AVRASYACILIK NEDİR NE DEĞİLDİR ? (IV)
Akdeniz ve üç anahtar
Akdeniz, tarihin belirli dönemlerinde sahiplenilmişse de, günümüzde Devletler arasında ‘bölünemez’.
Ve Türkler, Viyana kapılarında kaybetmeden önce Akdeniz’de kaybetmişlerdi.
Jean Thiriart’ın Akdeniz konusundaki iki saptaması bunlar.
Akdeniz’in iüç anahtarı ise; Çanakkale, Port Said/Süveyş ve Cebelitarık’tır.
Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas da, Afrika ülkesi değil, Akdeniz ülkeleridirler. Afrika Güney Sahra’dan sonra başlar.
Bu saptamalardan sonra, Eğer Büyük Avrupa’dan sözedilecekse, kısa dönemde Türkiye ve Fas; orta dönemde Mısır, Libya, Tunus ve Cezayir de bu ‘Birlik’ içine alınmalıdır.
Bu yaklaşım, Le Pen gibi ‘küçük-ulusalcılıklar’a (petit-nationalisme) ters gelebilir, ancak onların savundukları tarihsel değil ama Jeanne-d’Arc’cı demagojik bir ‘ulusalcılık’tır.
Jean Thiriat’a göre, Avrupa’da Türk ya da Arap karşıtlığını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Eğer Avrupa’da yasadışılık artıyorsa, bunun etnik değil sosyolojik nedenlerine bakılmalıdır.
Kuşkusuz güvenli bir Devlet olunmalıdır (Etat policé) ama güvenlikçi (Etat policier) Devlet değil.
Sonuç olarak, Thiriart’ın jeoploitiği insanlar arasında ‘aptalca’ bölünmelere yol açan dinsel, ırksal ve ideolojik verilere dayanmayacaktır.
Bu bağlamda Türkiye’nin Büyük Avrupa’daki yerine bakılabilir.
Bana göre diyor, Jean Thiriart, jeopolitik, bir Devlet-Ulus’un kuruluş mantığından hareket etmelidir.
Bu da, ‘politik’ ve ‘Laik’ bir Devlet kurmak demektir.
Demek ki, Büyük Avrupa, ne dinsel bakımdan ‘katolik’ ve ne de ırksal olarak ‘Aryen’ olacaktır: Başlagıçtaki Roma, Osmanlı Türk İmparatorluğu ya da başlangıçtaki Prusya gibi.. Kozmopolitik.
Hiçbir koşulda etnik, dinsel ya da dilsel olmayacaktır.
Ve Türkiye zorunlu olarak Avrupa’dadır [La Turquie, c'est l'Europe obligatoirement.]
Hem jeopolitik olarak zorunlu ve hem de jeostratejik olarak zorunludur.
Günümüz (1987 yılı olduğunu anımsayalım) Türkiye’sinde Türkler ya da Türk Devleti ne durumda olursa olsun, unutulmamalıdır ki ; Türkiye yakın geçmişte politik olarak ‘ileri’ bir Devlet olmuştur. Mustafa Kemal’le tarihsel bir Dev yaratmıştır. [La Turquie, à un moment donné, a été un Etat politiquement très avancé. La Turquie récente a produit un géant historique avec Mustapha Kemal.]
Tarih boyunca Avrupa da, gerek güç ve gerekse ‘Aydınlanma’ bakımından ‘Büyük’ olabilmiştir.
Ancak 1945’ten sonra ne büyüklük ve ne de güçlülükten sözedilebilir.
Tam da bu nedenle ‘Büyük Avrupa’nın kurulması gerekmektedir.
İstanbul Avrupa’nın çekim merkezi’dir
Doğal sit olarak eşsiz İstanbul, Büyük Avrupa’nın da çekim merkezidir (1).
Tüm dünyayı gezdim, diyor Thiriat, İstanbul gibisini görmedim.
Tam da bu nedenle, yeni İmparatorluğun yeni Panthéon’u olabilir.
Thiriat’ın jeoploitiğini değerlendirecek olursak; kuruluşu tamamlanmamış ya da yarıda kalmış bir Avrupa ile yine kuruluşu yarıda kalmış bir Sovyetler Birliği, yukarıda sayılan sekiz ‘parametre’ doğruldutusunda bir ‘Büyük Avrupa’nın kuruluşunu öngörmektedir: Başlangıçta Dublin’den Viladivoistok’a ve orta dönemde Kazablanka’dan Viladivostok’a. Ve merkezinde İstanbul.
Böylece Thiriart’ın ‘Büyük Avrupası’, Çin ve Hindistan dışında kalan bir ‘Avrasya’dır ve De Gaulle’ün Urallar sınırını çok aştığı gibi, ‘küçük-ulusalcılıkları da çok aşmaktadır.
Gerhard Ludwig Weinberg (1928 -)’in “coğrafî yazgı” (prédestination géopgraphique), “yenilenme görevi” (mission régéneration), “kaçınılmaz yazgı” (destinée inévitable), “uluslararası polis gücü” (pouvoir de police internationale) gibi terimlerini ise ‘tarihsel paranoya’ olarak gören Jean Thiriart, eğer ABD de bir ‘Kıta Devleti’ olmak istiyorsa, onurlu bir biçimde, filolarını Akdeniz, Hint Okyanusu ya da Çin Denizi’nde gezdirmek yerine, Alaska’dan Patagonya’ya dogru yönlendirir demektedir.
Sonuç olarak, Thiriart’a göre, ideolojik jeopolitik kuramlar egemenlik altına alma ve sömürme terimleri üzerine kurulu iken, pür bilimsel jeopolitik kuramlar ‘Canlı Devlet’lerin kurulup geliştirilmesinin kuramları olmak durumundadırlar.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1)Döne döne bu makalenin 1987 yılında yazılmış olduğunu anımsatmak istiyorum. Ve zavallı Thiriart demekten kendimi alamıyorum. Ne Türkiye senin gördüğün Türkiye ve ne de İstanbul senin gezdiğin İstanbul. Türkiye, bugünkü yöneticilerin elinde ‘zavallı Türkiye’ olmuştur. Kim ne derse desin ! Türkiye her bakımdan alçakça bir saldırı altında inlemektedir. Kancıkça bir ihanetin kurbanı olmaktadır. O görgüsüz, o sonradan görme zırzop (snop) yönetilerin elinde.. tükenmektedir. Bunlar dünyanın tüm üniversitelerinden ‘fahri doktora’ alsalar da ‘aymaz’ kalacaklardır. Çünkü aymazlık bunların fıtratında var.