AVRUPA’DA TÜRKLER (V)
Türk’ün Türkten Başka..
Niğbolu’da Avrupa’lı orduları dize getiren Bayezid’in Doğu’ya yöneldiğini söylemiştik. O yönde en önemli hedefin İstanbul olması da çok doğaldır.
O arada Bizans İmparatoru Jean Paléologue ölür ve yerine oğlu II.Manuel geçer. Ancak Adroniç’in oğlu olup, Manuel’in de yeğeni olan Jean ‘dolap çevirmeye’ başlar. Oysa zamanında, geleneğe uyarak gözlerine mil çekilmiştir ama o görmeye devam etmektedir. Ve Bayezid’den yardım ister. Bayezid de İstanbul’un çevresini sarar ve kenti açlıkla karşı karşıya bırakır. Çaresiz kalan II.Manuel İstanbul’u teketmek zorunda kalır ve Batı’ya kaçarak oradan boşuna yardım bekler.
Bayezid, Niğbolu, İstanbul derken Anadolu’daki beyliklerle ilgilenememiştir.
Yeniden Anadolu’ya yönelip Erzincan (Kemah)’a değin ilerlediğinde, Timur, Bayezid’e Tharinbeg’i geri vermesini ve kendi egemenliğini tanımasını ister.
Bayezid’in Timur’a yanıtı şöyle olur: “Aldığım beylikler benimdir. İstiyorsan gel çadırımdan al. Eğer senden kaçacak olursam, karılarım soyuma üç kuşak kısır kalsınlar. Yok eğer sen savaş meydanında beni beklememeyecek olursan, senin karılarının üç kez yabanacıların önüne yattığını bile göremeyeceksin!”
O günkü dille nasıl söylediği bilinmez ama bugünkü Türkçe ile tam da böyle demiş olmalıdır.
Le Botry, bu sözleri nereden aldığını yazmamış. Ancak, tüm anlatımını, tümce tümce M.DE SAURIGNY’nin Le Monde, Histoire de tous les peuples, (Depuis les temps les plus reculés à nos jours), Imprimerie de Béthune et Plon, Paris, 1844, pp :323-424’ten aldığı kesin.
İki ordu Ankara (Ancyre) yakınlarında savaşa tutuşurlar.
Timur (Olcaytu) Han (1336-1405)
Anakara savaşıyla, Bayezid, Türko-Mogol Timur Han karşısında yenilip tutsak düşecek ve Osmanlı Sultanlığı cam kavanoz gibi tuz-buz olacaktır (1402).
Bayezid, takma ismine uygun olarak bir ‘Yıldırım’ gibi çakmış, ama bir o kadar hızla sönmüştür.
O günden sonra, Osmanlı sultanlarının haremlerindeki ‘gözde’leriyle evlenmeleri ve onlara taç giydirmeleri de sözkonusu olmayacaktır.
Can Bir Yana Taht Bir Yana
Bayezid’in oğlu Musa ile tutsak düşmesinden sonra, artçı kuvvetler komutanı oğul Çelebi Mehmet önce Bolu çevresinde kalıp sonra Amasya-Tokat bölgesine egemen oldu.
Oniki oğuldan en sonuncu olan Çelebi Mehmet’ten ile İsa, Musa, Süleyman Çelebiler arasında bir can ve taht kavgası başlamış oldu.
Süleyman önce Bursa’ya oradan İstanbul’a geçti ve Bizans İmparator’luğun ‘vassal’lığını kabul etti.
Oysa Timur, payitahtın oğullar arasında paylaşılmasından yanaydı ve Amasya’ya bir ‘temsilci’sini koyarak kendi başkenti Semerkant’a dönmüştü.
Süleyman’ın bu ‘ihanet’i yeniçerilerce öldürülmesine neden oldu (1405).
Oğul iki Musa’dan biri babasıyla tutasak iken diğer Musa imparatorluğun Avrupa yakasının yönetimini almıştı. Ancak sipahiler tarafından öldürüldü.
O ara ‘sahte’ bir Mustafa Çelebi türemedi değil. Oysa oğul Mustafa Ankara savaşında öldürülmüştü. Bu ‘sahte’ Mustafa’nın bir süre Bizans’ın desteğini aldığı söylenmektedir.
Anadolu’daki Çelebi Mehmet Timur’un da onayını alarak tahta çıkacak (1411/3), 8-10 yıl boyunca tüm Anadolu ve Rumeli toparlanamayacaktır.
I.Mehmet Çelebi (1413-1421)
Nazım’ın anlatımına göre;
“Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak
Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi.
Çelebi hünkâr idi amma
Âl Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
Kırık testiler susuz
su başarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi.
Velhasıl hünkâr idi, timar idi, rüzgâr idi,
ahüzar idi. »
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem