Atatürk Uyarıyor: Dış Düşmanlarımız
İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal...
Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir.
O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!
Bu yazıda Mustafa Kemal, milletimizin dış düşmanlarını tanıtıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal tamamlıyor, yorumluyor ve güncelliyor.
***
Milletimiz İki Zorba Kuvvetin Baskısı Altındaydı: Biri Yönetici Despotlar, Öbürü Emperyalistler
Büyük Millet Meclisi’nde milletimin temsilcilerini dış düşmanlara karşı şöyle uyardım: Milletimiz yüzyıllardan beri iki zorba kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzülmüş, acı duymuştur. O kuvvetlerden biri, doğrudan doğruya ülke ve milleti yönetmek iddiasında bulunan despotlar; ikincisi, bütün bir emperyalist ve kapitalist dünyasıdır. Yüzyıllarca bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet, doğal olarak çok zayıf bir haldedir. Fakat arkadaşlar, baskıların sonucunda büyük uyanışlar oldu. İşte bizim milletimizde de o hakiki uyanış gerçekleşti ve biz böyle bir uyanış döneminin içinde bulunuyoruz.
Emperyalistler Kaynaklarımızı Ele Geçirmek İçin Milletimizi Tutsak Etmek İstiyor
Gerçekten bir buçuk yıl önce, bir yıl önce millet aynı zamanda bu iki kuvvete karşı isyan etmiş ve mücadeleye başlamıştır. Emperyalist kuvvetler; milletimizi hukuk, onur ve bağımsızlıktan yoksun ve bunları idrak etmeyen bir sürü kabul ettiği için, böyle bir sürünün elinde sonsuz doğal hazinelere sahip, değerli ve geniş bir ülkenin bırakılmasını elbette uygun göremezdi. Onların anlayışına göre bu ülkeyi parçalamak, bu ülkede yaşayan insanları esaretleri altına almak gerekiyordu. İşte böyle bir emel, böyle bir amaç takip ediyorlardı. Dünya Savaşı’nın sonucuyla ortaya çıkan fırsattan yararlanarak, Mütareke ile milletin ve ordunun elinden silâhlarını da aldıktan sonra uygulamaya da girişmişlerdir. Bir taraftan içeride bulunan gafil veya hain kuvvetler, ülke ve milleti âdeta bu dış kuvvetler gibi, bu dış gözler gibi görüyorlardı. Dolayısıyla onların da çalışması, en hain düşmanların çalışması olarak kendisini göstermiştir. İşte bundan bir yıl önceki durumumuz böyle bir şekil, renk ve manzara gösteriyordu.
Oysa Milletimiz Haklarına Ve Bağımsızlığına Bağlıdır Ve Bunu Kanıtlamıştır
Halbuki milletimiz hiçbir zaman düşmanlarımızın kabul ettiği gibi hukukuna ve bağımsızlığına yabancı değildir. Aksine büyük bir aşk ile, aşk bağı ile, vicdan bağı ile bağımsızlık ve onuruna bağlıdır. Milletimiz içindeki cahillerin, gafil ve hainlerin kabul ve ifade etmek istedikleri mahiyette değildir. İşte bir yıldan beri gerçekleşmekte olan mücadelemiz, çabalarımız sonucunda millet; içeriye karşı, dışarıya karşı ve bütün dünyaya karşı, varlığının yüksek mahiyetini bütün kanıtlarıyla ispat etmiş bulunuyor.
Meclis Ve Hükümet Duruma Hâkimdir
Dolayısıyla mücadeleye başladıktan sekiz, on ay, bir yıl sonra bugünkü durumumuzu elde etmiş bulunuyoruz. Bugünkü durumumuzu ifade etmek gerekirse, milletin doğal temsilcilerinden oluşan Meclis ve onun hükümeti, istisnasız bütün ülkeye egemendir ve egemenliğini muhafaza etmek kuvvet ve kudretine sahiptir. Askerî durumumuz doğuda ve batıda ve düşmanla temasta bulunduğumuz bütün yerlerde, milletin yüce hukukunu savunabilecek yeteneği fiilen ispat etmekte ve göstermektedir.
