Atatürk Uyarıyor: Millî Egemenliğe Sahip Çıkın!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.
İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal...
Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir.
O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!
Bu yazıda Mustafa Kemal, ömrünce savunduğu Millî Egemenlik kavramını anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal tamamlıyor, yorumluyor ve güncelliyor.
***
Egemenlik İradenin Tecelli Yeri, Uygulama Aracıdır. Egemenliği Olmayan İradesini Kullanamaz
Egemenlik nedir, Millî Egemenlik nedir? Ben şöyle açıkladım bu kavramların ne anlama geldiğini: Biliyoruz ki irade mânevî, soyut bir şeydir. Mânevî olan irade ortaya çıkıp görünmek ister, eylem yapmak, somutlaşmak ister. İşte bu eylemleşme iradeye bir vasıta, bir kuvvet gerektirir ki, ona egemenlik denir. Egemenlik iradenin hem tecellî yeridir, hem de uygulanma aracıdır. Bundan şu sonuç çıkar: Eğer bir insan, egemenliğine sahip değilse, iradesini kullanamaz. Egemenliğini başka birine bırakan, kendi iradesinin kullanılacağından ve uygulanacağından emin olamaz. Örneğin, bir devleti yönetecek olanın hareket noktası önce kuvvet sahibi olmaktır. Devleti, milleti ve bütün menfaatleri savunan kuvvet başkasının elinde bulundukça, yöneticiliği sözde olmaktan kurtulamaz.
Bu Söylediklerim Milletimiz İçin De Geçerlidir
Bu gerçekler elbette bir millet için de geçerlidir, tabiî Türk Milleti için de! Bunları çok iyi öğren, doğru anla ve asla unutma! Çünkü sana yol gösterecek olan sağlam bilgilerdendir. Bilmeyenlere de tesirli sözlerle anlat.
Millî Egemenliğe Karşı Duran, Milletin İradesine Uymayan Yok Olur
Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Milletlerin tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar her yerde yıkılmaya mahkûmdur. Milletin irade ve emeline uymayanların sonu hüsrandır, yok olmaktır.
Millî Egemenliğe Karşı Olanları Millet Affetmez
Ülkemizde millî egemenliğin düşmanları o kadar alçak ve o kadar aşağılardır ki, düşman himayesine sığınarak, yabancı kuvvetlerden imdat umarak, milletin hak ve egemenlik sesini boğmak girişiminden kolay kolay vazgeçeceklerini sanmıyorum. Vaktiyle büyük inkılaplar sırasında, saraylarını düşman askerine muhafaza ettiren, milletlerine düşmanların süngülerini davet eden hükümdarlar da görülmüştü. Fakat bu hükümdarlar siyaset meydanlarında can verdiler ve daha kötüsü, bütün insanlık onları bugün lanetle anıyor. Hükümdarları affetmeyen millî egemenliğin, birkaç türediyi ne dereceye kadar hazmedebileceği meydandadır.
Ne Var Ki Halkın, Egemenliğini Tam Kullanması Sağlanamadı. Taç Ve Tahtların Yerini Para Ve Sermaye Aldı, Şirketler Aldı
Ancak zaman gösterdi ki bu dediklerim halkın, egemenliğini tam bir bilinçle ve tam olarak kullanmasına bağlıymış. Bu olmadı… Olmayınca da milletler tutsaklıktan kurtulamadı: Taç ve tahtlar gitti ama onların yerini para gücü aldı, sermaye aldı; küresel şirketler, yeni zenginler aldı. Dünyada böyle oldu, Türkiye’de böyle oldu.
İrade ve Egemenliği Öğrenmenin Bir Yolu: Bir Şey İstedin: İrade; Yaptın: Egemenlik
Ey doğru bilgiyi arayan! İrade ve egemenliğin ne olduğunu kolay öğrenmen için işte bir yol sana: Önce kendinde gör, kendinde yaşa her iki gerçeği de: Bir şey iste ve onu yapmayı dene. İstedin, iradeni belli ettin; yaptın, gücünü, egemenliğini kullandın. Bir de başkalarında gözlemle aynı isteği ve eylemi. En sonra da bir topluluğa uygula, bütün bir millete uygula öğrendiğini.
