis'ten Adana'ya geçti.
MONDROS'A ATATÜRK TEPKİSİ
Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak I. Dünya Savaşı'ndan çekildi. Mondros, özellikle 7. ve 24. maddeleriyle bir işgal ve paylaşım belgesi gibiydi.
Atatürk, 31 Ekim 1918'de Adana'ya geldi. Adana'da Liman Von Sanders'ten Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nı devraldı.
İki komutan ayakta karşı karşıya geldiler. Liman Von Sanders söze şöyle başladı: “Ekselans, sizi Arıburnu ve Anafartalar cephelerinde orduyu kumanda ettiğiniz günlerden yakinen tanırım. Beni avutan tek şey, komutayı size bırakmamdır…” Sonra iki komutan karşılıklı oturdular. Birer sigara yaktılar. Kahveler geldi. Liman Von Sanders, yenilgiyi kendi kusurlarına dayandırınca Atatürk müdahale ederek “Müsterih olunuz! Sizde hiçbir kusur ve kabahat düşünemiyorum! Kusur ve kabahatin büyüğü, sizi mensup olmadığınız bir milletin orduları başına getirenlerdedir…” dedi.
Adana'da Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nı devralan Atatürk, Şakirpaşa'da Hacı Seyit Ağa'nın bağ evinde karargah kurdu. Şehir içinde de Muradiye Oteli'nde bir menzil komutanlığı oluşturdu.
Yıldırım Orduları, dağılmış, parçalanmış, birbirinden uzakta, savaş yorgunu birliklerden oluşuyordu. Buna rağmen Atatürk umutluydu. Şöyle diyordu: “Her şeyden evvel elimin altında bulunan iki ordunun, arzu ettiğim tarzda güçlendirilmesi halinde, bütün felaketlere rağmen Türk sesini işittirebileceği kanaatinde idim. Bu yolda işe başladım.” İşte Atatürk'ün, “bu yolda işe başlamasıyla” aslında Milli Mücadele başladı. Takvimler 1 Kasım 1918'i gösteriyordu.
Mondros Mütarekesi'nin metni, 3 Kasım 1918'de Adana'da Atatürk'ün eline geçtiği gün, Osmanlı'yı I. Dünya Savaşı'na sokan İttihatçı liderler; Enver, Talat ve Cemal Paşa bir Alman denizaltısıyla İstanbul'dan ayrıldılar.
Atatürk, Mondros'u incelediğinde “Osmanlı Devleti'nin bu antlaşma ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeye razı olduğunu” hatta “düşmanların memleketi işgaline yardımı da vaat ettiğini” düşündü. “Hazin düşüncelere” daldı.
Atatürk, her şeyden önce Mondros'a karşı bazı önlemler aldı.
3 Kasım 1918'de “çok ivedi” bir şifre telgrafla Genelkurmay'dan, anlaşmada geçen “Toros Tünelleri”, “Kilikya”, “Suriye Sınırı” gibi adlandırmalarla “neyin kastedildiğini” ve yine anlaşmada geçen “ordunun terhisi talimatını kimin vereceğini” sordu.
3 Kasım 1918'de 2. ve 7. Kolordulara gönderdiği telgrafla Suriye sınırının yerini işaret etti. Türklerin çoğunlukta olduğu bölgenin esas hat kabul edilmesini istedi. Mütareke şartları yeterince açık olmadığından ayrıntılar açıklığa kavuşuncaya kadar “karaya işgal kuvveti çıkartılmamasını” emretti.
Atatürk, Mondros'a karşı direndi. Öyle ki 31 Ekim'de Reyhaniye'nin, 3 Kasım'da Antakya'nın işgal edilmesi, 5 Kasım'da da İskenderun'u işgal etmek isteyenlere ateş edilmesi için emir verdi.
Atatürk, “Bu mütareke reddedilsin” diyor, yenilgiyi kabul etmiyor, emperyalizme asla teslim olmuyordu.
