Atatürk'ün Güncelliği
Bu ülkede; ulusal değerler tümüyle yok olmadıysa, ulus yaşam yeteneğini tümden yitirmediyse, insanlar kendi haklarına yabancılaşmadıysa ve gelecek kuşaklara acı çekecekleri bir gelecek bırakılmayacaksa; Atatürk bugün her zamankinden çok önem kazanmış demektir. Kurtuluş Savaşı ve devrimler, öncesi ve sonrasıyla dikkatlice incelenmeli, güncelliğini koruyan bu büyük eylem, günün koşullarına uyumlu kılınarak aynı anlayışla uygulanmalıdır. Bu ülkenin parçalanmasını önlemek isteyen herkes, Mustafa Kemal’e başvurmak, savaşımından ders almak zorundadır. Türkiye’de yükselmekte olan ulusal uyanış, geçmişteki benzersiz deneyimden, kesin olarak yararlanmalı, bu konuda bilgilenmelidir. Atatürk, bugün ona en çok gereksinim duyan Türk halkına anlatılmalıdır.
Bozulma ve Yozlaşma
Atatürk’ün ölümünden günümüze dek yetmiş yedi yıl geçti. Bu iki kuşak demektir. 1938’de yirmi yaşında olanların çocukları bugün yaşıyor ve ortalama yetmiş yaşındalar. Bu iki kuşağın yaşam süresi içinde Türkiye; özgüveni yüksek, geleceğe umutla bakan, sevinci ve üzüntüsü ortak insanların yaşadığı bir ülke olmaktan çıktı; çökmekte olan bir ülkenin olumsuzluklarını yaşayan bir ülke durumuna geldi. Bozulma ve yozlaşma toplumun her kesimine yayıldı.
Büyük bir devrim gerçekleştirip güçlü bir ülke yaratılmışken, insanlar kulluktan yurttaşlığa yükselmişken ve aydınlık bir geleceğin yolu açılmışken; nasıl oluyor da bu denli geri, bölünmüş ve umutsuz bir ülke durumuna geliyoruz. Geriye düşmenin, karşıtına dönüşmenin ya da değerlerini yitirmenin bu denli yoğun yaşanmasının nedeni nedir? Bunun sorumlusu kimlerdir?
Eğitimsizlik
Geri dönüşün nesnel ve öznel nedenleri var. Öznel nedenden söz edeceksek, sorumluluğun, Atatürk’ten sonraki iki kuşakta olduğunu söyleyebiliriz. 11 Kasım 1938’de başlayan geri dönüş, sürekli artan bir ivmeyle, karşıtlıktan düşmanlığa, bireysellikten kitleselliğe evrildi.
Yetmiş yedi yıl süren bu olumsuz sürecin temelinde Kemalizmden kopuş, bunun temelinde de eğitimsizlik vardır. Atatürk kendi ülkesinde kendi insanlarına öğretilmedi, ilkeleri tasarlı uygulamalarla ortadan kaldırıldı.
Atatürk, ülkemizde özellikle aydınlarca bilinmemekte, bilinmek bir yana bugün yaygın bir karşıtlıkla karşılanmaktadır. Türk halkı çoğunlukla onu kurtarıcı kahraman olarak sevip saymakta ancak ilkelerini bilmemektedir. Bir bölüm insan, yanlış ve kimi zaman kara çalmaya varan uydurma yakıştırmaların etkisinde kalarak Atatürk’ten uzaklaşmaktadır.
Dış Karışma
Atatürk karşıtlığı, Amerikalıların Türkiye’ye girdiği 1946’dan sonra dizgeleştirilerek devlet politikasına yerleştirildi. 1949 yılında imzalanan eğitimle ilgili ikili anlaşmayla ulusal eğitim ulusal olmaktan çıktı ve Atatürk ders kitaplarına Amerikalı uzmanların uygun gördüğü biçimiyle girdi. Genç kuşaklar okullarda Atatürk’ü gerçek boyutuyla öğrenmedi.
Atatürk ve Türk Devrimi; niteliğine uygun, ilgi çeken ve kolay okunan kitaplarla halka anlatılmadı. Konuyla ilgili pek çok yayın bulunuyordu ancak bunların önemli bölümünde, dilsorunu ve aşırı övgü vardı. Yanlış yorumlu ya da yalnızca aktarmayla yetinen yorumsuz yapıtlar da söz konusuydu. Atatürk’ü, onun her şeyden çok önem verdiği halkın anlayacağı bir dille yazan, güvenilir ve anlaşılabilir kitaplar gerekliydi ancak yoktu.
