AYIYA BAK!
(Devlet Üzerine II)
Așağıdaki yazıyı 2009 yılının son günü yazmıșım.
Önce okuyalım isterseniz.
“Hayvanlar ile ilgili söylenceler vardır. Ancak, sözgelimi ben balina için olanını duymadım, ne de suaygırı için olanını..
Eskimoların beyaz ayı için öyküleri olmalı.
Mandela da zürafa öyküsü dinlemiștir herhalde.
Bizde konușulan daha çok bozayıdır. Çünkü Türkiye’nin hemen her köșesinde görülmesi olasıdır.
Bozayılar armut bașta olmak üzere sulu meyvelerin yanısıra ceviz gibi kırılması kolay kabuklu meyveleri de severler.
Bir de balı çok sevdikleri söylenir.
Tunceli’nin Hozat ilçesi İn köyünde yașandığı söylenen bir öykü dinlemiștim. Köyün eski adının ‘in’ olması, o yörenin bozayılar için elverișli yașam koșulları sunduğunun göstergesidir zaten.
İn köyünde, nasılsa, köylünün birinin canı gece ceviz yemek ister. Üșenmeyip gece karanlığında ceviz ağacına tırmanır. Koca ceviz ağacının üst dallarına vardığında yalnız olmadığını görür. Çünkü bir bozayı köylüden önce aynı ağaca tırmanmıș ceviz yemektedir.
Köylü korkudan ne yapacağını bilemeden öylece kalakalır. Oysa ayı zevkle cevizleri kırıp atıștırmaktadır. O arada kırdığı cevizleri ayıklamak için ayıșığına tutmak üzere elini köylünün bulunduğu dala doğru uzatır. Köylü de ayının kendisine ceviz sunduğunu sanarak o sıkıntılı ortamda apansız ‘-İstemeeemm!’ diye bağırır. Ancak öyle bir bağırır ki, bu kez ayı korkudan dallara tutunamayıp pat diye așağıya düșer.
Ve köylümüz böylece kurtulur.
Bozayılar balı da severler. Balı yemek için de çoğunlukla kovanı parçalarlar.
Günümüzde ise ‘arı kovanına çöp sokan’ bozayıların türediği söylenmekte.
Ayıya bak sen!
Demek niyeti bal yemek değil bunun, arıları rahatsız etmek. Yabancı kökenli mi ne? Ya da delirmiș.
Köylü çıkıp bir höt dese kaçacak.
Șimdi o köylüyü bekliyoruz.
Ve bakalım bu öykü nasıl bitecek?” 31 Aralık 2009
Șimdi bu ‘yazı’, bir köșe yazısı ya da eski deyișle bir ‘fıkra’dır diyelim.
Ama șimdi Dr Recep, ‘Eski rejim bitmiștir’ dedi diye hop oturup hop kalkıyoruz.
Anayasa profesörlerimiz de ‘anayasamız kadük oldu diyorlar’, değil mi ama?
İște bu ‘ayı kovanı parçalar’ sözü, ünlü bir ‘devlet kuramı’nın özü idi.
Öyle sıradan ‘bir sınıfın bașka bir sınıf üzerindeki baskı aracı’ diye geçiștirdiğimiz ‘Devlet’e anayasa profesörleri, kibar oldukları için ‘ayı’ diyemezler ama, o ‘Devlet’ gerçekte bir ‘Ayı’dır.
Bizler, ürettiğimiz ‘fazla’yı da vermeye ‘razı’ olarak ‘kovan’ımızda arı gibi ‘ișbölümü’ ve ‘ișbirliği’ içinde çabalarken, birileri ‘kovana çöp sokmakta’ idiler.
Ve biz ‘kovan’ı savunmak için nice ‘muhafız arı’larımızı ‘șehit’ vermeteyiz.
Ayı ise ‘bencil’ ve ‘obur’.
Anayasa ise onun burnuna takılan ‘metal halka’.
Eğer ayı iyi terbiye edilemez ve ya da șımartılarak çok semirtilirse bir gün ‘metal halka’yı kırabilirdi.
Ve iște kırmıștır.
Șimdi, anayasa profesörleri ile ‘tatlısu entellektüelleri’ ‘anayasamız delindi’ diye feryat edeceklerdir.
Gerçekte ayı ayılığını yapmıștır, o kadar.
‘Devlet kuramı’ da bu denli sıradan ve yalındır.
Devletsiz olunamayacağı için, Tanrı ‘devletimize zeval vermesin’ diye yakarmaya devam..
Bizi ayılarımızdan mahhrum etmesin!
Dr Recep’e nice uzun ömürler ihsan eylesin!
Parlamentodaki politikacılarımıza da ‘ zerre-i miskal’ kadar ‘akıl’ nasip eylesin!
Amin.
Habip Hamza Erdem