Ayasofya'da vitrine konan cemaat
Elli, yüz, yüz elli… Günlerce biriktiriyorsun. Her gün önünden geçerken “ne güzel” diye söylendiğin ayakkabıyı sonunda alıyorsun. Ayağına giyip yürüyorsun. Fakat… Vitrinde durduğu gibi durmuyor.
Ayasofya açılırken vitrine bir hikâye kondu. Meğer Said-i Nursi Ayasofya’nın cami olacağını kehanet etmiş, yetmemiş “Ben göremeyeceğim Hüsnü görecek, ben kabrimden seyredeceğim” demişti. “Hüsnü” dediği, bugün hayatta kalan son vekili Hüsnü Bayramoğlu’ydu. Ne garip, kehaneti açıklayan da “Hüsnü Bey”in kendisiydi. Said-i Nursi’nin nasıl uyuduğunu bile not etmiş metinlerde böyle bir ifade yer almıyordu. Hüsnü Bey de bu hikâyeyi anlatmak için Ayasofya’nın açılma kararının alınmasını beklemişti.
Önceki yazıda bu kehanet öyküsünün uydurma olduğunu anlatmıştım. Nur Cemaati’nin Meşveret kolu, “ağabeyleri” Hüsnü Bey’in vitrine koyduğu öyküyle, hem diğer Nurcuların hem de öteki cemaatlerin önüne geçiyordu.
Üstelik efsanenin kaynağını da yazmıştım. “Bir müridinin geleceğe dair rivayetlerini dinleyen yaşlı Said-i Nursi’nin, en genç öğrencisini göstererek söylediği ‘ben artık göremem Hüsnü görür inşallah’ temennisi” demiştim.
Devletin ajansından cemaat servisi
İşte bu yazıdan sonra Hüsnü Bayramoğlu hem beni hem Cumhuriyet gazetesini hedef alan yazılı bir açıklama yaptı. Ne garip, bir cemaat liderinin “kişiye özel” mesajını Anadolu Ajansı da servis etti.
Gerisi teferruat. Bakın Hüsnü Bey, açıklamasının kehanet bahsine geldiğinde nasıl anlattı:
“Üstadımızın mühim talebesi Ahmet Feyzi Efendi, üstadımızı vefatından evvel ziyaret etmiş ve tam dört saat görüşmüşlerdir. Konuşmalarında istikbale dair bazı meseleler de mevzu edilmiştir. Kendi yazmış olduğu bazı ayet ve hadislerin tefsir ve şerhlerini şifahen de üstadımıza aktarıyordu. Konuşmasında Risale-i Nur’un dünya dillerine tercümesinden, Nur Medreselerinin Anadolu’da hatta aktar-ı âlemde açılacağından, milyonların bilhassa Hıristiyanların Risale-i Nurları okuyarak imanlarını kurtaracaklarından, bir hidayet vesilesi olacağından, masonların ve zındıka komitesinin belinin kırılacağından ve bunun en büyük işaretlerinden birisinin Ayasofya’nın vaziyet-i asliyesine tebdil olacağından, Cami-i Emeviye dair bazı hususlardan ve Mescid-i Aksa’nın tam hürriyetine kavuşacağından ve bunların devamında cemahir-i müttefikay-ı İslamiyenin teşkil olarak inşaaAllah ittihad-ı İslamın vücut bulacağından, islam ordularından vs. yani dört saat böyle müjde ve beşaretlerden bahsetmiş zaman zaman Üstadımız Hazretleri de tasdik ve tebrik ve tebşir emareleri göstermiştir. Neticede de ‘Ahmet Feyzi ben senin bu anlattığın inkişaflar yok demiyorum. Fakat ben görmeyeceğim. Kabrimden seyredeceğim. Hüsnü görecek inşaaAllah’ buyurdular.”
Hüsnü Bayramoğlu, utangaçça yazdığımı doğruluyordu. Hikâye söylediğim gibi Said-i Nursi’nin bir müridinin 4 saat boyunca ardı ardına yaptığı rivayetlere “inşallah” dediği temennisinden ibaretti. Ayrıca daha önce anlattıkları hikâyeye, açılmasının ardından Ayasofya meselesi monte edilmişti.
Ne Said-i Nursi’nin bir Ayasofya kehaneti vardı ne de bir “Hüsnü görecek” öngörüsü.
Mesele anlaşıldıysa gelelim konumuza…
‘Gülen Nurcudur’ mektubu
Önümde FETÖ lideri Gülen’e yazılmış bir mektup duruyor.
