Atatürk'ün kriz yönetimi
Tarihimizin en büyük krizi, varlık yokluk kavgası durumundaki Milli Mücadele, başarılı kriz yönetimiyle kazanıldı. 1921 tarihli üç kanun, bu kriz yönetiminin belgesi gibidir: 1. “Tekâlifi Milliye Emirleri”, 2. “Tarım Yükümlülüğü Kanunu”, 3. “Düşmandan Kurtarılan Yerlerin Halkına Yardım Kanunu”
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın koronavirüs yardım kampanyasını Tekâlifi Milliye Emirleri'ne benzettiği günden beri Tekâlifi Milliye'yi konuşuyoruz. Geçen hafta bu sayfada yazdığım gibi Tekâlifi Milliye, eski tabirle “cebri istikraz” yani “ zorunlu iç borç” idi. Başkomutan Atatürk, Sakarya Savaşı öncesinde halktan aldığı bu zorunlu iç borcu Büyük Zafer'den sonra halka geri ödemişti.
Bugün ise Sakarya Savaşı'ndan sonra hayata geçirilen iki önemli kanundan söz edeceğim. Bunlardan ilki “Tarım Yükümlülüğü Kanunu”, diğeri ise “Düşmandan Kurtarılan ve Kurtarılacak Yerlerin Halkına Yardım Kanunu.”
EKONOMİK VE SOSYAL ÖNLEMLER
1921'de Sakarya Savaşı'nın hemen ardından genel seferberlik ilan edilerek Büyük Taarruz hazırlıklarına başlandı. Bu süreçte bütçe gelirlerini artırmak için bir taraftan mevcut vergiler yükseltildi, diğer taraftan 4 yeni vergi çıkarıldı. Bu durum o zor savaş yıllarında Anadolu'da ekonomik bir krize neden olabilirdi. (Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı'nın Mali Kaynakları, s. 417).
1920'lerin başında Anadolu'da halkın büyük bir çoğunluğu tarımla geçiniyordu. Ancak savaş nedeniyle tarımda çalışacak erkek iş gücünün neredeyse tamamı silahaltına alınmıştı. Ayrıca Anadolu'nun en verimli tarım toprakları Yunan işgali altındaydı. Yunan orduları işgal ettikleri şehirleri kasabaları yakıp yıkıyor, oralardaki halk, evini barkını bırakıp işgal edilmemiş yerlere göç ediyordu. Tarlaların ekilip biçilememesi ve insanların evlerini barklarını kaybetmeleri kıtlığa ve hatta açlığa varan korkunç bir yoksulluğa neden olabilirdi. Bu nedenle çok acil ekonomik ve sosyal önlemlere ihtiyaç vardı.
İşgal yıllarında muhtemel bir kıtlığa ve yoksulluğa karşı iki radikal önlem alındı.
TARIM SEFERBERLİĞİ: Tarım Yükümlülüğü Kanunu (1921)
13 Eylül 1921'de Atatürk'ün başkomutanlığındaki Türk orduları Sakarya Savaşı'nı kazandı. Atatürk, tarımsal iş gücünü oluşturan tüm erkek nüfusun askere çağrıldığı o genel seferberlik günlerinde bir tarım seferberliği başlattı.
Bu amaçla 9 Ekim 1921'de 1116 Sayılı Kararnameye ek “Tarım Yükümlülüğü Kanununun Uygulama Şekline İlişkin Tüzük” yürürlüğe konuldu.
21 maddeden oluşan bu tüzüğün belli başlı maddeleri şöyleydi:
Her il ve ilçede vali ve kaymakamın başkanlığında askerlik dairesi başkanı, tarım ve fen memuru, jandarma komutanı ve tarımla uğraşan iki üyeden oluşan bir “Tarım Yükümlülüğü Kurulu” kurulacaktı. Bu kurul haftada en az bir kere toplanıp tüzükte belirtilen görevleri yerine getirecekti. (Tüzük, Md. 1 ve 2)
Her mahalle ve köydeki ihtiyar heyetleri, her evin hayvan, arazi, tarım araç ve gereçleri ile tohumluk miktarlarını dikkatlice tespit ederek bir deftere kaydedecekti. Tarım Yükümlülüğü Kurulları bu işleri bir haftada tamamlayacaktı. (Md. 3)
Her çift hayvan başına sahibi, yazlık ve kışlık olmak üzere en az kırk dönüm araziyi ekmekle yükümlüydü. Mahalle ve köy ihtiyar heyetleri, her ay defterde kayıtlı olanların ne cins, ne miktar tohumla ekim yaptıklarını veya nadas ettiğini Tarım Yükümlülüğü Kuruluna bildirecekti. (Md. 4 ve 5)
Askerde bulunanlar ile dul ve yetimlere ait toprakların boş kalmamasını sağlamak ve asker aileleri ile dul ve yetimlere yardımcı olmak amacıyla mahalle ve köy ihtiyar heyetlerine bazı görevler yüklenmişti. Bu heyetler, haftada bir gün halkın imece usulüyle asker aileleri ile dul ve yetimlere ait arazinin ekimi, hasadı ve harmanı gibi işlerde çalıştırılmasını sağlayacaklardı. Ziraat Bankası şubeleri de depolarındaki tarım araç ve gereçlerini bir düzen içinde çiftçilerin faydalanmalarına ayıracaktı. (Md. 6 ve 7)
Resmi olarak kurulmuş her türlü imtiyazlı ve imtiyazsız şirketler ile kurum ve derneklerden 5 bin lira sermayesi olanlar 100 dönüm, daha fazla sermayesi olanlar ayrıca her fazla bin lira için 10 dönüm araziye tahıl ekmek ve ektirmekle yükümlü tutulacaktı. (Md. 10)
Tarım yükümlülüğüne tabi bulunanların askerlikleri ertelenecekti. Her 100 dönümü bir kişinin ekip biçeceği varsayımı ile çiftçiliği sanat edinmiş olanlardan 200 dönüm araziyi işletenlerin kendileri ile birlikte iki işçisinin, 200 dönümden fazla araziyi işletenlerin her fazla 100 dönüm için bir işçisinin daha askerlik hizmetleri ertelenecekti. Traktör kullanarak ekim yapanların ve ayrıca iki makinistinin; 200 koyun veya keçisi ile 50 adet sığırı olanların kendileri ile birer çobanının askerlik hizmetleri ertelenecekti. (Md. 8, 9, 11)
Arazi sahibi olmamakla beraber tarımla ilgili bazı meslek sahiplerinin de askerlikleri ertelenecekti. Her 500 dönüm kışlık, her 200 dönüm yazlık ekim yerleri ile her 120 dönüm bağ ve bahçeyi her türlü zarardan korumakla görevli bekçilerin ve her ilçede ikisi demirci ve ikisi marangoz olmak üzere mahalli belediyelerin belirleyeceği fiyat üzerinden tarım araç ve gereçlerini imal ve tamir edecek esnafın askerlik görevleri ertelenecekti. Ayrıca orak ve harman makinelerini işleten makinistlerin, hasat ve harman işlerinin devam ettiği altı ay için askerlikleri ertelenecekti. (Md. 12, 13, 14)
Bu tüzüğe uymayanlar ağır şekilde cezalandırılacaktı.
“Tarım Yükümlüğü Kanununu Uygulama Tüzüğü” daha sonra kanun ve kararnamelerle daha da genişletildi. 10 Ocak 1922 gün ve 1298 sayılı kararnameyle tarımla uğraşanların askerliğini erteleyen 8, 11 ve 14'üncü maddeler genişletildi. 17 Ocak 1922 gün ve 1322 sayılı kararnameyle sermaye sahipleriyle ilgili 10. maddenin kapsamı genişletildi. 5 Ocak 1922 gün ve 178 sayılı kanunla ordunun elinde bulunup kullanılmayan bütün hayvan ve kağnıların parasız olarak muhtaç çiftçilere verilmesi kararlaştırıldı. 21 Haziran 1922 gün ve 1131 sayılı kararnameyle hapishanelerdeki mahkûmlardan esas mesleği tarımcılık olan ve ekili arazisi bulunanların hasat zamanı üç ay süreyle serbest bırakılmalarına karar verildi. 26 Şubat 1922 gün ve 195 sayılı kanunla muhtemel bir kıtlığı önlemek için buğday ve mısır ithalinde alınan gümrük vergileri indirildi. 8 Mart 1922 gün ve 1455 sayılı kararnameyle işgal altındaki Bursa'dan ipek böceği kaçırılmasını teşvik etmek için bu bölgeden yapılacak ipek böceği ithalatı 1922 yılında gümrük vergisinden muaf tutuldu. 8 Mart 1922 gün ve 1457 sayılı kararnameyle de 1922 yılında ithal pamuk tohumlarından gümrük vergisi alınmamasına karar verildi. (Müderrisoğlu, s.462-468)
Görüldüğü gibi Sakarya Savaşı sonrasında askeri seferberlikle eş zamanlı olarak bir “tarım seferberliği” başlatılmıştı. Tek bir askere bile ihtiyaç duyulan Büyük Taarruz öncesinde tarımla uğraşanların askerliklerinin ertelenmesi, dul ve yetimlerin arazilerinin imeceyle ekilip biçilmesi, sermaye sahiplerinin belirlenen miktarlarda toprak ekmekle görevlendirilmesi, mahkûmların hasat zamanlarında -üç ay- serbest bırakılması, buğday, mısır, ipek, pamuk gibi temel ürünlerin ithalinin kolaylaştırılması gibi adımlar ancak “tarım seferberliği” kavramıyla açıklanabilir.
