
Dün Beşiktaş Adliyesinin önünde heyecanlı bir bekleyiş vardı. Ağustos ayındaki YAŞ toplantısında generalliğe terfileri beklenen 9 kurmay albay Ergenekon savcıları tarafından şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmak üzere Adliyeye çağrılmışlardı.
Sabah saatlerinde gelmediler. Belki öğlen tatilinden sonra diye umutlanıldı ama öğleden sonra da gelen giden olmadı. Gün, Avukat Vural Ergülün jestiyle kapandı. Gazetecilerin güneşin alnında boş yere beklediklerini gören Avukat Ergül, İmza nasıl kolonlanır, kimlerin imzası kolonlanabilir konusunda Adliye önünde güzel bir reality show gerçekleştirdi. Savcı Zekeriya Özün Ergenekon iddianamelerindeki imzasını kopyalayan Ergül, bunu fotoşop marifetiyle bir güzel İrtica İle Mücadele Eylem Planının altına yapıştırmıştı. Bu haliyle bir kağıt parçasından başka bir şey olmayan belgeyi gazetecilerin burnuna tutup Bakın, bu yöntemle Fatih Ürekin, Kuşum Aydının, Fethullah Gülenin ve Tayyip Erdoğanın imzalarını bile istediğiniz kağıdın üstüne yapıştırabilirsiniz dedi.
Yaptığı sahte belge hiç de fena durmuyordu.
Saydığı isimler de öyle
Albaylar gelmedi.
Heyecanla bekleyenler Ergenekon sanığı avukatının korsan eylemiyle yetinmek zorunda kaldılar. Tabii şimdi biz, Albayların gelmeyişinin Erdoğan-Başbuğ görüşmesiyle ilgisi, âlâkası var mı? diye sormuyoruz; kesin yoktur! Yoktur ama Genelkurmay Başkanı Başbuğ şu soruyu Başbakana mutlaka sormuş olmalıdır:
Sayın Başbakan, ben sizin bu kâğıt parçası konusundaki düşüncenizi, tavrınızı pek anlamış değilim. Urfada belgeyi baştan doğru kabul edip TSKyı suçladınız. Benimle görüştükten sonra fikrinizi değiştirmiş gibi göründünüz ve Mecliste TSKnın yapmakta olduğu soruşturmaya güvendiğinizi belirttiniz. Askeri Savcılık soruşturmayı tamamladı, bu kez İşin aslını sivil yargı ortaya çıkaracak diye konuşmaya başladınız. Ben iyi anlatamıyorum galiba Sayın Başbakan..Oysa, basın toplantımda bu kağıt parçasının ancak yeni deliller gelirse tekrar soruşturulabileceğini ve bunu da yine askeri yargının yapabileceğini üstüne basa basa söylemiştim. Meğer siz gece yarısı kanunu da değiştirip bizi kadük bırakmışsınız, haberimiz yok. Sayın Başbakan, siz TSKnın böyle bir belge hazırladığına mı inanıyorsunuz, yoksa Askeri Savcılığın kararına mı? Siz neye inanıyorsunuz Sayın Başbakan? Neden Mehmet Altana da, bana da sen de haklısın, sen de haklısın diyorsunuz? Mehmet Altanı Genelkurmay Başkanı yapıp bu çelişkili durumdan kurtulmayı düşünmez misiniz?
Tabii Başbakanın ne söylediğini tahmin etmeye imkân yok. Başbuğa yine Haklısınız, askeri yargıya saygımız sonsuz dedikten sonra görüşme biter bitmez Ergenekon Savcısını arayıp Zeko, çek dokuzunu da karakola, gelmezlerse derdest ettir demiş olabilir
(Konumuzla direkt âlâkası olmayan bir soru: Yarın öbür gün bir gizli tanık, Bombaları Genelkurmay Başkanından aldım diye ifade verirse ne olacak? Teröriste Sayın; emekli orgenerallere, Yargıtay Onursal Başkanlarına, gazetecilere, rektörlere terörist diyecek kadar kafası karışmış/ karıştırılmış bir Başbakan bu kaosun içinden nasıl çıkacak?)