28 Şubat döneminde Milliyet gazetesinde Gülen’in Nurculuğunu sorgulayan yazıların ardından, Said-i Nursi’nin yaşayan dört müridi; Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayramoğlu ve Abdullah Yeğin ortak imza ile Gülen’e yazmış. “Mektup” dedik ama “Muhterem Gülen Hoca” hitabıyla Gülen’e övgülerin düzüldüğü, Gülen’in Said-i Nursi’nin öğretisine nasıl hizmet ettiğini anlatan metin, bir mektuptan fazlasını ifade ediyor.
Said-i Nursi’nin o gün hayatta olan 4 vekili adeta “Fethullah Gülen Nurculuğun dünyadaki öncüsüdür” bildirisine imza atmış. Nursi’nin vekilleri “Gülen Nurcudur” diyerek ona yapılan eleştirilere karşı savunmaya geçmiş.
Benim merak ettiğim şu: Said-i Nursi acaba Fethullah Gülen konusunda da bir öngörüde bulundu mu? “Öğretimi devlet içine sızarak terör faaliyetlerinde kullanacak” dedi mi? Yoksa dedi de 2012 yılına kadar FETÖ lideri ile sıkı fıkı olan “Nurcu Ağabeyler” bunu sakladı mı?
Peygamber Hüsnü Beyi işaret etmiş!
Daha kritik bir nokta var. Said-i Nursi’nin Barla’daki evinde, Hüsnü Bayramoğlu öncülüğündeki Meşveretçiler, Cumhuriyet’te o gün yazdığım yazıya karşı bir de sohbet yaptı. Grubun konuşmasından aktarayım:
“Peygamberimiz buyuruyor ki ahir zamanda mehdi bir adam gelecek. Mehdi adamın 5-6 tane de veziri olacak. Bu vezirlerin ekseriyeti ahrete gitmiştir. Hayatta Bediüzzaman Hazretleri’nin talebesi 1 kişi kalmıştır. Hüsnü Bayram Ağabey’dir. Başka yok. Bunu peygamberimiz buyuruyor.”
Konuştuğum ilahiyatçıların “uydurma” dediği hadise dayanan öğreti, Hz. Muhammed’in “Mehdi” diyerek Said-i Nursi’yi ve vekillerini işaret ettiği, nihayetinde hayatta kalanın Hüsnü Bayramoğlu olduğu iddiasına dayanıyor. O kadar ileri gitti ki izlediğim sohbette Bayramoğlu, kendisine karşı olmanın Said-i Nursi’ye karşı olmak anlamına geldiğini ve bunun kişinin ahretini yakacağını söyledi. Nitekim Bayramoğlu, dinlediğim bir başka sohbetinde, mahşer yerine tüm peygamberlerin arkalarında ümmetleriyle geleceğini, Nur cemaatinin ise kendi bayraklarıyla bulunacağını anlatıyordu. Cesur olsa kendilerinin yeni bir din icat ettiklerini açıkça söyleyecekti.
Said-i Nursi’nin şoförü
İşin daha fenası, başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere, devlet erkânının fotoğraf vermek için yarıştığı bu garip inanç sahibinin birikimi. Küçümsemek için söylemiyorum; Hüsnü Bayramoğlu, Said-i Nursi’nin şoförü. İslami jargonla söyleyecek olursak “hiçbir ilmi eğitimi yok”. Said-i Nursi’nin Risalelerini ezberlemekten, Nursi ile yoldaşlık etmekten başka da hiçbir özelliği bulunmuyor.
Öte yandan hesap vermesi gereken eski Nurcu yoldaşları FETÖ’nün bıraktığı boşluğa talipler. Tıpkı onun gibi sapkın fikirleri din adına topluma sunuyorlar. Kendi sohbetlerinde anlattıklarına göre, devleti yönetenlere fikir veriyorlar. Hatta yargının peşinde olduğu kimi FETÖ sanıklarını “hüsnü şahadet” ile kurtarıyorlar.
Vitrin, her şeyin alınıp satıldığı düzenin bir yanılsaması. Aynalı camlarla, kurgulanmış mankenlerle, parlak ışıklarla sana gerçeği başka türlü gösteriyor. Tuzla buz olduğu gün hepimiz kendi gerçeğimizle yüzleşeceğiz.
Şimdi, çatladı bile…
Barış TERKOĞLU, 3 Ağustos 2020