Avrupa'ya Borç Yapan, Vatanını Tez Satar
Aziz Türk büyüğüne, Rauf Denktaş’a,
Sonsuz saygılarımla, rahmet dileklerimle…
Bundan yaklaşık 1,5 yıl kadar önce, Mart 2010’da şu satırları yazmıştım:
“Son ayların önemli gelişmelerinden biri Avrupa Birliği (AB) üyesi, komşumuz Yunanistan’ın başına gelen ağır ekonomik kriz oldu. Düştüğü bunalıma çare ararken, çalmadık kapı bırakmadı bu ülke. Bu kapılardan biri de Almanya idi.
Ancak AB’nin liderinden öyle bir yanıt aldı ki üzerinde durulmayacak gibi değil. Bakın Alman politikacılar nasıl yanıtladı yardım talebini: ‘Ey Yunanistan iflastan mı kurtulmak istiyorsun? Topraklarını, adalarını sat! İflasın eşiğine gelen, sahip olduğu her şeyi paraya çevirir. Şirketlerin var, kimsenin oturmadığı adaların var. Borçlarına karşılık satarsın topraklarını, paraya çevirirsin, olur biter.’ Bild Gazetesi bu yanıtı şöyle yorumlamış: ‘Biz size para verelim, siz de bize Korfu Adası'nı ve Akropolü verin.’”
Emperyalizmi en basit şekilde “küresel bir mutlu azınlığın, dünya milletlerini sömürmesi” şeklinde tanımlayabilirim. “Azınlık” dediğim Derin-Merkez’dir. Derin- Merkez “En gelişmiş ülkelerde asıl güç kaynağı ve gerçek karar merkezi olup dünyadaki servetin çok büyük bir kısmına sahip bulunan, az sayıda Amerikalı kapitalist ve büyük bankerler grubudur.” Derin-Merkez Türkiye gibi ülkelerde “işbirlikçi” denilen –Atatürk’ün “dahilî bedhahlar” dediği- bir güruhla çalışır.
Emperyalizm, başka bir deyişle Derin-Merkez; bir ülkeyi her zaman zorla, silah kullanarak, topla tüfekle işgal etmez; birtakım barışçı görünen “ekonomik silahlar” kullanarak da işgal eder. Derin-Merkez’in ekonomik ve diğer silahları şunlardır: Serbest ticaret, borçlandırma, özelleştirme, yabancı sermaye, azınlıkları kullanma, “demokrasi” dayatma, yabancıya toprak sattırma... Görüldüğü gibi ekonomik silahlardan biri, kurban seçilen ülkeye topraklarını sattırmaktır. Bu tıpkı, hiçbir geçim aracı kalmadığına inanarak vücudunu, organlarını satışa çıkaran bir insanın durumuna benzer. Gerçekten Derin-Merkez, kullandığı ekonomik silahlarla kurban seçtiği ülkeyi öyle bir çıkmaza sokar ki, ülke fabrikalarını, bankalarını, limanlarını, topraklarını hızla elden çıkarmaya başlar.
İşte Yunanistan böyle bir tuzağın kurbanı durumundadır bugün. Derin-Merkez’in kanlı pençeleri arasında aman dilemektedir. O zaman şöyle diyor sözde dostları, AB’li ortakları Yunanistan’a: Ödeyecek paran mı yok, ne duruyorsun, vücudunu sat, topraklarını sat, paraya çevir!...
***
Peki, sonra neler oldu? Şimdi ona bakalım:
Yunanistan'ın kurtarılması için 22 Temmuz 2011’de Brüksel'de olağanüstü bir zirve düzenlendi ve bir yardım paketi onaylandı. Görüşmeler sırasında Başbakan Yorgo Papandreu yine şu sözleri sarfetmek zorunda kaldı: ''İnanmanız için ne yapmam gerek? Adalarımızı rehin mi vereyim, Mora'yı mı satalım?”