ATATÜRK'ÜN DİRENİŞ TOPLANTILARI
Atatürk, Adana'da 4 Kasım 1918'de 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy'la “Adana Mülakatı”nı gerçekleştirdi. Ali Fuat Cebesoy'un yazdığına göre Atatürk, o toplantıda şöyle dedi: “Artık milletin bundan sonra kendi haklarını kendisinin araması ve koruması, bizlerin de mümkün olduğu kadar yolu göstermemiz ve bütün ordu ile birlikte yardım etmemiz lazımdır.” Şevket Süreyya Aydemir, “Bence bu sözler yeni bir yolculuktan haber verir” derken çok haklıdır. Bu sözler cumhuriyet yolculuğunun ilk habercisidir.
Atatürk, o görüşmede Ali Fuat Paşa'dan 20. Kolordu'nun başında kalıp ilk savunma tedbirlerini almasını istedi. Bunun için ordudaki subay ve erlerin bir an önce jandarmaya kaydırılmasına, bunların silah araç gereçlerinin tamamlanmasına ve Adana'nın önemli yerlerinde “direniş yuvaları hazırlanmasına” karar verildi. Ali Fuat Cebesoy bu doğrultuda çalışmaya başladı.
Atatürk daha sonra Adana'nın ileri gelenleriyle buluştu. 5 Kasım 1918'de Muradiye Oteli'nin büyük salonunda verilen bir akşam yemeğinde yaptığı konuşmada, “Bu memleketin kurtulacağını, bunun için mücadele edileceğini” söyledi.
Adana'da Kırmızı Konak'ta ve Aliye Hanım'ın evinde de gizli toplantılar yaptı. 8 Kasım 1918'de Aliye Hanım'ın evinde yaptığı toplantıya asker-sivil çok sayıda yurtsever katıldı. Atatürk, onu dinleyenlerin gözlerinin içine bakarak şöyle dedi: “Şimdiden işgal kuvvetlerine karşı koymak için bir teşkilat kurun, uygun yerlere siperler kazın; gereken silah ve malzemeyi ben temin edeceğim…” (Süleyman Hatipoğlu, Türk-Fransız Mücadelesi, Ankara, 2001, s. 33)
ATATÜRK'ÜN DİRENİŞ TELGRAFLARI İSKENDERUN SAVUNMASI
Atatürk, 3 Kasım 1918'de mayın tarama bahanesiyle İskenderun'a çıkmak isteyen bir Fransız müfrezesine izin vermedi. 5 Kasım 1918'de de emrindeki 7. Ordu, 3. Kolordu ve 41. Tümen Komutanlığı'na çektiği telgrafla İskenderun Körfezi'ne çıkarma yapmaya kalkacak İngiliz kuvvetlerine ateşle karşılık verilmesini emretti.
Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, 6 Kasım 1918'de Atatürk'e gönderdiği telgrafta İngilizlerin, Halep'teki ordularını besleyebilmek için İskenderun'dan yararlanmalarının mütareke sırasındaki “İngiliz centilmenliğine” verilecek bir karşılık olduğunu söyledi.
Atatürk, 6 Kasım 1918'de “geciktiren idam edilir” notuyla Ahmet İzzet Paşa'ya gönderdiği şifre-telgrafta “İngiliz centilmenliğini” ve “gönül alma yoluna gitmeyi anlamak nezaketinden yoksun olduğunu” söyledi. Bu konuda “hoşgörülü olmayı çok sakıncalı bulduğunu” belirtti. “İskenderun'a her ne sebep ve bahane ile asker çıkarmaya teşebbüs edecek İngilizlere ateşle karşılık verilmesini emrettim” dedi. “İngilizlerin aldatıcı muamele, teklif ve hareketlerini, İngilizlerden fazla haklı ve nazik gösterecek ve buna karşılık gönül alıcı emirleri uygulamaya yaradılışım elverişli değildir” diye de ekledi. Görevden ayrılmak istediğini söyledi.