Gizli İşgal
Türkiye, bugün askeri değil ancak askeri işgalin amacı olan, siyasi ve ekonomik işgal altında. Sevr, toprak paylaşımı dışında hemen tüm koşullarıyla üstelik daha kapsamlı olarak uygulanıyor. Topraklar silahla el değiştirmiyor ancak yabancıların toprak satın almasıyla, Anadolu’da hızlı bir mülkiyet değişimi yaşanıyor. Ordu terhis edilmiyor ancak kurumları kapatılarak polis gücü haline getiriliyor yani tasfiye ediliyor...
Ulusu ilgilendiren kararlar, ülke dışında alınıyor, içerde eksiksiz uygulanıyor. Ulusal sanayi çöküyor, tarım yok oluyor. Yeraltı-yerüstü varsıllığımızı, dilediğimiz gibi kullanma özgürlüğüne sahip değiliz. Ulusal değerler korunmuyor, kültürel bozulma yaygın.
Parayla donatılmış yerli ya da yabancı “misyonerler”, bu ülke için bir şeyler yapmaya çalışan yurtseverlerden daha geniş olanaklarla serbestçe çalışıyor. Batıcılık ya da Arapçılık, benlik duygularını yok ediyor. Ulusal haklara saldırmada, hiçbir sınır tanınmıyor. Vatanseverlik baskı altında; hıyanet, getirisi yüksek bir meslek durumunda. Halk, yoksul ve umutsuz, karamsar bir edilgenlik içinde. Basın ihaneti yayıyor. Sanki işgal İstanbul’u yeniden yaşanıyor.
Yapılması Gereken
Bu koşullarda yapılması gereken, benzer koşullar altında geçmişte verilen savaşımdan yararlanmak ve bu yönde çalışmaktır. Samsun’a çıkan anlayış, Kuvayı Milliye ruhu, Müdafaa-i Hukuk örgütlenmesi önümüzdeki yakın dönemi belirleyecek biçimde, yeniden gündeme geliyor.
Kurtuluş Savaşı, öncesi ve sonrasıyla dikkatlice incelenmeli, güncelliğini koruyan bu eylem, günün koşullarına uyumlu kılınarak, aynı anlayışla uygulanmalıdır. Bu ülkenin parçalanmasını önlemek isteyen herkes, Mustafa Kemal’e başvurmak, savaşımından ders almak zorundadır. Türkiye’de yükselmekte olan ulusal uyanış, geçmişteki benzersiz deneyimden, kesin olarak yararlanmalı, bu konuda bilgilenmelidir. Atatürk, bugün ona en çok gereksinim duyan Türk halkına anlatılmalıdır.
Bir değerin nasıl kazanıldığını bilmeyen, onu koruyamaz. Kurtuluş Savaşı’nın hangi koşullarda, nasıl ve kimlere karşı kazanıldığını, ne bedel ödendiğini, ulusu ayakta tutan kalkınmanın nasıl sağlandığını bilmeden, Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutmak olanaklı değildir.
Yapılanlar çabuk unutuldu ya da unutturuldu. Unuttukça da geriye gidildi. Ve bugün, içinde sıkışıp kaldığımız sorunlarla dolu koşullara gelindi. Bu koşullar, nitelik olarak, Osmanlının 20.yüzyıl başında yaşadığı koşullardır. Bunu artık herkes görmelidir. Dünü unutursan, yarın hatalara düşmekten kurtulamazsın. Atatürk’ü günceldir ve doğaldır ki emperyalist boyunduruktan kurtulana dek güncelliği sürecektir. Her kesimden yurtsever, bu nedenle Atatürk’e yöneliyor; Kuvayı Milliye ruhu bu nedenle yayılıyor, Müdafaa-i Hukukçular bu nedenle yeniden ortaya çıkıyor.
Kemalist Olmak
Atatürk’ü incelemek, tarihle ilgili araştırma yapmak değil, yaşadığımız sorunlara çözüm aramak ve onun başarılı olduğu savaşımından günümüze yönelik ders çıkarmaktır. Ülkenin kurtuluşu için savaşım verenler ve verecek olanlar, Mustafa Kemal’in karşılaştığı engellerin benzerleriyle karşılaşacaklardır. Özellikle onlar, aktarılan bilgileri, eleştirici gözle incelemeli, bugüne uyarlamalı ve girişilecek savaşımda nelerle karşılaşacaklarını bilerek hareket etmelidirler.
