AYIN AYIN
- Ferhat Göçer Dinlemek -
“Sözcü” başlığına, akşam, dört yetkili – etkili siyasetçiden, kurumdan, dört yorum koymuştu. Bunları okuyun, üzerinde dört dakikacık kadar düşünün, göreceksiniz, ayınacaksınız!
Erdoğan: “Vatandaşlarımız endişe etmesin.”
Davutoğlu: “ Vicdan yoksunu katilleri lanetliyorum.
Kılıçdaroğlu: “Toplumsal barış ve huzurumuz hedef alınmıştır.”
Bahçeli: “ Hiçbir terör saldırısı Türkiye’yi dize getiremeyecek.”
HDP eşli başkanları: “Bombalı saldırıyı lanetliyoruz.”
Gördünüz mü, neymiş?
“Aslında yok bir farkımız... Ama biz Osmanlı Bankası’yız.” reklamı gibiymiş, iktidarımızla muhalefetimiz...
Zamanı olanlar bu dört “özlü sözü” yeniden yeniden okusunlar. Gelip gidip, oturup kalkıp okusunlar...
Son umudumuz bu...
Acaba bir mucize olur da ayınır mıyız? Gözlerimiz görmeye, kulaklarımız duymaya, dilimiz söylemeye, yüreğimiz yanmaya başlar mı?
Aynı gün, aynı anlarda söylenen ibretlik bir iki sözü daha yazayım da böyle bir olay nasıl görülüyor ülkemizde bir parçacık anlayalım:
MHP’li Mevlüt Karakaya: “ Allah bir daha yaşatmasın, Türk Milleti’nin başı sağ olsun.” Ayrılırken sözü:
“Çok teşekkür ederim. Allah razı olsun. Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar dileriz.” (Çıkıp konuşmuş yayında. Bu duası, Allah razı olsun (dilenci duası) demesi, ondan.)
Emekli General Tevfik Bedük: “Lütfen terketsinler orayı. Oturup düşünsünler, biz ne yaptık? İstifa edin, seçime gidin, yeni bir pozisyon kurulsun..”
(Siz başka bir ülkede mi yaşıyorsunuz? İstifa edecekler, yeni bir oluşum çıkacak. Nerede? Türkiye’de. Bu seçim sistemiyle, bu güvenlikle, bu yönetimle...)
CHP’li Levent Gök: "Birbirimize daha çok kenetlenmeliyiz.”
(Peki, Levent Bey, suçlu kim? Nedeni ne bu toplu kıyımın? Kimler arkasında? Bu, kimlerin işine yarıyor? Kenetsiz miydik? Kenetlenirsek terör duracak mı? Suçlular yakalanacak mı? Sınırlarımız korunacak mı? Suriyeli kaçak hainler, dağıldıkları yerlerden toplanıp kovulacak mı? Teröristler ve sevicileri Meclis’ten çıkarılacaklar mı? Bölücülük son bulacak mı?)
Saadet’li Mustafa Kamalak: “Türkiye’yi karıştırmak isteyen karanlık mihraklara karşı en iyi cevap...”
(Sahibinin sesi olduklarını biliyorduk da bu kadarını düşünmemiştik açıkçası... Aynı kalıplı tümce kimbilir kaç bin kez yinelenmiştir şu güne dek... Ne onlar bu kalıp sözleri söylemekten bıktı, ne millet dinlemekten... İnsan aynı sözleri papağan gibi yinelerken bir utanır...)
Ya herkesin dilindeki, her yandaki bu kalıp söz? Böyle bir toplu kıyıma, masum insanların toplu öldürülüşüne söyleyecek başka sözünüz yok mu? Siz robot musunuz?
“Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar dileriz...”
Barzani denilen Türk düşmanı bile kalıpsız konuşmuş. En azından beynini devreye sokmuş:
“Ankara saldırısı insanlık dışı.”
Bu sözlerse Sözcü’den. Böyle bir günde, “Tıp Bayramı” kutlama için toplanılmış. Toplanılmış da habere göre şu söz denilmiş:
“14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle düzenlenen yemekte konuşan Erdoğan: “Bu teröristleri mi sevindireceğiz, biz yolumuza aynen devam edeceğiz. Ferhat Göçer kardeşimizi dinleyecektik, başka zaman dinleriz.” dedi.
Yani neymiş? Sorun yokmuş...
Peki bu Ferhat Göçer adlı şarkıcı neyin nesi kimin fesiymiş?