Ne var ki, işin biraz farklı olduğu, ağır dış borç altında ezilen Yunanistan’ın epeydir yalnız tesislerini değil, ufaklarından başlayarak adalarını da çoktan satışa çıkarmış olduğu anlaşılıyor. Şöyle ki ekonomik krizdeki Yunanistan, Ege ve İyon denizindeki bazı adacık ve kayalıklarla kimi havaalanlarını daha 2010 yılında satışa çıkarmış bulunuyordu. Bu amaçla uluslararası pazara çıkarılabilecek adalarla havaalanlarını içeren bir liste hazırlandı. Satış listesinde şu adalar bulunuyor: İyon Denizi'ndeki Nafsika Adası, Ligia Adası, Ehinades kayalıkları, Mora yarımadası açıklarındaki Ayos Yannis Adası, Eğriboz yarımadası ile Paksos Adası yakınlarındaki bazı kayalıklar… Hükümet bu satışlardan yaklaşık 300 milyon Euro likit para elde etmeyi hedeflemekte. Adaların satılmalarına merkezi Londra'da bulunan uluslararası bir danışmanlık şirketi aracılık yapıyor. Bu çerçevede, ülkede hisselerinin tamamı devlete ait olan havaalanlarının özel sektöre devredilmesi de hükümetin planları dahilinde bulunuyor.
Ve 2012’nin ilk günleri… Yunanistan hakkında son haber:
Yunanistan çöküyor. Yardım paketleri yeterli değil. Ülkenin iflasın eşiğinden dönmesi için, 130 milyar Euro’ya daha ihtiyacı var. Ülkenin zenginleri paralarını yurt dışına kaçırma telaşında. Yunanistan şu anda bile iflas etmiş sayılıyor.
Anlaşıldı, satış listesine koca Mora yarımadası da eklenecek gibi!...
***
Şimdi de Türkiye’ye bakalım.
Aslında Derin-Merkez Türkiye’yi Yunanistan’ın bugün bulunduğu noktaya uzun süre getiremedi. Ta ki AKP iktidara gelene kadar… Kapıyı 2003’den itibaren ardına kadar açan, AKP hükümeti oldu: 2003-2011 arasında dokuz yıllık AKP iktidarı boyunca yabancılara 82 milyon metrekare toprak satıldı. Yabancı şirketler, 29 ya da 49 yıllığına 150 bin kilometrekarelik (Türkiye’nin yüzölçümünün yüzde 17’si kadar) maden alanını işletme hakkına sahip oldu. Ülke toprakları artık öyle büyük bir hızla elden çıkıyor ki 7 il ve 11 ilçede yüzde 10 sınırı aşıldı; aralarında Ankara, Malatya ve Uşak’ında bulunduğu bu yerleşim yerlerinde satışlar durduruldu (öyle anlaşılıyor ki geçici olarak).
Türkiye’de yabancılara toprak satışı yasası 2003’de çıkarıldı; yasadan önce neler olmuştu Türkiye’de? Devletimiz 300 milyar dolarlık dış borç prangasına vurulmuştu. Tarihinin en büyük krizine sokulmuştu. Tarım sektörü çökertilip köylü sefalete terk edilmişti. Bu durum AKP iktidarı boyunca daha da ağırlaştı.
Türkiye’nin o tarihlerden beri başına gelenler bugün Yunanistan’ın başına gelenlere ne kadar benziyor değil mi? Şaşmaz bir yasadır: Aynı faktörler daima aynı sonuçları doğurur.
Yunanistan daha adalarını satmayı düşünürken, Türkiye bu konuda öne geçmiş –kentsel ve kırsal alanları bir yana- koy ve adalarını da satmaya çoktan başlamıştı. Birkaç gözlem verisi sunayım size:
• 2010’un ilk aylarında Muğla’nın Marmaris ve Datça ilçeleri ile yakın çevresinde 36 otel, 8 koy ve 3 ada sahiplerince satışa çıkarılmıştı. Mavi tur teknelerinin uğrak yeri olarak bilinen, doğa ve deniz güzelliğiyle ün yapan Marmaris’in Çiftlik Koyu’ndaki 80 bin metrekarelik ada da yatırımcıların iştahını kabartıyordu. Adaya çok sayıda yerli yabancı talipli çıktı. Ada için 16 milyon Euro isteniyordu.
• Satış listesindeki adalardan biri de Gökova Körfezi’ne bakan Karacasöğüt köyündeki Karaca Ada... 322 bin metrekarelik adanın hemen karşı kıyısında ise meşhur Akdeniz Foku Badem’in korumaya alındığı yuva ile Kleopatra Adası bulunuyor. Resmî tapulu, içinde çam ve zeytin ağaçları ile özel plaja sahip Karaca Ada için 25 milyon dolar isteniyordu.
• Yine satılık olan, dünya harikası koyların bir kısmının adı gizli tutuluyor. Diğerleri şunlar: Marmaris Yalancı Boğaz’da marina yapmaya elverişli koy, Marmaris Selimiye Köyü’nde iki koy, Selimiye Gebekse Koyu, Selimiye girişindeki Erle Koyu, Gökova Körfezi Yukarı Akbük’te koy, Datça’nın Mesudiye Köyü’nde ismi açıklanmayan bir koy...
• Turizm merkezlerinden Marmaris’te, İçmeler beldesindeki 5 yıldızlı otel 22 milyon TL’ye Katarlı Şeyh Al Thani’ye satıldı. Rus İş adamı Omarov ise 120 dönümlük arsa aldı. Bu alımlar ‘örtülü işgal’ olarak niteleniyor.
***
Türkiye’de yabancıya toprak satışı diğer şekilleriyle de bütün hızıyla ve gittikçe ivme kazanarak devam ediyor. Bunlara da örnek vermem, son zamanlardaki tehlikeli mevzuat değişikliklerine de değinmem gerekiyor.
• ŞEKER-İŞ Sendikası'nın bir araştırmasına göre Türkiye yabancı sermayeli bankaların yeni bir taktiği yoluyla da topraklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Şöyle ki çiftçilerimiz, özel bankalardan kredi çekebilmek için tarla ve diğer gayrimenkullerini teminat olarak gösteriyor. Cazip ödeme kolaylığı sunan bu bankalar, çiftçilerin borçlarını ödeyememesi durumunda teminat gösterilen arazilere acımasızca el koyuyorlar. Çiftçilerin Bankalara olan borcu 15 Milyar TL’yi geçmiş bulunuyor. Bundan daha da ilginci Yunan sermayeli bir bankanın, elemanlarını, Karadeniz'de özellikle köy ve yaylaları dolaştırarak çok cazip tekliflerle kredi imkânı sunmasıdır. Yunan sermayeli bu bankalar neden özellikle Karadeniz'i seçiyor? Pontus “idea”ları için mi acaba?
• Öte yandan, Körfez ülkelerinin gözünün de Türkiye'nin tarımsal alanları üzerinde olduğunu gözlemliyoruz. Nitekim Katar'ın devlet destekli Hasat firması, 2011 Nisan ayı içinde, Türkiye'de gerçekleştireceği tarımsal yatırımlar için Maliye'den yüzbinlerce dönümlük Hazine arazisi talep etti. Hasat'ın talebi Hazine arazilerinin yönetiminden sorumlu Maliye Bakanlığınca değerlendirilmeye alındı. Bundan başka, yine başta Katar olmak üzere Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri de Türkiye'de bitkisel üretim ve hayvancılık yatırımları için harekete geçmiş bulunuyor. Özel sektör kuruluşlarıyla da ortaklık görüşmeleri yapan Körfez ülkeleri, kamusal alanlara yatırım için de resmi kuruluşlar nezdinde girişimde bulundu.
• Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ‘çılgın proje’ müthiş bir rant furyasının önünü açtı. Mimar Ahmet Vefik Alp’e göre İstanbul’u bölecek kanalın güzergâhını tam isabetle bilen yabancı yatırımcılar, binlerce dönüm araziyi çoktan kapatmış bulunuyor! Proje uygulansın uygulanmasın, olan topraklarımıza oldu: Bölgede 3 milyar dolarlık arazi el değiştirdi, yabancıların eline geçti.
• Ne yazık ki AKP iktidarının marifetleri bu saydıklarımdan ibaret değil, dahası var. Bu “dahası” dediğim, işin iyice şirazesinden çıktığını gösteriyor: Yurdumuzun toprakları artık hektar hektar, bir defada yüzbinlerce metrekare olarak satışa çıkarılıyor.
