Atatürkçe Düşünmek ve Yorumlamak: Bayramlarımız Neden Kaldırılıyor?
İdeal düşünme ve eylem; bilinçlilik, düzen ve süreklilik ister. İnsanın kafasında doğru bulduğu, hazır bir fikir sistemi olmalıdır. Bir Atatürkçünün düşünme sistemi Atatürk öğretisidir. Atatürkçülüğün ilkeleri, kavramları, ilişkileri ve sonuçlarıdır; sadece bunlar kullanılarak yapılan muhakeme süreçleridir. Öyle ki, bir kavramla, bir önerme veya bir sonuçla karşılaştıklarında Atatürkçüler ondan genellikle aynı şeyi anlamalıdır. Herhangi bir olayı, sorunu aynı araçları kullanarak yorumlamalıdır.
* * *
Medyada bir haber: AKP hükümeti yine boş durmadı. Meclis’teki 23 Nisan resepsiyonunu “terör” gerekçesiyle iptal etti, kutlamalara kısıtlama getirdi. Bu karar, akıllara Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen 13 Mart’ta Ankara’da 36 kişinin öldüğü bombalı saldırının ardından yaptığı açıklamayı getirdi. Erdoğan, Tıp Bayramı kutlamalarına katılmış ve ‘Teröristleri mi sevindireceğiz, yolumuza devam ederiz’ demişti. Son olarak da, stadyum açılışı yapıp kendi aralarında keyifle top çevirmişlerdi.
Gerçekten, bu talihsiz uygulamayı AKP hükümetleri gelenek haline getirdi: AKP döneminde resmi bayram kutlamalarının çoğu “terör” bahanesiyle iptal edilirken, bazıları da kısıtlandı. 2011’den beri bütün ulusal bayramlarımız, 30 Ağustos Zafer Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı ve bugün de 23 Nisan Bayramı resepsiyonu ve kutlamaları bu düşmanlıktan nasibini aldı.
Soru şu: Bu olay bir Atatürkçü için ne anlama geliyor? Örneğin, Atatürkçülüğün Milliyetçilik ilkesi açısından nasıl yorumlanmalı; tabii Atatürkçü öğretinin doğruları, kavram ve görüşleri temel alınarak yanıtlanacak. Sorumu bu kez Birinci Görev Okulu öğrencilerine yönelttim. Büyük ilgi gösterdiler, değişik yanıtlar aldım. Tek tek not ettim, sınıflandırdım. Özetleyerek, aşağıda bir düzen dahilinde sunuyorum.
1- Türk Milliyetçiliği nedir? “Türk milliyetçiliği Türk toplumunun kendine özgü karakterini ve bağımsız kimliğini korumaktır. Türk ulusu bir yandan çağdaşlaşırken, bir yandan da kendi varlığını ve benliğini koruyacaktır. Ulusal bayramlarımız bizim tarihimizdir. Bize özgüdür, bizim varlık ve benliğimizin birer parçasıdır. Onların kaldırılması bizim kimliğimize düşmanlıktan, o kimliği silmeye çalışmaktan başka ne anlama gelebilir?
2- Milliyet duygusunu düşünelim. Bu duygu bir topluma başlı başına kuvvet ve sağlamlık kazandırır, onun hayat yeteneğini genişletir. Bayramlar Milliyet duygusunun önemli araçlarındandır. Bir bayramı birlikte kutlayanların özgüveni artar, birbirlerine yaklaşır ve bütünleşir, kendilerini çok daha güçlü hissederler. Bayramların kutlanmasını engellemek, onları unutturmaya çalışmak, genç kuşakları bu konuda cahil bırakmaktır. Bu ve benzeri yollardan Milliyet duygusunu zayıflatmak, toplum çürümeye götürür, dağılmaya sürükler.
AKP hükümetinin ulusal bayramlarımızı yasaklaması hiç kuşkusuz devletimizin iç ve dış düşmanlarının çok hoşuna gidiyor, onlara adeta bayram yaptırıyor. Çünkü Milliyetçilik, Milliyet duygusu emperyalizmin, hiç işine gelmez. Emperyalistler Milliyet duygusuna yönelik saldırılarını hiç durdurmuyorlar. Bu saldırılar küreselleşme aldatısı çerçevesinde, küresel şirketler tarafından, onların hizmetlisi Batı hükümetleri tarafından gerçekleştiriliyor. Çünkü refah ve zenginliklerini sürdürmelerinin önündeki tek engel olarak milliyetçiliği, “ulus devlet”leri görüyorlar. Çünkü dünyaya dayattıkları neoliberal politikalara karşı direnişi yalnızca ulus-devletler gösterebiliyor.
3- Bir milletin meydana gelmesinde rol oynayan başlıca unsurlar; ortak tarih, ortak dil ve ortak kültürdür. Diğer bir deyişle ortak fikirlerdir, ortak ahlaktır, ortak duygu ve heyecanlar, hatıra ve geleneklerdir. Millî bayramlar bizim ortak tarihimizin hatırlatıcılarıdır. Ortak duygu ve heyecanları harekete geçiren, ortak hatıra ve geleneklerin anılıp uygulanmasını sağlayan etkinliklerdir. Eğer bir iktidar 23 Nisan gibi millî bayramlarımızı yasaklıyorsa, bu; ortak duygu ve heyecanların yaşanmasını engelliyor, ortak tarihimizi, hatıra ve geleneklerimizi unutturmaya çalışıyor, ortak kültürümüzü fakirleştiriyor demektir. Bu kayıplar da doğrudan milletin oluşturucu unsurlarına büyük zararlar verecektir. Demek ki iktidarın sinsi niyeti, Milleti zayıflatmak, dağıtmaktır. Bu tutum bir yönetimin kendi milletine düşmanca bir tavrıdır ve ancak düşmanların ekmeğine yağ sürer.
4- Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı bir ''kültür milliyetçiliği''dir. Ülkemizde bin yılda oluşmuş -ve oluşmakta olan- bir kültür ortaklığı üzerinde inşa edilmiştir. Amacı, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar arasında “biz” duygusu yaratmak, bir dayanışma alışkanlığı oluşturmaktır. Bayramlar da ortak kültürümüzün önemli bir unsurudur. Kaldırılması veya kutlamalarının kısıtlanması, “biz” duygusuna, dayanışma olgusuna bir darbedir. Bir ülkenin seçilmiş hükümetleri bunu kendi milletine nasıl reva görebilir?
5- Bir devletin, milletin bekası, toplumda ulusal bilincin güçlü olmasına bağlıdır. Eğer toplumda ulusal bilinç zayıflığı varsa, devlet ve millet büyük bir tehlike ile karşı karşıya demektir. Atatürk bu ilişkinin önemini iyi bilen bir önder olarak, sorunun üzerine gitmiştir.
Bir toplumda ulusal bilincin mevcudiyetinin oluşturucu gerekleri nelerdir, bunun için ne yapmalıdır? İlk yapılacak iş milletin kendini tanımasını, bu yoldan ulusal benliğini bulmasını sağlamaktır. Bunun türlü yollarından biri o milleti, tarihsel varlığı hakkında bilinçlendirmektir. İşte ulusal bayramlar bunu sağlayacak başlıca etkinliklerden biridir. Yurttaşlara ulusal bilinç aşılamak, bu bilincin gelişmesini sağlamak millî bayramların birinci işlevidir. Demek ki, AKP hükümeti bayramların kutlanmasını engellemekle, milletimizin kendisi hakkındaki bilinçlenme sürecini de engellemiş, ona ölümcül bir darbe indirmiş oluyor. Şu bir gerçektir ki, Atatürk Milliyetçiliği Türk ulusunu Avrupalı emperyalistler karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtararak, diğer bir emperyalizm olan Araplaşmadan önemli ölçüde uzaklaştırarak milletimize özgüven kazandırmıştır. Milli bayramları bu özgüveni tazelemek içindir, yasaklanmaları ise o özgüveni tahrip etmekten başka bir şey değildir.
6- Millet birbirine tarih, dil, kültür ve ülkü birliği ile bağlı olan yurttaşların oluşturduğu siyasal bir topluluktur. Millî Birlik; işte bu “alt birlikler” diyebileceğimiz tarih, dil, kültür, ülkü birliklerinden doğan bir tür “üst birlik”tir; denebilir ki, adı geçen alt birliklerin toplamı veya bileşkesidir. Millî Birlik ne kadar kuvvetli olursa, o kadar iyidir. Ulusal bayramlarımız saydığım alt birliklerden tarih ve kültür birliklerinin birer unsurudur. Bayramların kaldırılmasının esas hedefinin Millî Birlik olduğu, bu yoldan da Türk milletinin kendisine yöneltilmiş bir yumruk olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü Türk milleti, her millet gibi varlığını sürdürmek için iç ve dış düşmanlarına karşı kendini koruma gereksinimi duyar. Bunu da toplu yaşama yoluyla, bunun güçlenmiş şekli olan Millî Birlik yoluyla sağlar.
7- Peki, bugün Türkiye’de durum nedir? Gönül isterdi ki, millî birliğimizi zayıflatmaya yönelik bu tür saldırılar karşısında halk şiddetli bir tepki göstersin. Tehlikeyi önlemek ve yok etmek üzere bir araya gelme yeteneği göstersin. Peki, öyle mi oluyor? Ne yazık ki, öyle olmuyor. Ulusal bilinç bakımından ülkemizin görünümü hiç de iç açıcı değildir. Neden böyle? Sebebini öncelikle geçmiş yıllarda aramak gerekir: Atatürk’ün aramızdan ayrılışından hemen sonra geri dönüşler başlamış, ideolojik ihanetler görülmüş, bunlar günümüzde artık doruk noktasına ulaşmıştır. Öyle ki, bugün Türkiye’de hem de devleti yönetenler tarafından Türk ulusal bilincine ve birliğine karşı, sinsice yürütülen bir savaş sürmektedir. Başlıca iki kaynağın eseri olarak: Birincisi, Emperyalizm canavarının sinsi çalışmaları; ikincisi, bu canavarın aramızdaki ortakları... Kısacası, Atatürk’ün Nutuk’ta bizi uyardığı iç ve dış düşmanlar… Bugün bütün yurdu kaplamış bulunan ümmetçilik propagandası ülkenin her yerinde, her kurumunda eyleme geçmiş bulunuyor. İç bedhahlar arasına “sahte Atatürkçüler”i de katabiliriz.
Kısacası, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve bütünlüğü büyük, sinsi bir tehlike ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla Millî Birliğimizin üzerinde yeniden durmak, onu canlandırmak, onu yeniden güçlendirmek zorundayız. Artık kabak tadı vermiş olan eleştirilerle yetinmeyi bir yana bırakarak, somut çareler üzerinde kafa yormamız gerekmektedir.
Prof. Dr. Cihan DURA, 18 Nisan 2016