Atatürk’ü tüm yaptıkları ile kabul ediyoruz. O görevini fazlasıyla yaptı. Ancak onun sözlerini ve yaptıklarını tabulaştıran, değişmez ve gelişmez naslar olarak görenlerle, Hz.Muhammed’i tabulaştıranlar arasında bir fark yok. Ne Atatürk bir insanın peşinden gitti ne de Muhammed peygamber. Her ikisi de aklın ve bilimin peşinden gitti. Peki bu durumda onları örnek alanların yapması gereken onların sözlerinin peşinden gitmek midir yoksa onların yaptığını yaparak aklın ve bilimin peşinden gitmek midir? Bir insanı örnek almak, o insana kendini teslim etmek kendi benliğini ve kişiliğini o insanın altında ezmek midir? Bu insana, özgür bir bireye yakışan bir tavır mıdır? Örnek alınacak insanlar vardır. Ancak örnek alınacak insanlar hiçbir zaman kendisi öldükten sonra kendisinin geçilmemesini ve olduğu yerde sayılmasını isteyecek kadar akılsız değildir. İnsan da toplumsal hayat da değişmektedir, gelişmektedir. Bilgi arttıkça yapılacak şeyler çoğalmakta, eskinin üzerine yeni şeyler koymak gerekmektedir. Muhammed de Atatürk de zamanın devrimcileridir. Toplumsal düzene hamle yaptırmış insanlardır. İhtiyacımız olan şey, geçmişte yaşamış önderlerimize sarılıp olduğumuz yerde saymak değil, onların işaret ettikleri yolda çalışıp çabalamaktır. Geçmişe sarılmak, geçmişi sürdürmeye çalışmak statükodur sadece. Ve bir statükoya sarılarak gelecek kurulamaz.
Atatürk’ün ve Muhammed’in peşinden gittiğini söyleyenlerin ortak yanları nedir biliyor musunuz? Her iki kesimde uydurulan din konusunda hem fikir. Kimisi bu dini yaşarken, kimi uzak. Ancak uydurulan din konusunda her iki kesim de hem fikir. Ve bu böyle olduğu sürece toplumsal bir aydınlanmaya yelken açmak zor. İçinde yaşadığımız karanlıktan kurtulabilmek dinde aydınlanma yaşamakla mümkün. İçinde yaşadığımız toplumsal karanlığı, her iki kesimin de samimi ve iyiniyetli insanları yırtacaktır. Gelin parçalanmışlığa son verelim. Hayatımızı yaşarken kullandığımız aklımızı, dini değerlendirirken de kullanalım.
Şölen Can Evin