***
Tapu Kanunu’nda değişiklik öngören 5782 Sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesi tarafından 12 Mayıs 2011 tarihinde onaylanmasıyla birlikte yabancılara toprak satışının önündeki bütün engeller kaldırıldı. Yabancı emlak ve inşaat şirketlerinin baskıları sonucunda çıkarılan Yasa’ya göre il alanının binde 5’ini değil, il imar planının yüzde 10’unu yabancılar satın alabiliyor artık; yani iktidar binde 5’i, yüzde 10’a çıkardı. Daha önce, Anayasa Mahkemesi tarafından iki kez iptal edilen kanun değişikliklerine göre yabancılara bir ilin binde 5’i kadar toprak alma hakkı tanınmıştı. Yasa ile, satış imkânı; ilin imar planlı bölümünün yüzde 10’una çıkarılırken, o ildeki her bir ilçe imar planının da yüzde 10’u olarak belirlendi. Bundan başka, daha önce, yabancı şahıs ve şirketlerin alacakları parsellerin, 30 hektarı (300 000 m2) geçmemesi öngörülüyordu. Anayasa Mahkemesi tarafından da onaylanan yeni kanun, yabancı şirketler için bu sınırlamayı da kaldırdı.
Eski Tapu Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya 5782 Sayılı Yasa’nın Türkiye için arz ettiği tehlikelere şöyle işaret ediyor:
Bu yasa Lozan’ın delinmesi, ortadan kaldırılması anlamına geliyor, ülkemizin güvenliği ve geleceği açısından çok büyük bir tehlike yaratıyor: Yabancı turizm firmaları orman alanlarını sorgusuz sualsiz satın alabileceklerdir. Yabancı şirketler, bugüne kadar işletmesini aldıkları Tüpraş, Telekom, bankalar gibi kuruluşların, maden alanlarının, limanların, enerji tesislerinin, derelerin tapularını üzerlerine geçirebileceklerdir. Yasa ile şirketler, maden alanlarının mülkiyetini, tapusunu alabilecek duruma gelmiştir. Limanların işletme hakkı veriliyordu, bundan böyle yabancılar mülkiyetine sahip olabilecekler. Galataport, Antalya, Mersin ve Trabzon limanları, İzmir limanı satıldı. İstanbul’da satılmadık liman kalmadı. Yabancılar bütün bu limanların da mülkiyetini alabilecekler. Adaları önceleri Türkiye’deki alıcılar, yabancılarla ya da kendi başlarına birleşerek satın alıyordu, şimdi yabancılara devredebilecekler.
Alanın başta gelen uzmanlarından, yurtsever aydınımız Orhan Özkaya değerlendirmelerine şöyle devam ediyor:
5761 Sayılı Turizmi Teşvik Yasası ile önceki yasaya ek yasalar kapsamında, Türkiye ormanları, golf sahası yapmak amacıyla, turizm tesisleri, sağlık turizmi tesisleri, yabancı huzurevleri yapmak amacıyla yabancılara satılabilecek. Herhangi bir turistik yabancı şirket orman alanlarını talep ettiğinde, bu yasa kapsamında Türkiye ormanları onlara verilebilecek. Ülke topraklarının bu “silahsız işgali”, 3996 sayılı yasa (Yap-İşlet-Devret), 5782 sayılı yasa, Maden Yasası ve Turizm Yasası, 5737 sayılı Vakıflar Yasası’yla mümkün hale geldi. 12 Mayıs 2011 tarihli karar ise, Türkiye’nin çok tehlikeli bir noktaya geldiğini gösteren bir karardır. Türkiye sahipsiz bir noktaya getirilmiş durumdadır.”
-Ve düşmana şenlik medyamız, basınımız!… –Attila İlhan’ın “Türk değildir” nitelemesiyle yaftaladığı- basınımız bakın büyük müjdeyi birilerine nasıl duyuruyor, Radikal’de manşet:
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dan inşaat sektörüne müjde! Yabancılara toprak satışı 30 hektara çıkacak: Yabancıya toprak satışındaki kısıtlamayı 2.5 hektardan 30 hektara kadar çıkabileceğiz. Süreç 2012 başlarında tamamlanacak.