Atatürk’ü anlamak ve “izinden gitmek” bilinçli olmayı gerekli kılar; yaptığını yapmak, insana, üstelik en ağırından, sorumluluk yükler. Atatürk öldükten sonra, Atatürkçülerin başına gelmedik kalmamıştır. Bu sorumluluğu yüklenmek isteyenler, eyleme geçtiklerinde bu işin, “karga kovalamak” ya da “sarı saç mavi göz” edebiyatından çok ayrımlı bir iş olduğunu göreceklerdir. Emperyalizmle doğrudan ve sürekli savaşım demek olan Atatürkçülük, sert çatışmalara, görünür görünmez engellere her zaman hazırlıklı olmayı gerekli kılar. Kemalist olmak, kolay bir iş değildir.
Yaşamın Öğrettiği
Türkiye, bugün 1938’in değil, 1919’un koşullarını yaşıyor. Gizli işgal’e dönüşen dışa bağımlılık, ulusal varlığı tehdit eden kalıcı sorunlar yaratıyor. Durumun ayırdına varanlar, henüz yeterince örgütlü değil. Gelinen noktanın sorumluluğunu taşıyanlar ise, yadsımadıkları bu gerçeği, “küresel çağın zorunlu sonucu” ya da “karşılıklı bağımlılığın kaçınılmazlığı” olarak meşrulaştırmaya çalışıyor.
Yoksullaşan örgütsüz halk, dostu düşmanı seçemiyor. Ekonomik çöküntüyle yaratılan kavram kargaşası ve yoksullaşma içinde Türkiye, göz göre göre parçalanmaya götürülüyor. Günümüzün somut gerçeği, ne yazık ki budur.
Hiçbir yanıltma ve kandırma girişimi, hiçbir baskı ya da göz boyama, toplumsal gerçeği uzun süre gizleyemez. Yaşam en iyi öğretmendir ve gizlenmiş gerçekler, göremeyenlerin önüne çıkmakta gecikmez. Düşünerek öğrenmeyenler, yaşayarak öğrenirler. Ancak, uygar olmak, ya da daha doğru söylemle insan olmak, olayları önceden görmeyi ve önlem almayı gerekli kılar. 1919 ve sonrasında bu yapılmıştı, bugün de bu yapılmalıdır.
Gerçekler Öğrenilmelidir
Mustafa Kemal’i ortaya çıkaran toplumsal koşullar bilinmeli; eğitimi, düşünce yapısı, geleceğe hazırlaması ve kararlılığı ele alınıp irdelenmelidir. Libya günlerini, Balkan Savaşlarını, Çanakkale’yi ve Doğu Cephesi’nde yaptıkları incelenmeli; Mondros’tan önce yaptığı hazırlıklar, İstanbul çalışmaları ve Anadolu’ya geçiş koşulları bilinmelidir.
İşbirlikçi İstanbul Hükümeti ve mandacılarla savaşımı, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Kuvayı Milliye örgütlenmesi, I.Meclis, düzenli orduya geçiş ve bütün bunların sonucu olarak İnönü, Sakarya, Başkomutanlık Meydan Savaşı bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Türk halkının özverisi, çektiği acılar, Yunan vahşeti ve emperyalist tuzaklar unutulmamalıdır. Bunlar yapıldığında, bu ülkenin nasıl kurtarıldığı görülecek ve bilinçlenilecektir. Yalnızca bir yaşam ve bir ulusun kurtuluşu değil, adeta bir “destan” incelenmiş olunacak, korunması gereken mirasın değerini anlaşılacaktır.
Kemalizmin Önemi
Bu ülkede ulusal değerler tümüyle yok olmadıysa, ulus yaşam yeteneğini tümden yitirmediyse, insanlar kendi haklarına yabancılaşmadıysa ve gelecek kuşaklara acı çekecekleri bir gelecek bırakılmayacaksa; Atatürk bugün her zamankinden çok önem kazanmış demektir. Bu büyük eylem, her yönüyle incelenmeli ve başarılmış olan bu yoldan yürünmelidir. Bu, yalnızca geçmişe bağlılık ya da saygı duymak değil, doğrudan, ulusal varlığın ve geleceğin güven altına alınması için, yerine getirilmesi gereken bir görevdir.
Nelerin yitirilmekte olduğunu ve gelecekte nelerin yitirileceğini herkes görmelidir. Çıkış yolu vardır ve elimizin altındadır. Türk ulusunun gerçek gücünün ne olduğu bilinmeli, bu güç harekete geçirilmelidir. Bu yolda geç kalınan her gün, kaçınılmaz gibi görünen gelecekteki savaşım günlerinde, çekilecek acıların artmasına neden olacaktır. Gerçek dışı sanlar, aldatıcı sözvermeler ve sanal ereklerle halkın kandırılması önlenmelidir. Bunun tek yolu, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni öğrenmektir.
Metin AYDOĞAN, 10 Aralık 2016