Görünen o ki Başbakan, darbe ihtimalinin önlenemez cazibesinden kendini alamıyor. Başbuğun anlattıkları o an için inandırıcı gibi gelse de, artık kendisine bile diş gösterecek kadar palazlanmış olan yandaş medyanın yönlendirmelerine kapılıyor. Darbe tehlikesinden beslenmeye alışmış olan bünye başka türlü bir tepkiye izin vermiyor. Ya da belki artık çok yalnızlaşmış bir adam olarak, olup bitenlerin farkında değil. Hiç kimse kendisine olayların gerçek boyutunu anlatmadığı, anlatamadığı için kendi yarattığı bir dünyada yaşıyor ..Evet, bu da mümkündür. Bu bağlamda örneğin, Başbuğun Bu tertibi düzenleyenleri ortaya çıkaracağız şeklindeki yaklaşımını Ordu içinde cuntacı tasfiyesi başlatacağız diye anlıyor olabilir. Böyle anlarda, Başbuğun kendisine samimi davranmadığını, kapalı kapılar ardında ayrı, kameralar önünde ayrı konuştuğunu düşünüyor olabilir. Gol atmayı siyaset yöntemi haline getirdiği için de Madem o beni kandırıyor, ben de gece yarısı yasayı değiştirtirim psikolojisiyle hareket edebilir. Bu konuda çevresinden çok teşvik gördüğünden ise emin olalım..
Belge olayının bir taşla çok sayıda kuş vurmaya yönelik yapısı gün geçtikçe daha net ortaya çıkıyor. Dört başı mamur provokasyonlar örgütleme konusunda aşırı profesyonelleşmiş olan cemaat-yabancı servisler-kurgulanmış medya saçayağı son zamanlarda şöyle bir yönteme başvuruyor : Gerçekleşmesini istedikleri veya istemedikleri bir olayı, önceden karşı tarafa yükleyerek haber yapıyorlar (Örnek: Star, Zaman, Bugün ve Tarafta aynı anda yayımlanan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Ergenekon Savcılarını görevden alacak haberi. Oysa, ne HSYKnın gündeminde böyle bir konu vardır, ne de böyle bir hazırlık yapılmıştır. Haber tamamen imalattır. Amaç, HSYKyı daha baştan baskı altı almak, Ergenekon savcıları hakkında bırakın görevden almayı, en basit bir tasarrufu bile engellemektir.)
Aynı şekilde, Belge doğru çıkarsa, Genelkurmay Başkanı istifa etmelidir demiş bulunan Deniz Baykalın bu sözlerini de aynı gazeteler, Baykal, Başbuğu istifa ettirerek YAŞ dengeleri ile oynamaya, darbeci subaylara terfi aldırmaya çalışıyor diye yorumladılar. Baykalın böyle bir amacı tabii ki yoktu ama Kağıt parçası olayının dün itibarıyla geldiği noktaya baktığımızda, birilerinin generalliğe terfi edecek 9 Albay konusunda Tarafın meşhur manşetinden çok önce kafa yormaya başladıklarını anlıyoruz. Bu subaylara Ergenekon şüphelisi damgası vurarak terfilerini önlemeye çalışan kim veya kimlerse, Ağustos ayındaki kritik YAŞ dengelerine el atmış olanlar da onlardır. Yani, Tarafa o manşeti attıranlardır.
Erdoğanın ağzından çıkan Polis rejimin güvencesidir sözüyle birlikte düşündüğümüzde, sıranın ordunun içini tanzim etmeye geldiğini görebiliriz. Badem bıyıklı; şöyle dişler sarı ve seyrek, kırmızı dudaklar meydanda Affedersiniz popo hayli büyükçe, genizden gelen ince bir sesle konuşan ve her lafa "İnşâllah" diye başlayan...(Mümkünse kısa paçalı şalvar pantolonun altından beyaz çorap da görünmelidir).
Her konuda şımarık şımarık kafa şişiren, son model jeeplere binen, bayanlarla yüzlerine bakmadan konuşan ve elleri buram buram terleyen generaller
Fatma Sibel YÜKSEK - Açık İstihbarat