Ulusal Egemenliğin Nitelikleri: Birdir, Bölünemez, Terk Edilemez, Devredilemez
Ulusal egemenliğin olmazsa olmaz nitelikleri vardır; bunları iyi öğrenip benimse, kutsal birer deyiş gibi ezberle, her birinin savunucusu ol, öğreticisi ol. Sayıyorum bu nitelikleri: Millî egemenlik birdir. Millî egemenlik bölünemez, parçalara ayrılamaz, ortaklık kabul etmez. Millî egemenlik terk ve iade edilemez, devredilemez, kimseye bırakılamaz. Bir bütündür o, tek bir zerresi dahi feda edilemez.
Egemenlik Bölünemez, Terk Edilemez, Neden?
Egemenlik neden bölünemez, neden terk edilemez? Çünkü egemenlik bireysel iradelerin üzerindedir; bireylerin oluşturduğu milletin ortak kişiliğine ait genel, ortak iradedir. Bu sebeple egemenlik birdir, parçalara ayrılamaz. Egemenliğin ifade ettiği ortak irade, onun sahibi olan ortak kişilik tarafından, millet tarafından hiçbir zaman başkasına devir ve terk edilemez.
Ömrümce Millî Egemenliği Savundum. Sen De De ki Egemen Olan, Milletimdir. Egemenlik Birdir, Bölünemez, Devredilemez
Bir fikir…, bir inanç…, benim bütün hayatımın ekseni oldu. Ömrüm boyunca milli egemenliğin ve meşruluğun en sadık bir hizmetkârı oldum. Tekrarlıyorum: Kuvvetin kaynağı ve sahibi tektir, millettir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. “Kayıtsız şartsız” egemenlik demek, egemenliğin bir zerresini bile sıfatı, adı ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir. Ey Atatürkçü! Bir ulusal ant gibi ezberle ve ezberlet: Milletimdir ancak egemen olan. Egemenliği birdir onun, bölünemez, ortak kabul etmez, terk edilemez, devredilemez.
Avrupa Birliği Üyeliği Millî Egemenlik İlkesi İle Bağdaşmaz. Çünkü Egemenliğin Devri Söz Konusudur. Bu, Aynı Zamanda Devletimizin Temeline Bir Saldırıdır
Öyleyse soruyorum: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği Millî Egemenlik ilkesiyle bağdaşır mı? Hayır, kesinlikle bağdaşmaz. Çünkü üyelik, egemenliğin başka bir makama devri, onunla paylaşılması sonucunu doğurur. Bu aynı zamanda haince bir saldırıdır: Devletimize, devletimizin temellerine yapılan bir saldırıdır. Millî Egemenlik devletimizin iki temel taşından biri değil midir?
İrade Alınamaz, Ancak Egemenlik Alınır. O Zaman Milletin İradesi Felç Olur. Bu Ölümdür, Razı Olunamaz
Millet, egemenliğini kayıtsız şartsız elinde tutmaya ahdettikten sonra, şunun ve bunun gereğidir diye şuna veya buna verilebilecek en basit bir hak, görev veya yetkiden söz edilemez! İrade alınamaz, verilemez. Buna karşılık egemenlik alınır, zorla alınır. O zaman olacak olan şudur: Millet, egemenliğinden yoksun kalınca, iradesi de yok olur, çünkü felç olur. Yani milletin, egemenliğini verebilmesi için, iradesinin, arzusu ve eğilimlerinin felç olmasına razı olması gerekir. Bu ise, ölmeyi kabul etmek demektir. Dünyada kim razı olur buna? O halde bir millet, egemenliğini veremez.