Emperyalizm’e Karşı Müdafaai Hukuk Cemiyetleri Kurduk
Diğer bazı ortamlarda da Batı Emperyalizmi hakkında şunları ifade ettim: Türkiye tarihi göstermektedir ki Osmanlı devletinin ilk kuruluş dönemi dışındaki bütün tarih, Batı Emperyalizmi’nin yayılmasına karşı Türkiye açısından yıpratıcı mücadelelerle geçmiştir. Müttefikler zaferden sonra açıkça Türkiye’yi yok etme ve paylaşma siyaseti gütmeye başladılar. Biz Türk inkılapçıları ve Türk halkı olarak, aynı anda, Batı emperyalizmine ve despot sultan rejimine karşı isyan ettik. Bütün Türkiye genelinde, bu amacın verdiği heyecanla Müdafaai Hukuku Milliye cemiyetleri kuruldu. Hedefleri, ülke içinde halkı gerçek hâkim kılmak ve ayrıca Batı tahakkümünden kurtarmaktır. Bu cemiyetler katıksız millî bir karakter taşımaktadır. Devlet iktidarını bütünüyle elinde toplamış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi de, yalnızca bu cemiyetlerin fikirlerini hayata geçirmeye devam ediyor.
Türkiye Coğrafi Konumuyla Emperyalizme Karşı Bir Settir
Bana göre Türkiye Doğu ve Batı dünyasının sınırında olan coğrafî konumuyla ilginç bir rol oynuyor. Bu durum bir yanıyla faydalı iken, diğer yanıyla tehlikelidir. Batı Emperyalizmi’nin doğuya yayılmasını durdurabildiğimiz için, Türkiye’yi öncü olarak gören bütün doğu halklarının sempatisini kazanmış bulunuyoruz. Öbür yandan, bu durum bizim için tehlikelidir; çünkü Doğu’ya yönelen saldırının bütün ağırlığı öncelikle bizim üzerimizdedir. Batı’nın bütün nefreti bizim üzerimizde yoğunlaşıyor.
Batı’nın Bizi Emperyalizmin Bir Aracı Olarak Kullanmasını Engelledik
Biz Batılı emperyalistlere karşı yalnız kurtuluşla ve bağımsızlığımızı muhafaza etmekle yetinmedik. Aynı zamanda Batılı emperyalistlerin kuvvetleri ve her vasıta ile, Türk milletini emperyalizme vasıta yapmak istemelerine de engel olduk. Bu suretle, bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyorduk.
***
Avrupalılar Türkiye Üzerindeki Çıkarlarını Sağlamak İçin, Hükümetleri Ve Azınlıkları Kullandılar
Avrupalıların Türkiye hakkındaki bütün istekleri, ülkemiz üzerindeki çıkarlarının en yüksek derecede, sürekli ve emin bir şekilde sağlanması olmuştur. Çıkarlarına uygun zemini hazırlama ve temin için dayanmak istedikleri sebep ve bahaneler ikidir: Hükümetlerin aczi, azınlıkların korunması için teminat...
Batı’nın Zalimleri Bizi Parçalama Kararını Uygulamaya Koydular, Ancak Biz de Varlığımızı Korumaya Kararlıyız
Batı’nın hiçbir zaman affedemeyeceğimiz o zalimleri, Türkiye’yi parçalamak, bu topraklarda yaşayan milletimizin haysiyetini, bağımsızlığını ayaklar altına almak için verdikleri asırlık kararı sonunda uygulamaya koydular. Ancak milletimiz de, bugün dünyayı kaplayan inkılaplar ve ihtilaller içinde varlığını muhafaza etmeye kararlıydı.
Kötü Örnek Olur Düşüncesiyle Bağımsızlığımıza Razı Olmuyorlar
Biz Misakı Milli sınırları içindeki topraklarda tam olarak siyasi ve iktisadi bağımsızlığa sahip olmak istiyorduk. Bu hedefe ulaştığımız takdirde bunun diğer mazlum milletler tarafından da bağımsızlığın elde edilmesi için gayet kuvvetli kötü bir örnek olmasından korktukları içindir ki, düşmanlarımız bir türlü buna razı olmuyordu.