Şu da “büyük müjde”yi alan, bir inşaat şirketinin yönetim kurulu üyesinin herzeleri, şecaat arzederken sirkatin söylüyor:
“Bu imkân bu yılı 2 milyar dolarla kapatması beklenen yabancıya mülk satışını 5-8 milyar dolara kadar yükseltecek. Dışarıda doğru tanıtım yaparsak, projeleri yurtdışında iyi tanıtırsak, 2012’de yabancıya satış 8 milyar doları bulur. Bu, sektörün büyümesine pozitif etki yapacak. Sadece inşaat sektörü değil, cari açıkla mücadele eden ekonomi de desteklenmiş olacak. Bu yılı yabancıya mülk satışında 2 milyar dolarla kapatan sektör yasa ile birlikte ilk etapta 5 milyar dolarlık satış yapacak, rakam 10 milyar dolara da çıkabilecek. Daha bitmiyor: Yabancıların aldığı her mülk yurtdışında sektör için reklam olacak. Yabancının konut alımı arttıkça, İstanbul dünyanın merkezi gibi olacak.” 1
Bu adamın dediklerini bir daha oku değerli okur: Her şeyi söylüyor, her şeyi örtü olarak kullanıyor. Bir tek şeyi söylemiyor: Ceplerini, kasalarını vatanı satarak doldurduklarını! Bu adamlar zengin olacak diye, milletimizin neler kaybettiğini… Her şeyleri para bunların…, ne vatan dinliyorlar, ne ulusal ekonomi, ne bağımsızlık, ne kamu yararı… Tek bir kutsalları var: Her ne pahasına olursa olsun daha fazla para, daha fazla kazanç… Varsın Türkiye gitsin, millet gitsin, sat gitsin, ver gitsin. Böyle büyüme, böyle zenginleşme olmaz olsun!
***
1) Gözlemlerimi toparlıyorum:
• Yalnız evler, apartmanlar, oteller, arsalar, tarlalar değil, koylar, adalar gibi coğrafi alanlar da satılıyor. İşin boyutu giderek büyüyor.
• Başta Yunan olmak üzere, yabancı sermayeli bankalar, açtıkları cazip krediler yoluyla verimli tarım arazilerimize el koyuyorlar.
• Kimi Arap ülkeleri tarımsal yatırımlar yoluyla topraklarımızda söz sahibi olma yolundadır.
• Başbakanın “çılgın proje”si, büyük arazilerin rantçı yabancıların eline geçmesine sebep olmuştur. Yabancılar rant sağlamak için de Türkiye’de toprak satın alıyor.
• Emperyalizm doymuyor. Yunanistan, ülkenin koca koca parçalarını bile satacak noktaya getirildi. Sıra Türkiye’dedir. Yunanistan’a ada sattıran, Türkiye’ye neler yapar, artık siz tahmin edin. Ben şununla yetineyim ki şimdiden Türkiye bir defada yüzbinlerce metrakare toprak satacak bir noktaya getirilmiş bulunuyor.
2) Tekrar vurguluyorum: Gözünü zenginlik hırsı bürümüş kapitalistler, gözleri körleşmiş olarak hiçbir kutsal tanımıyor, para hariç!... Siyasetçilerin de bunlardan hiçbir farkı yok. Devletleri borçlandıra borçlandıra sonunda, iflas uçurumunun ta kenarına getirdiler.
Yabancısı da öyle, içerden olanı da öyle...
İşte Yunanistan’ın hali… Bu ülke Batı’da uygarlığın, felsefenin, bilimin, sanatın beşiği olarak bilinir; hakkında düzülen övgülerden, hayranlık ifadelerinden geçilmez. Ama bakın, işin içine para hırsı girince, nasıl aşağılanıyor ve o düşmüş halinde bile nasıl soyulmaya çalışılıyor.
Yunanistan’a bunları reva gören Çirkin Batı, onun aşağılık siyasetçileri ve patronları genlerinde yüzyıllardır nefret ve düşmanlıkla yer etmiş olan Türkiye’ye neler yapmaz!
Düşünebiliyor musun değerli okur?
Ve yine düşün: Kimler bu namussuzlara bu imkânı tanıyor?
Türkiye’nin, Çirkin Batı’ya olan borçlarını ödeyebilmesi için 2012’de 120 milyar dolara ihtiyacı var. Boşuna mı bu hükümet toprak satışını 2,5 hektardan, birden çıldırmış gibi 30 hektara çıkardı?
Düşün, derin düşün.
1 Gözlem verilerini şu dokümanlardan derledim: Sabah (6.12.2010), Aydınlık (10.1.2012), Yeni Mesaj (10.3.2010), Yeniçağ (10.12.2010 ve 28. 4. 2011), Ortadoğu (8.2.2011), Güneş (20. 4. 2011) Radikal (24.12.2011). Ayrıca şu kaynaktan faydalandım: Salim Yavaşoğlu, ”Yabancılara Tapu Hakkı”, http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=9630 (18.8.2011)
Prof. Dr. Cihan DURA, 15 Ocak 2012