Türkiye’de Yapıldı, Egemenlik Avrupa Birliği’ne Verildi; Sonuç: Millî İrade Felç Oldu. Kararlar Milletin Değil, Yabancıların Çıkarlarına Göre Alınıyor. Bu, Kabul Edilemez
Ancak Türkiye’de verildi, egemenlik verildi. Meclis egemenliği kısmen de olsa Avrupa Birliği ile paylaştı, daha da paylaşacaktır üyeliğin gereğidir diye. Egemenlik alınınca, Millî İrade ne oldu? Kısmen de olsa felç oldu, daha da olacaktır. Böylece kararların Millî İrade’ye göre değil, ulusal çıkarlara göre değil, yabancı güçlerin irade ve çıkarlarına göre alınmasının yolu açıldı. Milli arzuya bağlı ve uygun olmayan kararlar hiçbir zaman milletin gözünde değer ifade etmez. Bir Atatürkçü kabul edebilir mi bunu? Kesinlikle hayır, şiddetle karşı çıkar! Mücadele eder, izah ve ikna ederek, gerekli tüm bilgiyle donanımlı olarak.
Millî İrade Ve Millî Egemenlik Bir Arada Olmalıdır. Felaketler Hep Bu beraberliğin Yokluğundan İleri Gelmiştir
Ey doğru bilgiyi arayan! Millî irade ve egemenliğin bilmen gereken bir niteliği daha vardır ki o da şudur: Millî irade ve egemenlik mutlaka bir arada bulunmalıdır. Çünkü egemenlik yoksa, irade bir hiçtir. Türk Milleti kendi iradesini, kendi vicdanının eğilimini yerine getirmek, uygulamak istiyorsa, egemenliğini mutlaka kendi elinde tutmalıdır. Tarihi oku, göreceksin: Geçmişte milletimizin başına hangi felaket gelmişse, kendi talihini ve yazgısını hep başka birinin eline bırakmasından ileri gelmiştir.
Bugün Türkiye’de Milletin Değil, Bedhahların İradesi Geçerlidir. Durum Ciddîdir. Buna Karşı Çıkmak Görevinizdir
Türkiye’de bugün Millî İrade geçerli midir, egemenlik millette midir? Değildir, Millî İrade egemenlikten yoksun bırakılmıştır. Millet ne arzularını gerçekleştirebiliyor, ne emellerini. Gerçekleşen yalnızca iç ve dış bedhahların iradesidir, yalnızca onların çıkarlarıdır. Tarihten ders alınmamıştır. Yine bir felakete doğru sürüklenmekte devletimiz. Durum çok ciddîdir. Buna karşı çıkmak, önlem almak senin görevindir, sizin görevinizdir. Koyun ortaya büyük tehlikeyi, anlatın, uyarın, sağlam bilginizle, güçlü kanıtlarınızla, ilkelerimizle.
Devletimizin Şu İki Esasını Canın Gibi Koru: Tam Bağımsızlık ve Milli Egemenlik!...
Türk Milleti yepyeni bir inançla, kesin bir azimle kurdu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni. Devletimizin dayandığı esaslar “Tam Bağımsızlık”tır, “Kayıtsız Şartsız Millî Egemenlik”tir. Gözün gibi esirgeyeceksin her iki esası da: Dışarıya karşı Tam Bağımsızlığı, içerde Kayıtsız Şartsız Millî Egemenliği koruyacaksın.
Milli Egemenliğin Düşmanları Vardır. Hedefimiz Milli Egemenliği Sağlamlaştırmaktır. Ben Bunun İçin Uğraştım. Yeni Kuşakların Hedefi De Bu Olsun İstedim
Millî egemenlik bir bütündür, tek bir zerresinden bile vazgeçilemez. Ancak millî egemenliğin de düşmanları olduğunu unutma! Bu düşmanlık milletimizin her şeyine, bütün varlığına kast etmekten başka bir şey değildir. Benim amacım, Türkiye Cumhuriyeti’nde millet egemenliğini sağlamlaştırmaktı, millet egemenliğini ebedileştirmekti. Bunun için uğraştım, didindim. Sonra, dönüp dedim ki: Ey yükselen yeni nesil! Sizin hedefiniz de bu olacaktır, bu hedef için yaşayacaksınız, çalışacaksınız, bu hedef için mücadele edeceksiniz.
