AYMAZLIĞIN FATURASI: AVRUPA PARLAMENTOSU TASARISI…
Dr. Noyan UMRUK
Gerçeğin, Kaçaznuni gibi ciddi Ermeni devlet adamlarınca “Başımıza ne geldiyse emperyalistlerin emellerine hizmet etmekten geldi…” mealinde ifade edilmesinden bahsediyoruz…
Ve büyük bir emperyalist savaşın milyonlarca kurbanı huzurunda tazimle eğiliyoruz...
AVRUPA PARLAMENTOSU KARARI BU KEZ ÇOK FARKLI...
90 yılda nice çabalarla oluşturduğumuz ama şimdilerde temelleri çatırdamakta olan cumhuriyet; tüm kurumları ile hukuktan, uluslararası ilişkilere, ekonomik gidişattan, milli eğitime kadar hayâsız yolsuzluklarla iyice kirletilmiş bir bataklıkta debelenip duruyor.
Ülke bu ortamda seçimlere giderken, 24 Nisan’a doğru, debelendiğimiz bataklığa bir tüy daha dikildi, dikilmek üzere...
Bu tüy öyle şapka tüyü gibi değil; bıçak gibi saplanıyor milletimizin bağrına… Avrupa Parlamentosu 1987’de de bu mealde bir karar almıştı. Ancak bu kararın sonu “Yeni kurulan T.C., Osmanlı İmparatorluğunun 1915 olaylarındaki sorumluluğunun sonuçları ile ilgilendirilemez…”şeklinde bağlanmıştı.
Bu yeni karar tasarısı yukarıdaki vurgulamayı kaldırıyor… Diğer bir deyişle “Siz madem Yeni Osmanlı’sınız. İmparatorluğu ihya etme düşleri içindesiniz… O halde İmparatorluğun geçmişteki sorumluluklarını da yüklenmek zorundasınız… “demeye getiriyor; tazminat ve toprak taleplerine kapıyı açıyor…
Oysa, ülkeyi yönettiğini sananlar “Yeni Osmanlı ve mezhep ayırımına dayalı dış politika” ve “Sıcak para, yolsuzluk, kent ve çevre yağmasına dayanan üretimsiz bir ekonomi” nin çıkmaz sokaklarda dolaşırken, birileri önemli ve somut şeyler yapmıştı, soykırım kara çalmalarına karşı...
DİPLOMATSIZ DİPLOMASİ YAPANLAR KADAR OLAMADINIZ...
Evet, bu başarılı “diplomatsız diplomasinin” mimarları engin birikimleriyle bu mücadelede öncü rolü oynamış olan başta rahmetli Denktaş, Perinçek ve Alemdaroğlu, olmak üzere bir grup gönüllü... Hiçbir sonuç getirmeyen milyonlarca dolarlık lobi, tanıtma harcamalarına karşın bu zaferin mimarlarının ödülü maalesef Silivri olmuştu...
Evet, Atatürk devrimlerinin ve Cumhuriyetimizin hukuki temelini oluşturan Medeni Kanunu aldığımız İsviçre’den bahsediyoruz...
Batı dünyası için bir uygarlık, ifade özgürlüğü modeli olarak gösterilen İsviçre’nin parlamentosunun çıkardığı “Bu ülkede Ermenilere soykırım uygulanmamıştır denilemez” mealindeki yasadan bahsediyoruz...
Buna karşılık bir avuç aydının Lozan meydanlarında “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” çığlıklarından bahsediyoruz...
Yaşanan onulmaz acıların, zaten birçok cephede savaşmakta olan bir ülkenin vatan savunması ile emperyalizmin hizmetindekiler arasında bir mukatele, karşılıklı ve trajik bir kırım olduğundan bahsediyoruz...
Elden geldiğince eşkiyaya karşı korumalı bir tehcir (zorunlu göç ettirme) politikasından bahsediyoruz...
Yaşananların, Nazilerin Yahudilere uyguladığı ya da Amerika’da Kızılderililere uygulanan soykırımla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığından, ciddi arşiv araştırmaları ve bilimsel kaynakların böyle bir illiyet bağı kurulmasını mümkün kılmadığından bahsediyoruz...
Tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasının parlamentoların değil, tarihçilerin işi olduğundan bahsediyoruz...
Bütün bunlara karşılık ifade özgürlüğünü kullanma ediminin İsviçre yerel mahkemesince cezalandırılmasından bahsediyoruz...
Ve yıllarca süren bir hukuk mücadelesinden sonra bu yüz karası kararın AHİM’den geri dönüşünden* söz ediyoruz...
Ve soykırım iddialarının yüzüncü yılına doğru istihsal edilmiş bu kararın önemini idrak ediyoruz...
HESAP SORUYORUZ: YA SİZ NE YAPTINIZ?
*Mesela, dünyayı ayağa kaldırmaya çalışan diasporanın profesyonel etkinliklerine karşı bir strateji geliştirildi mi?
*Mesela, parlamentolarında ülkemizi “soykırımcı” ilân eden 20 ülke ve 135 eyalet nezdinde girişimlerde bulunacak, bu gidişatı frenleyecek kadar da mı itibarınız kalmadı?
*Mesela, bu amaçla, şu anda isimlerini hatırlayabildiğim Sn. B.Şimşir, T. Ataöv, Ş. Server Aya, M. Perinçek gibi bu konuda engin birikim sahibi bilim insanlarından bir BİLİM ve DANIŞMA KURULU oluşturulması düşünülemedi mi?
* Mesela, bu kuruldan beslenecek, uluslararası deneyim ve ilişkileri güçlü gazetecilerden oluşacak, uluslararası platformda etkin olabilecek bir BASIN MERKEZİ oluşturmak hiç akla gelemedi mi?
*Mesela bu konuda ezberleri bozacak tarafların uğradığı mağduriyeti objektif biçimde kurgulayacak film vb. medyatik etkinlikleri hiç düşünemediniz mi? Nerelere ne paralar savuruyorsunuz...
* Mesela, devlet diplomasisi yanında kendi mütevazı imkânlarıyla uluslararası kamuoyunu ikna açısından etkin bir yöntem ve örnek oluşturan platformları aşağılamakla ülkeyi düşürdüğünüz durumun bari şimdi farkında mısınız?
SONUÇ
Maalesef... Çünki kasap “mal” derdinde... Türkiye ise dünya âlem önünde her alanda “Tığ-ı teber, şah-ı merdan” sayelerinde...
*Konuya ivme kazandıran yolu Perinçek davası kararı açtı. Keza, Emine Çetin’in Paris’te açtığı davayı kazanması, bu nedenle ölümle tehdit edilmesi... Aynı şekilde Sırma Oran’ın seçilmiş olduğu halde, “Ermeni soykırımı” tezini kabul etmediği takdirde istifaya zorlanması, buna karşılık açtığı ilk davayı kaybetmesi ancak Leylekyan’ın hakaretlerine karşı açtığı davayı kazanması ile süreç devam etmektedir.”