Atatürkçüler Neden Bir Araya Gelemiyor?
Bir gün, genç bir arkadaşım bana sordu: “Neden Türkiye’nin tanınmış, göz önünde olan, filan filan Atatürkçü aydınları bir araya gelmiyor, bir araya gelip bir parti kurmuyorlar?”
Bu aslında, yanıtı kafamı çok meşgul eden bir soruydu. Yanıtladım, fırsat bilip içimi döktüm; söylediklerimi herkes de bilsin istedim.
Dedim ki, bu aslında bizim genel bir sorunumuzdur: Yalnız ünlü olanlar değil, Türkiye’de bütün Atatürkçüler bir araya gelemiyor. Neden peki? Çünkü insanları ancak ortak olan fikir ve duygular bir araya getirebilir. Aslında muazzam bir Atatürk öğretisi mirasımız var, ancak bu öğreti sistemleştirilmediği için ortak hale getirilememiş. Öyle sanıyorum ki, birkaç Atatürkçü bir araya gelse, Atatürkçülük’ten başka her şeyi konuşur.
Ancak, bu eksiklikten onları sorumlu tutamayız. Çünkü, dediğim gibi Atatürkçülük –bence Kemalizm de diyebiliriz- bir fikir sistemi olarak ve herkesin faydalanacağı şekilde ortaya konmuş, yazıya dökülmüş değildir. “Ben Atatürkçüyüm” diyen bazı tanıdıklarıma hatırlarını kırmayacak şekilde sordum, “Millî İrade, Milli Egemenlik ilkesi nedir, Tam Bağımsızlık, Halkçılık ilkesi nedir, neden önemlidir” diye…, tek bir doğru yanıt alamadım. Hemen herkes Atatürkçülüğü “Laiklik”ten, Yunan’ı denize dökmekten, “ne mutlu Türküm diyene”, “hayatta en hakiki mürşit bilimdir” demekten ibaret sanıyor.
Ne kadar yüksek konumlarda olursa olsunlar, tanınmış birçok şahsiyet de, esas itibariyle aynı durumdadır. Elbette Atatürkçülük hakkında çok şey biliyorlar, ancak kendi içinde tutarlı bir sistem çerçevesinde bilmiyorlar. Oysa bilgileri sistemli olacak, aynı terimlerden, önermelerden aynı şeyleri anlayacaklar ki, anlaşabilsinler, anlaşıp iş yapmaya koyulsunlar. Türkiye’de bunu sağlayacak ortak bir kitap yoktur. Gençlere Nutuk’u okumayı tavsiye ediyorlar. Tamam, okusunlar, ancak Atatürkçü düşünceyi bu değerli yapıttan öğrenemezler; yalnızca Atatürk’ün Millî Mücadele’de ve sonrasındaki faaliyet ve çalışmalarını öğrenebilirler. Gazi, Nutuk’unda kendi öğretisinin unsurlarına, başlıca fikirlerine, bunların izahına çok az yer vermiştir.
Evet, Kadrocular (1932) Atatürk’ün hemen her alandaki görüşlerini sistemleştirmek istediklerinde, Atatürk “yapmayın, devrimi dondururuz” diyerek girişimi engellemiştir ama, aslında Kemalist ideoloji kalıplaşmaya karşı donanımlıdır; bu araç Devrimcilik İlkesi’dir (1935).
Yanıtımı şöyle toparlayabilirim:
Ünlü bir söz der ki : “İnsanların kafalarını ele geçirin, yürekleri ve elleri peşinden gelecektir.”
Türkiye’de Atatürkçülük, ne yazık ki, bütün genişliği ve derinliğiyle kafalara yerleştirilememiştir. İnsanların, Türkiye’nin başlıca sorunlarını öğrenip onlara çözümler bulabileceği bir düşünce sistemi olarak önlerine konulamamıştır. Yapılanlar bölük börçük, değerli, ancak dar kapsamlı, dağınık metinlerdir, çoğu birbirinin tekrarıdır. Biri bana “Atatürkçülüğü bütün yönleriyle kolayca öğrenebileceğim bir kitap tavsiye eder misin” diye sorsa, vereceğim bir yanıt yoktur.
İşte bu sebepledir ki, kafalarda ortak fikirler, ortak kavram ve önermeler olmadığı içindir ki, yürekler ortak çarpmıyor, dolayısıyla eller de ortak iş yapmıyor.
Atatürkçüler bu sebepten bir araya gelemiyor.
Prof. Dr. Cihan DURA, 11 Nisan 2015