Ne Var ki Benden Sonra Devletimizin İki Temeli Korunamadı. Ancak Yılgınlık Yok, Mücadele Edin
Peki, ne oldu benden sonra? Egemenliği milletten alındı. Bu gasp, devletimizi sarstı, milletimizi güçsüz bıraktı. Tam bağımsızlığımız yara aldı. Korunamadı devletimizin o iki temel taşı. Düşmanlar önemli mevziler kazandı. Durum kötüdür bugün. Devletin varlığı, milletin varlığı tehlikededir. Peki, her şey bitti mi? Hayır, asla!... Umutsuzluk yok, yılgınlık yok, teslimiyet yok! İleri, yüksek hedefiniz doğrultusunda, bütün gücünüzle ileri! Bütün arkadaşlar, her şeyinizle karşı çıkın bu felakete, mücadele edin, onarın bu korkunç tahribatı.
Milletim Kimseden İzin Almaksızın Egemenliğini Kullanır. Herkese Anlat ki Egemenliğin Kaynağı Millettir, Yönetim Hakkı da Onundur. Tek Makam Milletimizin Vicdanıdır
Dünya tek bir egemenlik tanır: Millî egemenlik… Sen de böyle bil bunu, gürül gürül tekrarla benimle: Kuvvet, egemenlik birdir ve milletindir. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir, onun kalacaktır. Siyasî kuvvet, millî irade ve egemenlik, milletimin birlik halinde ortak kişiliğine aittir. Milletimin yazgısına yalnız ve ancak yine milletim egemendir. De ki asıl olan, Türk milletidir: Benim milletim, hiç kimsenin uygun görüşüne gerek duymadan almıştır egemenliğini eline, öylece kullanmaktadır, kullanacaktır. Öyleyse içte ve dışta, dost ya da düşman herkese hissettir ve her gerektiğinde kesin bir dille bildir ki kuvvetin tek kaynağı, Türk milletidir. Asıl olan, odur. Egemenlik onundur, yönetim hakkı da onundur. Devletimizin ve Milletimizin başında hiçbir kuvvet, hiçbir makam yoktur; yalnızca tek bir kuvvet vardır, o da ulusal egemenliktir. Yalnız tek bir makam vardır, o da milletimizin kalbi, vicdanı ve varlığıdır.
İnsana Egemenlik Yetkisi Verilmiştir
Siyaset ve saltanat dincisi “Milletlerin, insanların egemenlik hakkı olmaz; egemenlik Allah’ındır” diyerek, din adına yalan söyler, geleneksel Ortadoğu despotizmlerini İslam diye öne çıkarır. Oysaki İslam’ın ana kaynağına göre, insana egemenlik yetkisi verilmiştir. Dindeki “egemenlik Allah’a aittir” ilkesinin anlamı ontolojik egemenliktir; siyasal-yönetsel egemenlik değildir.”
Gerçekte Kuvvetler Birliği Vardır
Kuvvetler ayrılığı mı, kuvvetler birliği mi? Millî Mücadele yıllarında şu görüşteydim: Kuvvetler ayrılığı esaslı bir şey değildir. Kuvvetler ayrılığı esasını koymuş olanlar da aslında kuvvetler birliğine inanmıştır. Fakat kuvvetler birliğini sağlamaktan âciz oldukları için mevcut şekilleri esas alarak, despotlarla mazlum milletlerin yaptıkları pazarlık sonucunda ortaya atılmış bir görüştür. Gerçekte kuvvetler birliği vardır ve kuvvetin asıl kaynağı millettir. Bu sebeple onun asıl sahibi de millettir.