“Ben “Kürtlüğümle” gurur duyan bir insanım ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve Türkiye sevdalısıyım. Şu topraklarda kardeşçe yaşamamız gerektiğine inanıyorum. Sonuçta iki eski eşim de Türk’tü, çocuklarım melez. Yani kendimi parçalayabilme ya da ayrılma şansım yok. Ve bugün bunu gururla ve rahatlıkla Kürdüm diyebiliyorum.” (Kasım 2013)
Çocukları melezmiş. Şimdiye dek böyle bir sözü ne duyduk, ne bir yerde okuduk. Zencilere özenmiş. Türkiyede herkes, herkesle kökene bakmaz, kimi zaman sorma aklına gelmez, evlenir, kimsenin de çocuğuna melez denmez! Duyulmadık bir bölücü tanım! Türkçeden başka dili yok, Türkçeyle büyüyor, kendisi diyor bunu, Türkçe şarkılarıyla ünleniyor, cebi para görüyor, üne şana kavuşuyor, toplumun her kesimince kucaklanıyor. Sonra da bunu diyor. İki eşi de Türkmüş, ona göre, çocukları melez. Vay, vay, vay! Vatandaşlık kabulü ama kimliği değil.
Tıpkı bu iktidarın Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile aynı nedenle oynamak istemesi, başkanlıkla federal yapıya geçebilmek, dış destekli bölücüye istediğini vermek için Cumhuriyeti kuran ulusun adına, Türklüğe sürekli, her fırsatta saldırılması gibi... “Türk’ü” akıl dışı bir şekilde, kendine has dili olmayan, dilsiz toplumların veya çok dillilerin (İsviçre, Kanada, Avustralya, Hollanda, Belçika...) ulus adlarına özenip, “Türkiyeli” yapmak istemeleri gibi...
Biz öyle miyiz? Bizim dilimiz Türkçe değil mi? Birilerinden mi çaldık Türkçeyi? Ülkemizde Türkçeye eş, denk bir dil var mı? Bir iki ilkel ağzı, hem de birbirlerini anlamayan ağızları tek adla adlandırıp basit bir kabile ağzını, konuşma ağzını utanmadan dil mi sayacaksınız yoksa?
Soralım: Anlayana, bu sözlerden daha büyük bir açılım sözü, bölücülük sözü duyabilir misiniz? Daha ne diyecekti? Adam okumuş, burada lafı gezdirerek sonuca gidiyor...
Aynı söyleşide sormuşlar: Sözlükte (Wikipedia’da) sizin için “Türk şarkıcı” yazıyor. Rahatsız ediyor mu sizi?
Yanıtlamış. İktidarın bölücülerle hangi konuda anlaştığının, nasıl bir Türkiye düşündüğünün, devletimizin nasıl yıkılacağının, yapısının bozulup paramparça edileceğinin ip uçlarını vermiş:
“Hayır fark etmiyor. Benim kavramım “Türkiyelilik.” Anadilim gibi Türkçe konuşuyorum.” (Demek ki anadilsiz, gibi dediğine göre.) Anadili, birilerinin anasının dili demek değildir, ülkenin dilinin adıdır. Ona göre, Türkçe, Türkiye Cumhuriyeti’nin dili, anadilimiz değil... Ne peki? Fransa’nın ulus adı Fransız, dili Fransızca, İngiliz’in ülkesi İngiltere, dili İngilizce de; Türkiye’de, Türk Ulusu’nun (Cumhuriyeti kuran Türkiye halkının) dili neden Türkçe olamıyor?
Bundan sonra dedikleri ne yenilir ne yutulur türden! Geçenlerde verdiği Sakarya konserinde salonu dolduranlar, bununla hasret giderenler okusunlar. Hızını alamamış ki dalmış elde kılıç:
“Türkiyeli olmaktan gurur duyuyorum. “Türkiyeli “ yazsaydı çok daha güzel olurdu ama bu geçiş dönemi.”
Bakın siz, yazınca elin adamı, ansiklopedi hazırlayıcı, tarih boyunca var olan “Türk”, birden “Türkiyeli” oluverecek. Binlerce yılın Türk’ünü kim, nasıl, nerede ters yüz edecekmiş soralım? Bu mümkün müymüş? Dilin olmayacak ki sana, –iyeli takısıyla seslensinler. Dünyanın dördüncü büyük dili Türkçeyi, Türk Dili'ni ne yapacaksınız bir söyleyiver aslanım?
