Atatürkçe Düşünmek ve Yorumlamak: Meclis Başkanının Laiklik Çıkışı
İdeal düşünme ve eylem; bilinçlilik, düzen ve süreklilik ister.
İnsanın kafasında doğru bulduğu, hazır bir düşünme sistemi olmalıdır.
Bir Atatürkçünün düşünme sistemi Atatürk öğretisidir.
Atatürkçülüğün ilkeleri, kavramları, ilişkileri ve sonuçlarıdır; öncelikle bunlar kullanılarak yapılan muhakeme süreçleridir.
Öyle ki, herhangi bir kavramla, bir önerme veya bir sonuçla karşılaştıklarında Atatürkçüler ondan genellikle aynı şeyi anlamalıdır.
Herhangi bir olayı, sorunu aynı araçları kullanarak yorumlamalıdır.
* * *
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman; İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği'nin düzenlediği "Yeni Türkiye Konferansları"nda yaptığı konuşmada:
"Laiklik yeni anayasada olmamalıdır. Dindar bir anayasa olmalı " demiş.
Bu konuşma bir Atatürkçü için ne anlama geliyor? Doğal olarak, öncelikle Atatürkçülüğün Laiklik ilkesi açısından… Soruyu daha önce yaptığımız gibi Atatürkçü öğretinin doğrularını, kavram ve görüşlerini temel alarak yanıtlamamız gerekiyor.
İsmail Kahraman TBMM Başkanı… AKP’nin oylarıyla bu makama geldi. Aynı partinin ve liderinin zihniyetine ve dünya görüşüne sahip... Her söylediği, AKP iktidarını da, partiyi de bağlar. Öyleyse şu değerlendirmeyi yapabiliriz: AKP laikliğe karşı…, iktidar “laik olmayan bir devlet” istiyor. Peki, bu istek neleri içeriyor?
Bunu anlamak için, önce Laiklik ilkesinin tanımına bakmamız gerekiyor; görüyoruz ki, bu ilkenin iki yönü var:
Laiklik; birinci olarak , din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Din anlayışı vicdan işi olduğundan, dinsel fikir ve görüşler devlet ve dünya işlerinden, siyasetten ayrı tutulmalıdır. Din toplumsal yaşama değil, ancak bireysel yaşama yön vermelidir. İkinci olarak , Laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılmasından ibaret değildir; aynı zamanda vicdan özgürlüğüdür, din ve ibadet özgürlüğüdür.
1) Birinci unsura göre, AKP dinin devlet işlerinde söz sahibi olmasını istiyor. Başka bir deyişle Şeriat esaslarının uygulandığı, dine dayalı, islami bir devlet istiyor. Oysa İslam’da, şer’î esaslarda herhangi bir hükümet şekli yer almaz. Yalnız hükümetin nasıl olması lazım geleceğine dair esaslar ifade olunmuştur. Bu esasların biri şûradır, meclistir. Hükümet mutlaka meclis halinde olmak lazımdır. İkinci esas adalettir. Adaletten yoksun bir hükümet şekli kınanmıştır. Üçüncüsü ise, kanun koyucuya itaat etmektir.
2) İkinci unsura göre ise, AKP din ve vicdan özgürlüğüne cephe almış oluyor. Bu takdirde, kurmak istedikleri toplum düzeninde sadece İslam esaslarının geçerli olmasını istiyor, diğer inançlara hayat hakkı tanımıyorlar.
Varsayalım ki, dediklerini yapmayı başardılar, Anayasa’dan “Laikliği çıkardılar. Bu durumda neler olacaktır? Bu önemli soruyu da sormamız gerekiyor. Çünkü Atatürk’ün şu uyarısı hep aklımızda, düşünürken de, iş yaparken de: Bir yolcu yalnız ufku değil, ufkun ötesini de görmelidir!
Şimdi bu soruyu yanıtlayalım.
Şu bir gerçektir ki, iş anayasadan laikliği çıkarmakla kalmayacaktır, asıl kıyamet ondan sonra kopacaktır: Siyasal sistem İslamlaşacaktır. Hukuk sistemi Şeriat esaslarına dayandırılacaktır. Eğitim sistemi, kültür hayatı bütünüyle dinselleşecektir. Toplumsal barış kısa sürede tehlikeye girecektir, kanlı çatışmalar bile başlayabilecektir: Çünkü Laiklik toplumda farklı inançlara sahip kesimlerin barış içinde yan yana yaşamalarının en sağlam güvencesidir.
Bundan başka, demokratik rejim tehlikeye girecek, millet gerçeği silinmeye yüz tutacak, ilerleme ve çağdaşlaşma duracak, halk ihmal edilecek, sahipsiz kalacaktır. Çünkü Laiklik aşağıda zikrettiğim yüksek insani değer ve kurumların önkoşuludur:
-Demokrasinin ön koşuludur, çünkü Laiklik olmadan gerçek bir düşünce özgürlüğü olmaz. Özgür bir seçim yapılamaz. Laiklik olmadan cumhuriyet olmaz.
-Milliyetçiliğin ön koşuludur, çünkü Laiklik olmayan yerde millet (ulus) değil, inananların oluşturduğu “ümmet” önemlidir.
-Laiklik Devrimciliğin ön koşuludur, çünkü Laikliği kabul etmemiş bir toplumda bilimin ve çağın gerisinde kalmış kurumları değiştirmek bir yana, bunun tartışılması bile genellikle imkânsızdır. Laiklik tabulaştırılmış eski kuralların egemenliği yerine, çağa ve ihtiyaçlara göre norm oluşturmanın birinci güvencesidir.
-Halkçılığın ön koşuludur; çünkü din temeline dayalı bir devlette ağırlığı ve önceliği olan, halk değil, dinsel seçkinlerdir.
Demek ki Anayasadan laiklik çıkarılırsa bütün bu yüksek değer ve kurumlar ortadan kalkacak, ülke tam bir kaos ortamına girecek, müthiş bir yozlaşma ve gerileme başlayacaktır.
İlginç olan şudur ki, Laiklik gerçek İslam’ın da vazgeçilmezidir: Çünkü Laiklik yoksa, İslam adı altında şirk pazarlanır. Laiklik sahte dinle mücadele ettiği için gerçek dinin yolunu açar, dincilikle, büyücülükle mücadele eder, gerçek dindarlığın gelişmesini sağlar. Laikliğin kaldırılması demek, aklın prangaya vurulması demektir. Çağın değişen koşullarının getirdiği sorunlara aklın ve bilimin ışığında çözüm aranmasına son verilmesi demektir.
Eğer İsmail Kahraman’ın ve partisinin aklına uyulursa, karşı-devrim büyüyecek, Türkiye’nin geriye gidişi hızlanacak, yurdumuz kısa sürede bir Ortaçağ ülkesine dönüşecektir.
Son olarak şunu da önemle belirteyim ki, “bir siyasi parti dinî fikir ve inançları okşuyor, kendine bayrak yapıyorsa, o partiden iyi niyet beklemeyin. O bayrağı tanıyoruz çünkü: O bayrak yüzyıllardan beri cahil ve bağnazları, “hurafesever”leri kandırarak özel maksatlar peşinde giden kimselerin bayrağıdır. Yüzyıllardan beri Türk milleti sonu gelmez felaketlere hep o bayrak gösterilerek sevk edilmiştir, içinden çıkmak için büyük fedakârlıklar gerektiren pis bataklıklara da!...”
Prof. Dr. Cihan DURA, 28 Nisan 2016