AVRASYACILIK NEDİR NE DEĞİLDİR ? (III)
Avrupa Birliği Düşüncesi
II.Dünya Savaşı sonlarına doğru, 5 Eylül 1944 yılında Belçika (Be), Hollanda (Ne) ve Luxembourg (Lux) Anayasal Monarşileri, önce gümrük birliği ve daha sonra Ekonomik Birlik (1958) kurarak ‘Avrupa’ Birliğinin temellerini atıyorlardı.
1951 yılında ise, özellikle Fransız Dış İşleri Bakanı Schumann’ın çabaları ve ABD’nin desteğiyle, Almanya (Adenauer) ve İtalya (De Gaspieri) arasında, bugünkü Avrupa Birliği’nin çekirdeği olan Avrupa Kömür ve Çelik Ortaklığı kurulacaktı: AKÇO (CECA).
Daha sonraki yıllarda yapılan antlaşmalar ise aşağıdaki şemadan izlenebilir.
Kuşkusuz ‘Birleşik Avrupa’ düşüncesi çok daha eskilere dayanmakta, ancak bu düşüncelerin sistemleştirilmesi 19.yy’ın başına uzanmaktadır.
Bu düşünceler daha çok ‘ekonomik’ gerekçelere dayandırılıyor ve ekonomi/güvenlik çerçevesine oturtuluyordu.
Jean Thriart ise, her ne kadar Johann Gottlieb Fichte ve Friedrich List’in görüşlerine dayanmakta ise de, ekonomik planda kapitalizm (économie de profit) ya da komünizm (économie d’utopie) ayrımıni kabul etmeyip, kendi kendine yetebilen Kıta-Devlet (Autarcie des grandes espaces) anlayışını savunacaktır.
Bu Kıta-Devlet, ulusal gizilgücü (potansiyel) tam kapasite geliştirmeyi amaçlayan bir ‘Güç ekonomisi’ (économie de puissance) olacak ama yüz bayrak yerine ‘Tek Bayrak’ altına girecektir.
Kendisini En Büyük Avrupa Jakoben’i (jacobin de la très-Grandes Europe) olarak tanımlayan Jean Thriart, eğer ‘emperyalist’ güdüler engelenebilirse, Avrupa Birliği’nin San Francisco’dan Venedik’e ve Los Angeles’ten Lubeck’e bir ‘Atlantik Cumhuriyeti’ olabileceğini ileri sürmektedir.
Ancak bunun önünde ‘Amerikan Emperyalizmi’ en büyük engeli oluşturmaktadır.
Daha çok, Roma İmparatorluğu’nun hukuksal ve tinsel kalıtının sürdürülmesinden yana olduğu görülen Jean Thiriart’ın ‘ulusalcılık’ı da ayrıştırıcı değil bütünleştiricidir.
Nitekim, “Benim tüm jeopolitik kavramlarım Devlet-Ulus’ların yaşamsallığına dayanmakatdır” diyecektir.
Böylece, Kıta-Devlet içinde yaşayan tüm insanlar, eşit haklara sahip yurttaşlar olacaklardır (onmicitoyenneté).
İlk bakışta, Jean Thiriart’ın Avrupa’nın sınırlarını Lubeck-Venedik hattıyla belirlediği söylenebilecektir.
O arada Türkiye’nin yeri ne olacak diye sorulabilir.
İşte şimdi de, yazarın Türkiye ve Avrasya’ya ilişkin görüşlerine gelelim.
Türkiye, Akdeniz ve Avrupa
Jean Thiriart, “Türkiye, Akdeniz ve Avrupa” başlıklı makalesinde (1), çoğu kişinin ileri-geri ‘jeopolitik’ terimini kullandıklarını ve hatta bu terimin herkesin ağzına göre biçim alan bir ‘sakız’a dönüştüğünden yakınmaktadır.
Oysa, eğer bir ‘bilimsel disiplin’den sözedilecekse, fizik ve kimya gibi, terimlerinin de genel kabul gören ve belirgin olması gerekmektedir.
O nedenle gerek Karl Haushofer (1869-1946)’ın Belçika liman kenti Ostende’den Vladivostok’a ya da Ernest Niekisch (1889-1967)’in Flessingue’den Vladivostok’a belirledikleri ‘Yaşam Alanı’ (l'espace vital- der Lebensraum ) kuramları ideolojik pangermenizm’den başka bir şey olamamaktadır.
Akdeniz ve özellikle ‘Türkiye’nin konumu’nu belirlemeden önce, ‘Devletlerin temeli’nin oturtulacağı kendi jeopolitik anlayışının kavramları (parametre) tanımlanmalıdır:
Bunlar; (a) Alan (espace), (b) Nüfus (démographie), (c) Sanayileşme (industrialisation) (silahlanma hariç), (d) Tam otarşi ( maden, gıda ve enerjide- autarcie quasi-totale), (e) Bilimci seçkinler (élite scientifique), (f) Kolay savunulabilir sınırlar (rivages faciles à défendre) (Okyanuslar, çöl alanları, buzullar ve geçit vermez sıradağlar), (g) Etnik, toplumsal ve kültürel tam bütünleşme (intégration totale) ve (h) Sıcak denizlere açık olmak (accès aux mers chaudes)tır.
Bu özellikler, Thiriat jeopolitiğinin minimumlarını oluşturmakta ama maksimumu aşmamaya da özen göstermektedir.
Şimdi de sekiz ‘parametre’nin somuta uygulanmasına, Jean Thiriart’ın ‘Avrupa’sına ya da ‘Avro-Sovyetik İmparatorluğu’na göz atalım:
a - Alan: İzlanda’dan Vladivostok’a, Stokhol’den Sahra’yan Kanarya Adalarından Kamtchatka’ya, İskoçya’dan Belucistan’a.
b – Nüfus : 800 milyon insan (Çin milyarı aştığı için dahil olmamalı)
c – Sanayilaşme : Avrupa-SSCB (makale 1987’de yazılmış)
d – Kendine yeterlik : Rus, İran ve Arap petrolü
e – Bilimsel seçkinler ; Tuluz’dan Moskova’ya, Londra’dan Ankara’ya (1987’de gerçekten Türkiye’de de bilimsel seçkinler bulunabiliyordu)
f – Kolay savunulabilir sınırlar : Kuzey Buzul Denizi, Atlantik, Karadeniz ve Hint Okyanüsu’na giriş. Çin ile sınırlara gelince, Himalayalar, Altaylar ve Gobi Çölü.
g – Desteklenmiş (örgütlü ve hatta planlı) bir etnik bütünleşme : Uyum ve dışarıdan evliliğin konulması vb.
h – Sıcak denizlere açıklık : Yılın oniki ayı yüzülebilir olmak sıcak deniz demektir. Umman Denizi ve Hint Okyanusu zaten açıktır.
Arabistan, Iran, Afganistan ve Belucistan da Avro-Sovyetik İmparatorluğun geçerlik alanı içinde düşünülmektedir.
Jean Thiriard’ın Alaxandre Dougin’le arkadaşlıkları ve birlikte toplantılara katıldıkları gözönüne alındığında, Sovyetler’in dağılmadan önceki dönemde bu tür bir ‘proje’nin tamamen ‘hayalî’ olduğunu söylemek zordur.
Thiriard’ın, Türkiye’nin bu proje’de ‘merkezî’ bir yer alacağına ilişkin görüşlerinde de gelecek yazıda değinelim.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1)Jean Thiriart, « La Turquie, la Méditerranée et l'Europe (1987) », VoxNr, 4 Avril 2005