
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemikten…, diğeri sizler, ölümsüz olan.
Mustafa Kemal Atatürk
1- Türk kimdir, nasıl biridir? Yanıtım şudur: Türkiye, yurdumuz, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği eşsiz bir varlığın yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en az yedi bin yıllık bir Türk beşiğidir. Beşik doğanın rüzgârları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurları ile yıkandı; o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından, önce korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları doğanın babası tanıdı, onların oğlu oldu, Türk oldu. Türk budur işte: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Haysiyeti, izzetinefis ve yeteneği çok yüksektir, çok büyüktür. O tarihin çok eski devirlerinde insanlığa karşı yaptığı kültürel görevleri yeniden, fakat bu kez daha üstün şekilde yapmaya hazırlanan yüksek bir varlıktır.
2– Ben, Atatürk, Anadolu tarlasında yaşamış olan ve kökleri, hâlâ halk arasında ağızdan ağza iletilen masallarda, söylencelerde, yer altı ve yerüstü kültür kalıntılarında yaşayan bütün ulusları Türk olarak kabul ettim. Benim için Türk adı, Anadolu toprakları üzerinde kederde, kıvançta dayanışma içinde olan bütün insanların adıdır. Bu nedenledir ki,"Ne mutlu Türküm diyene" esasını koydum. Ulusun bireyleri yalnızca kan bağıyla değil, kafasıyla, iradesiyle de bağlar kurmalı aralarında. Türk olmak dileği, isteği, çalışması, iradesi yeter Türk olmak için...
3- Hepimiz Türküz. Türkler dünyanın en büyük milletidir. Her yeri dolduran Türk’tür ve her yanı aydınlatan Türk’ün yüzüdür. Bir Türk dünyaya bedeldir. Türk kuvvet ve zekâsının yenmediği ve yenemeyeceği zorluk yoktur.
4-Türk halkı, özgürlüğüne öyle bir tutkuyla bağlıdır ki, onu korumak için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırdır. Türk halkının en iyi nitelikleri; verdiği sözlere sadakati, arkadaşlarına olan vefası ve ülkesinin bağımsızlığına olan sarsılmaz düşkünlüğüdür.

6- 8 Eylül 1932’de Diyarbakır Halkevi’nde dediğim gibi: Diyarbekirli, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. Bizim yeni işimiz budur. Bu damarlar birbirini duysun ve birbirini tanısın. Bu dediğim şey hakikat olacak, çünkü hakikattir. Bu dediğim şey olduğu zaman başka bir âlem görülecek ve bu âlem dünyaya hayret verecek, nur feyzini insanlığa saçacaktır. Hakikat güneşi durmaz, daima yükselecek, Türk’ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. Bu karmaşık işlerin içinden çıkıp yükselebilmek için bize dirilik gerektir. Birlik onunla beraber yürür. Diri yalnız Türk milletidir, birliği ortaya koyan da Türk’tür, dirliğin ne olduğunu anlatan da Türktür.
7- 1937 yılının Kasım ayında doğu illerimizdeydim. Halkımın soylu varlığına, yüksek uygarlığına, anlayışına, geniş özverisine, çalışkanlığına şahit oldum. Türk’ün insanlığa olan kültürel katkısını, dünyaya örnek olma niteliğini düşündüm. Seyahat arkadaşlarıma İzlenimlerimi şöyle ifade ettim: Ülkenin on bir vilayet merkez ve dolaylarını gezdim. Bütün bu merkez ve dolaylardaki Türkleri, babaları, anaları ve çocuklarıyla gördüm. Çok sevindim. Yüksek uygarlık temeline tanık oldum: Madenlerden kurulmuş temeller... Bu açılmış maden ocaklarında profesörleriyle, teknisyenleriyle, işçisiyle baştan aşağı Türk olan yüksek anlayışlı bir toplum... Öyle memleket bölgeleri geçtik ki, orada kadınlar erkeklerden daha çok sapana yapışmış, elinde çapasıyla Türk'ün azık topraklarını zenginleştirmeye çalışıyor; toprağını seviyor, ona gönülden bağlıdır. Bütün bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti zengin, kuvvetli ve görkemli olsun diye kendi rızkının fazlasını seve seve, tereddütsüz, büyük bir fedakârlıkla devlet hazinesine veriyor.
8- Bütün gördüklerimizi bu kısa ifade içinde toplamak mümkün değildir. Türk olsun veya olmasın, bu Türk toplumu içinde az çok gezen, dolaşan, inceleyen her akıllı insanın, kendini bütün dünyaya büyüklük saçan kuvvetli ve asil bir varlığın içinde duymamasının imkânı yoktur. Böyle duymayan bilinçsizler bir tarafa bırakılınca, hakiki insanlık duraksamadan kabul eder ki, Türkiye Cumhuriyeti ve onun bugünkü sahipleri olan Türkler bütün dünya uygarlık ve insanlığı için uyulması gereken bir örnektir. Yalnız bu kadar değil, Türkler tarihin çok eski devirlerinde insanlığa karşı yaptıkları kültürel görevleri yeniden ve fakat bu sefer daha iyi şekilde yapmaya hazırlanan yüksek bir varlıktır.
9- Türk ruhu… nerededir o, nasıl anlaşılabilir? Bu konuyla ilgili olarak yabancılara yaptığım açıklamalarda şunları söyledim: Bizde ilk etkiye kapılmamak lazımdır. Türkler hakkında her işitilene gerçek gözüyle bakmayıp kanaatlerini mutlaka bilimsel ve esaslı incelemelere dayandırmalıdır. Vaktiyle sizin seyyahlarınız, sizin büyük yazarlarınız, İstanbul, Bursa ve İzmir şehirlerindeki gözlemlerine göre Türk ruhu hakkında hüküm vermişlerdir. Fakat onlar Türkiye’yi değil, Doğu’nun şehirlerini görmüşlerdir. Türk milletinin ruhu, Anadolu’nun büyüleyici fakat sert yaylalarında anlaşılabilir. Türk milleti beşiğine dönmekle yenilenmiş ve gördüğünüz değişiklikleri yapabilmiştir. Vaktiyle vergiler altında ezilmiş, fazla çalışmaktan usanmış Türk köylüsü, Balkanlar ve benzeri yerlerdeki harp meydanlarında kanını ve faaliyetini dökmeye gidiyordu. Anadolu yok farz ediliyordu. Bugünse Türk köylüsü faaliyetini, emeğini ana toprağına sarf ediyor. Neler yarattığını da kendiniz görüyorsunuz. Kuvvet ve kudret milletin enerjisinde mevcuttur. Ben bir rehberden, bir hamiden başka bir şey değilim. Gerek iç ve gerekse dış politikada amacım Türk milletinin barış ve sükûn içinde çalışmasını sağlamaktır.
10- Türk! Öğün, çalış, güven. Bu sözümle demek istediğim şudur: Türklük esastır. Bu varlığı tarih içinde araştırmak, zincirleme bir tarih içinde belirlenecek Türk uygarlığı ile, tarihi ile övünmek yerinde olur. Fakat, bu övünmeye layık olmak için bugün çalışmak lazımdır. Her alanda, özellikle uygarlık dünyasına eser vermek için çalışkan olmayı hedef tutmalıdır.
Prof. Dr. Cihan DURA, 24 Aralık 2014