Bir Stratejileri De Millî Mücadele’yi Ve Atatürkçülüğü İslam’a Karşıymış Gibi Göstermek, Bolşeviklikle Suçlamak Olmuştur
Çirkin Batı, karşı stratejiyi belirlemekte gecikmedi: Türk Devrimi’ni, mirasını İslam dışı göstermek… İngiltere ve Batılı yandaşları, Türk Millî Mücadele hareketinin öncülerini “Bolşevik” olarak suçlamayı temel politika olarak belirleyip çok uzun vadeli bir siyaset kurguladılar. Evet, Millî Mücadele hareketini bir “Bolşevik hareketi”, bir “dinsizlik hareketi” olarak nitelediler. Kurtarmak istediği ulusun çocuklarıyla kavgaya sokmak istediler. Damat Ferit, Sait Molla, Mustafa Sabri gibi din imajıyla öne çıkan hainler de, halkı aldatmak için daha çok bu ithamı kullandılar.
Ben Türkiye’ye Avrupa Uygarlığını Hedef Gösterirken, Halkları Ve Emperyalizmi Birbirinden Ayırdım
Ben size hedef olarak Avrupa uygarlığını gösterdim, neden? Çağdaş uygarlığı temsil ettiği için, sanayi toplumunu temsil ettiği için. Ancak, bunu yaparken, Avrupa halkları ile, Avrupa emperyalizmini birbirinden ayırdım. Ben Millî Mücadele’yi egemen yabancı burjuvaziye karşı yürüttüm, onun saldırgan sömürücü emellerine karşı yürüttüm.
AB, ABD’yi Ülkede Söz Sahibi Kılmak Ancak Felaket Getirir
AB, ABD ve benzerleri zulüm, riya ve sömürünün elinde olan toplumlardır. İttifaklar kurmak, içlerine girip üyesi olmak suretiyle onları iş ve emanetlerin başına getirmek, Müslüman kitlelerin egemenliğini onların eline vermek yalnızca felaket doğurur. AB, ABD ve benzerlerine yaranmanın yolu da sözde demokrasi veya çağdaşlaşma değildir, tam teslimiyettir. Ne var ki onlar Müslüman kitleleri teslim alırken, bu kitleleri demokratikleştirdiklerini, uygarlaştırdıklarını, ıslah ettiklerini söylerler.
İyilik Vaat Eden Düşmana Uymayınız, Sonu Hüsrandır
Eğer her dediklerine boyun eğerseniz, düşmanın ihtiraslarının önüne geçemezsiniz. Bize birçok iyilik vadeden bir yabancı devlet, karşılığında bizden ne istiyor, hangi menfaatleri bekliyor, bunu mutlaka hesaba katınız. Unutmayın! Yabancıların gösterdiği yolda kurtuluş çaresi aramak abestir ve sonu mutlaka hüsrandır.
Avrupa Bizi Hep Cinayetle Suçlar
O Avrupa ki entrikacıdır, bize her vesile ile cinayet isnat eder. Medeni özellikleri tekeli altına almıştır.
***
Batı, Başta İngilizler, Doğunun Sahibi Olduklarına İnandıkları İçin Bizi Mahvetmeye Çalıştılar
İtilâf devletleri… Onlar gururlu kafalarında, Doğu âleminin kayıtsız şartsız sahibi, yöneticisi olma emelini taşırlar. Kendi hayat ve varlıklarının devam ve kalıcılığının, bu sahiplikte ve tasarrufta olduğunu pek güzel takdir etmişlerdir. Dolayısıyla, söz konusu durumu sağlamak için başta İngilizler olmak üzere, bütün İtilâf devletleri, kullanabildikleri bütün araç ve kuvvetlerle bizi mahvetmek, bizi ezmek için çalışmışlardır. Fakat aynı zamanda bütün mazlum insanlığı kurtarmak için çalışan Bolşeviklerin, mazlum milletimize el uzatmaması için de yine servetlerini, kuvvet ve kudretlerini sarf ederek uğraşmışlardır.