“ Bu kavramlara zamanla alışacak insanlar. Türkiye'de halkların eşit bir şekilde yaşamasının zorunlu olduğu...” diye de, daha bir takım saçmalıklar zırvalamış. O zaman kendine başka kökenim diyenler, ayrılıkçılar neden yönetiyor Türkiye’yi? Kendimizi bildiğimizden beri bu hep böyle... Kabinesi öyle, vekilleri öyle, belediye başkanları öyle... Şarkıcı bozuntuları... bir bakıyoruz hepsi öyle...
Şimdi bunları diyen biri, ortalık şarkıcıdan geçilmezken, bu şahsın da öyle bir matah sesi mesi yokken, ulusal devlet adına, bölücü söylemleri kınanmadan, en üst düzeyde ağırlanabilir mi? Ağırlanırsa verilen mesaj nedir sizce? Hem de böyle acılı bir günde şarkıcı dinlemekten söz etmek? Yaralılar can çekişirken, hastanelerde can pazarı yaşanırken, ölenler (şu an için otuz yedi can), toprağa bile verilmemişken...
Bu adı duyan, önce kim olduğunu anımsayacak, dediklerini (kusmuklarını) gözünün önüne getirecek, sonra buna alışacak, uyuşacak...
Bu bombalar, parçalanan, yanan kavrulan, ölüp giden canlar, evlatlarımız, vatandaşlarımız, askerlerimiz, polislerimiz... Terörü kınama, “Dize getirilecektir! Şudur! Budur!” deme, şifa dileme, rahmet gönderme... Şehitlerimiz...
Geçiniz hepsini geçiniz...
Ne akan kanı gören, ne canları yananı anlayan var. Algılarımız köreltilmiş...
Toplum televizyonlarda uyutulmuş. Duasını etti mi, rahmet diledi mi bir de, görevi bitiyor. “Ölenlere rahmet, kalanlara şifa...” Oh ne âlâ... Sana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demek... Beyinlerimiz böyle şartlandırıldı yoğun dinsel öğretilerle, ezbercilikle, düşünmeyi unutturmakla... Ne ulusal yas, ne meydanlara inme, ne buna sebep olanlara yüklenme, hesap sorma var!
Anayasa’dan Türk adı çıkarsa ne olur, başkanlık, yeni Anayasa yazımı ne demektir, ben şuyum buyum diyenlerin amacı nedir? Bunu bile anlamayan nice aydın geçinen, okumuş yazmış insan var...
Neredeyse, sevdiğimiz, arkasından koştuğumuz, dediklerine güvendiğimiz, kendimizden saydığımız, alıştığımız, benimsediğimiz tüm sanatçıların (şarkıcıların, oyuncuların) ünlü gazetecilerin, yazarların, hacıların hocaların, vekillerin, bir yerlere yükselen aydın kesiminin tümünün böyle bölücü çıkması bir rastlantı mıdır, yoksa bu durum, büyük bir projenin uzun yıllara dayanan ürünü müdür?
Bu gün bir şehidimiz daha vardı. Ne adı söylendi, ne ne olduğu açıkça dendi. Ne de buna tepki gösteren, bir askerini bin askerle bir tutan, terör kurbanına, şehidine sahip çıkan basın yayınımız, siyasetçimiz, yüneticilerimiz var...
Bir yüksek mahkeme üyesi yargıç, dün, terörle yaşamaya alışmalıyız demiş; bir gazeteci de bunun aynısını deyivermiş patlamanın hemen ertesinde rahat köşesinde...
Dünkü patlamadan sonra Rus devlet başkanı, “Türk” milletine başsağlığı dilemiş. Türkiye’nin yöneticilerin hemen hepsi ise başsağlığı dilerken yalnızca milletimiz demiş, milletin adını verememiş, “Türk” adını dillerine alamamışlar...
Yapılacaklar öyle belli ki!
Küresel çetenin bizdeki siyasetçilere verdiği ayar o kadar ortada ki...
İçine düşürüldüğümüz durum öyle böyle değil çok ürkütücü, çok kötü, çok!
İşin acısı ulusu toparlayacak, birleştirecek, olanı biteni duyuracak, küresel çeteye ve yerli işbirlikçilerine dur dedirtecek bir lider, bir önder de görülmüyor...
Ayınmazsak daha, yandık ki ne yandık...
Feza Tiryaki, 14 Mart 2016