Bir taraftan işgale karşı cephede süngüyle direnirken, diğer taraftan kıtlığa karşı tarlada sabanla direnilecekti. Bu ikinci direniş ilk direniş kadar önemliydi.
Düşmandan Kurtarılan Yerlerin Halkına Yardım Kanunu (1921)
O zor işgal yıllarında tarlaların ekilip biçilmesi kadar, savaş sırasında evini, barkını, işini, gücünü kaybeden halka geçimini sağlayacak kadar yardım edilmesi da hayati önem taşıyordu.
Sakarya Savaşı'nın kazanılmasından 15 gün kadar sonra, TBMM'de 31 Ekim 1921 gün ve 161 sayılı “Düşmandan Kurtarılan ve Kurtarılacak Olan Yerlerin Halkına Yardım Hakkında Kanun” çıkarıldı.
Bu kanunun amacı düşman işgalinden kurtarılan ve kurtarılacak yerlerin halkına yardım etmekti.
Bu kanun, özellikle Büyük Taarruz'da bozguna uğrayıp kaçan Yunan ordularının yakıp yıktıkları Batı Anadolu ve Ege'de çok geniş biçimde uygulandı.
Bu yardım kanununun temel özellikleri şunlardı:
Düşmandan kurtarılan ve kurtarılacak yerlerde düşman tarafından yakılan, yağmalanan ve savaşta zarar gören kasaba, köy ve çiftliklerin bina, arazi, gelir, hayvanlar ve aşar vergisi borçları bir yıl ertelenecek, buralardaki çiftçilerin Ziraat Bankası'na olan borçları ise faizsiz olarak iki yıl geri bırakılacaktı.
Söz konusu yerler halkından fakir ve darlık içinde olduğu anlaşılanlara parasız olarak yemeklik ve tohumluk hububat verilecekti. Bunun için Maliye Bakanlığı bütçesine özel olarak 500 bin lira ödenek konulmuştu. Evleri yıkılanlara ormanlardan kesecekleri ağaç ve keresteler parasız olarak verilecekti. İhtiyaç sahiplerine parasız taşıt aracı ve hayvan dağıtılabilmesi için Maliye Bakanlığı bütçesine yeniden özel olarak 500 bin lira; bu yerlerdeki yardıma muhtaç çiftçilere üç yılda ve üç eşit taksitte gerek aynen (tahıl olarak) gerek nakden tahsil olunmak üzere tohumluk dağıtılması amacıyla Maliye Bakanlığı bütçesine yeniden özel olarak 500 bin lira olmak üzere toplam 1 milyon lira ödenek konulmuştu. Toplam 1.5 milyon liralık bu ödenekler cari yıl içinde harcanmadığı takdirde arta kalanı yeni mali yıl içinde harcanacaktı. (Müderrisoğlu, s. 469-471)
Kısacası bu yardım kanunuyla düşman işgalinden kurtarılan ve kurtarılacak yerlerde yaşayan halkın vergi ve banka borçları ertelendi. Halka “parasız” yemeklik, tohumluk hububat, taşıt aracı, hayvan, ağaç, kereste verildi. Burada dikkat çeken iki noktadan biri, savaşta zarar gören halkın tüm borçlarının ertelenmesi, diğeri ise muhtaç halka karşılıksız (para alınmadan) yardım yapılmasıdır.
8 Aralık 1921 gün ve 169 sayılı bir kanunla da Fransız işgali sırasında Gaziantep ve civarından göç eden halkın tekrar Gaziantep'e yerleştirilmesi için “göçmenler bütçesine” toplam 80 bin lira ödenek ayrıldı. Arıca evlerinin onarımına güçleri yetmeyenlere yardım için aynı bütçeye 40 bin lira ödenek daha eklendi.
Demem o ki, tarihimizin en büyük krizi, varlık yokluk kavgası durumundaki Milli Mücadele başarılı kriz yönetimiyle kazanıldı. 1921tarihli üç kanun bu kriz yönetiminin belgesi gibidir: 1. Halktan “bedeli sonradan ödenmek üzere” alınan iç borç durumundaki “Tekâlifi Milliye Emirleri”, 2. Tarımsal üretimi arttırmayı amaçlayan “Tarım Yükümlülüğü Kanunu”, 3. “Düşmandan Kurtarılan ve Kurtarılacak Yerlerin Halkına Yardım Kanunu.”
Atatürk'ten, o zamanki TBMM'den ve Milli Mücadele'den alınacak çok ders var.
Sinan MEYDAN, 13 Nisan 2020
https://twitter.com/smeydan