İngilizler, Müslüman’a, Özellikle Türk Olunca, Her Düşmanlığı Yapar
İngilizler… Müslüman ve özellikle Türk olunca, insan hayatına zerre kadar değer vermezler; bu itibarla da Türkiye hakkındaki suikastın bin türlü eserini göstermekten zevk duyarlar.
İngilizler Hile Ve Şiddet Yoluyla İslam Dünyasına, Türklere Boyun Eğdirmeye Çalışmışlardır
Müslümanlar gözünde tecelli eden apaçık hakikatlerden biri de İngiltere devletinin amansız bir ortak düşmanımız olduğu gerçeğidir. İngilizler, Hindistan’a istila ve fesat elini ulaştırdıkları uğursuz günden beri, bütün Asya âlemini kendi bencilce emellerine ve amaçlarına boyun eğdirmeye ve sonsuz zulümleriyle, özellikle İslam milletlerini ezmeye çalışmışlardır. Bunu duruma göre bazen hile ve desiseler imali, bazen cebir ve şiddet kullanmak suretiyle yapmışlardır. Sonraki yıllarda da Müslümanlar arasındaki uyanış eserleri ve dayanışma eğilimlerinden pek ziyade endişelenerek darbelerini şiddetlendirdiler. Yüzyıllardan beri iman ehlinin hizmetindeki kılıç olan Osmanlı Türklerinin millî ve siyasî varlığını imhaya kalkıştılar.
İngiltere’ye Karşı Direnenler Yalnız Türkler Olduğu İçin, Taarruzlarını Bize Yönelttiler
Mahvımızı emel edinmiş olan İngiltere'nin bütün İslam âlemini kapsayan genel bir esaret kurma hususundaki haince girişimlerine karşı çıkıp direnebilecek biricik İslam hükümeti Türkiye devletiydi. Bu sebepledir ki, bütün Batı emperyalizminin ve kapitalizminin en müthiş taarruzları Anadolu üzerine yöneltilmiş bulunuyordu.
İngilizler Milletimizi İç Nifak Yaratarak Yıkmayı Düşünüyorlardı
İngilizlerin düzenlediği planın esas hatları önce milleti iç nifaka düşürmekti. Gerçekten, iç nifak vasıtasıyla milletin bütünüyle yıkılması ve ülkenin bir iki ay içinde tutsaklığa düşmesini ümit ediyorlardı.
İngilizler Bizi, İslam Dünyasını Esir Etmek İstemişlerdir
Düşmanımız, dinimizin ve bağımsızlığımızın haini İngiltere olmuştur. Her zaman bizi imhaya çalışan ve İslam âlemini esir etmek isteyen İngilizlerin tahakkümleri, zulümleri asla unutulmamalıdır.
Haksızlığa Karşı Çıkın, Düşmana Misliyle Karşılık Verin
Her haksızlığa karşı ulusal duyarlılık gösterin, hem de şiddetle. Düşman karşısında asla boynu eğik durmayın, yaptığına misliyle karşılık verin. Ben hep böyle yaptım. 22 Ocak 1920’de 15. Kolordu Kumandanlığı’na verdiğim şu emir bunun bir örneğidir: “İngilizler İstanbul’da tecavüzü artırarak nazır ve mebuslardan bazı kişileri ve özellikle Rauf Bey’i tutuklarsa, karşılık olarak Anadolu’da bulunan İngiliz subayları tutuklanacaktır. Erzurum’da bulunan Rawlinson’u kaçırmamak için şimdiden önlemler alınmasını rica ederim.”
KAYNAKLAR:
-Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 3-11, Kaynak Yayınları.
-Attila İlhan, Hangi Atatürk, Bilgi Yayınevi, Ank., 1981.
-Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Penceresinden Kurtuluş Savaşı’na Bir Bakış, Yeni Boyut Yayınları, İst., 2012.
Prof. Dr. Cihan DURA, 21 Mart 2013