Ahmet İzzet Paşa, 6 Kasım 1918'de Atatürk'e gönderdiği telgrafta İskenderun'a çıkacaklara “silahla karşılık verme” emrinin “devletin siyasetine ve memleketin menfaatine aykırı” olduğunu söyleyerek “bu yanlış emrin derhal düzeltilmesini” istedi. Mütarekede bu olumsuz şartları kabul ettiren “gaflet değil, kesin yenilgimizdir” dedi.
6 Kasım 1918'de düşman çıkarma birlikleri İskenderun Körfezi'ne girdiklerinde -Atatürk'ün emri doğrultusunda- 41. Tümen uyarı atışı yaptı.
Atatürk, 7 Kasım 1918'de Ahmet İzzet Paşa'ya gönderdiği telgrafta “İngilizler bir çıkarmaya yeltenmediklerinden ateş edilmesine gerek kalmamıştır” dese de 7. Ordu Hareket Şubesi'nde görevli Muzaffer Ergüder'in Samet Kuşçu'ya anlattıklarına göre 6 Kasım 1918'de İskenderun Körfezi'ne girmeye çalışan Fransız donanması, topçu ateşiyle körfezden uzaklaştırıldı. (Hatipoğlu, Filistin Cephesinden Adana'ya, s. 80.) Enver Behnan Şapolyo bu olayı, “İşte İskenderun'da işitilen bu ilk kurşun sesi Milli Mücadele'nin ilk emaresidir” diye yorumluyor.
Atatürk'ün “direniş telgrafları”, teslimiyetçi Osmanlı yönetimini çok tedirgin etti. Öyle ki Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, 7 Kasım 1918'de Yıldırım Orduları Grubu ile 7. Ordu'yu kaldırdı. Atatürk'ü İstanbul'a çağırdı.
Ahmet İzzet Paşa, 8 Kasım 1918'de İskenderun'un İngilizlere teslim edileceğini bildirdi. Atatürk, aynı gün Ahmet İzzet Paşa'ya gönderdiği telgrafta -adeta geleceği görürcesine- şöyle dedi: “Bugün Payas-Kilis hattına kadar toprakları isteyen İngilizlerin yarın Toros'a kadar olan Kilikya mıntıkasını, daha sonra Konya-İzmir hattının işgali isteklerinin birbirini kovalayacağı ve sonunda ordumuzun kendileri tarafından sevk ve idaresi ve hatta Osmanlı Bakanlar Kurulu'nun Britanya Hükümeti tarafından seçilmesi gibi tekliflerin karşısında da kalmak uzak bir ihtimal değildir.” (Telgraflar için bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.III, s. 250-280)
Görüldüğü gibi Atatürk, daha İstanbul'a gitmeden, Samsun'a çıkmadan aylar önce, 1-8 Kasım 1918 tarihleri arasında, 7 gün boyunca, Adana'da, muhtemel bir emperyalist işgale karşı hem yetkilileri uyarmış hem de ilk direniş hazırlıklarını yapmıştı.
SONRA NELER Mİ OLDU?
8 Kasım 1918'de Ahmet İzzet Paşa sadrazamlıktan istifa etti.
9 Kasım 1918'de İngilizler İskenderun'u işgal etti.
10 Kasım 1918'de Atatürk, bir trenle Adana'dan İstanbul'a hareket etti.
11 Kasım 1918'de Tevfik Paşa Hükümeti kuruldu. (Henüz güvenoyu almamıştı.)
13 Kasım 1918'de sabah saatlerinde Atatürk, İstanbul Haydarpaşa'da trenden inerken 61 parçalık İtilaf donanması İstanbul'u işgal ediyordu.
(GELECEK HAFTA: İSTANBUL'DAKİ ALTI AY)
Sinan MEYDAN, 6 Mayıs 2019
https://twitter.com/smeydan