Devletin Soyut Egemenliğinin, Fiilen Kime Verileceğini Demokrasi Prensibi Yanıtlar
Devlet bir hukuki kavramdır. Gerçekte egemenliği kullananlar idare edenlerdir. O halde devlette idare edenler kimler olmalıdır? Siyasî kuvvetin meşru olabilmesi için, devletin soyut egemenliği fiilen kime verilmelidir? İşte bu sorulara yanıt veren, demokrasi prensibidir.
Demokraside Esas Olan Uygulamadır: Egemenliği Kullananlar Milli İradeye Tabi Olmalıdır, Aksi Halde Egemenlik Milletin Elinde Değildir
Demokrasi düşüncesi 18. yüzyılda karşı konulamaz bir kuvvet ve akım haline geldi. Demokrasi prensibi millî egemenlik şeklini aldı ve Anayasa hukukuna girdi. Demokrasi prensibi; egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak, egemenliğe milletin sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bu sahipliğin mihenk taşı nedir, bilir misin? Uygulamadır önce, her şeyden önce uygulamadır. Egemenliği kullananlar Millî İrade’ye uygun hareket etmelidir. Aksi durum ülkede demokrasi olmadığını, egemenliğin milletin elinde olmadığını gösterir.
Demokraside Egemen Olan, Millettir. Demokrasi Bireyseldir
Ben bir demokrasi aşığıyım. Demokrasi bir milletin, örneğin Türk milletinin, egemenliğine sahip olması ve hep öyle kalması demektir. Siyasi kuvvet, egemenlik milletten kaynaklanmalıdır, meşruiyet ancak böyle sağlanır. Şunu da unutma: Demokrasi esas itibariyle bireyseldir. Bu nitelik, vatandaşın, egemenliğe bir insan olarak katılmasının bir sonucudur.
Günümüzde Emperyalizm Demokrasi Rejimini Ülkeleri Sömürme Aracı Olarak Kullanıyor. Milletin Değil, Bedhahların dediği Oluyor. Bu Tuzağa Düşmeyin. Bunun Gerçek Demokrasi Olmadığını Halka Anlatın
Günümüzde demokrasi gözdedir, övülür, yüceltilir. Öyle de olmalıdır. Ancak sen yine de dikkatli ol, gözünü aç, çünkü Emperyalizm demokrasiyi bir araç olarak kullanıyor; onu dayatıyor, iç bedhahları iktidara getirmek için, onlarla birlikte ülkeyi sömürmek için. Böylece milletin dilediği değil, iç ve dış bedhahların dilediği oluyor. Bu Türkiye’de de böyle. Bir kamuflaj yapılıyor, bir aldatı söz konusu. Sen karşı çıkmalısın buna, tuzağı teşhir etmelisin. Uygulanan rejimin gerçek demokrasi olmadığını göstermelisin. Sen hakikat âşığısın; gerçek demokrasi nedir, onu anlatmalısın; çevrene, halkına, her aracı kullanarak, arkadaşlarınla, uzmanlarla işbirliği yaparak.
Yöneticileri Demokrasi Uygulamaları Açısından İzle. Ölçüt Egemenliğin Gerçekten Halka Ait Olmasıdır
Ey bu satırları okuyan! Ben, Atatürk, görevlerin arasına bir görev daha katmış oluyorum böylece: Türkiye’yi yönetenler demokrasiye esasına dayandıklarını iddia edebilirler. Peki, öyle midir? Takip et, kontrol et söyleyip yaptıklarını, şu ölçütü kullanarak: Egemenlik gerçekten halka mı aittir, halkın çoğunluğuna mı aittir? Demokrasi gereğince egemenlik milletin mi elindedir, yoksa başkalarının mı?
Prof. Dr. Cihan DURA, 18 Nisan 2013