BAĞDAKİ İKTİDAR- DAĞDAKİ İKTİDAR...
Dr. Noyan UMRUK
Sen bana paralel
Ben sana paralel
Paralel paralel
Paralelli
Taralel taralel
Taralelli...
Bağdaki iktidarın paralelleri çoktu... Lakin kendilerine paralel dayanmıyor…
İlk önce ABD yönetimi…
Bağdaki iktidar,NATO Genel Sekreterliği, Libya, Mısır, Suriye, İsrail vb. meselelerde önce tribünlere kafa tutar “mış gibi” yapıyor, ama son tahlilde mevcudiyetini borçlu olduğu “abisinin” emirlerini ifa etmekte kusur etmiyordu…
Ne zaman ki; “big brader” Avrasya Blokunu hesaba katmayan politikasını küresel çıkarlarına göre gözden geçirmeye başladı, Mısırdan başlayarak Suriye’ye değin bağdaki iktidar yarı yolda bırakılmış, Emevi camiinde cumayı eda edememiş, sonuç olarak aldatılmış oldu.
Parelel çizgiler zikzaklar çizmeye başlarken, kenarda bekleyen ünlü oyuncu Rusya birden kararlılıkla oyuna girince dünya alem apışıp kalıverdi; lakin Rusya güneyden de komşumuz oluverdi…
İkinci paralel “big brader”ın kucağında beslediği dünyayı ve ülkeyi kozmopolit bir dini yaklaşımla yeniden şekillendirme hayaline kendini kaptırmış olan bir ilginç “cemaat”idi. Cemaat’in iyi eğitim görmüş beyaz yüzlü çocukları ile başta TSK olmak üzere Cumhuriyetin yargı, eğitim, güvenlik vb kurumları “eyice bi” hal ediliverdi… Ne zaman ki; boynuz kulağı geçti; kayıkçı kavgası 17-25 Aralık fırtınasına kadar uzadı;
telgrafın telleri kesişti; şimşekler çaktı; dünyada eşi enderi az görülmüş yolsuzluk ve darbe iddiaları birbirine karıştı; gök gürültüleri ve sağnak yağmur artarak devam ediyor…
Ülkenin bir bölgesi için üçüncü paralel Apo’nun PKK’sı idi… “Zat-ı muhterem”in “Oteli” yeniden düzenlendi; kendisine komşuluk edecek sekreterya falan ihdas edildi; türbe ziyaretleri sürdürülürken bildirileri, meydanlarda ülkenin başabakanı, müstakbel başkanı(!), Barzani, Şivanperver kolkola, eller havaya “meclis dahil kimsenin şartlarından haberdar olmadığı çözüm ya da çözülme manifestoları” olarak okutturuldu. Ne zaman ki; tam Dolmabahçe’de iş bağlanmışken anketler devreye giriverdi; oylar eriyordu… Ayaklar altına alınan kadim milliyetçilik akla geliverdi … “Müstakbel Başkan” olmaz bu iş deyip masayı yıkıverdi. Öteki taraf durur mu? “Seni başkan yaptırmayacağız!” diye yaygarayı basıverdi. Gerçekten de yaptırmayınca “Sabık müstakbel başkan” milliyetçilik öyle olmaz böyle olur diyerek bölgeyi ve ülkeyi eski muhatabı ile birlikte kan gölüne çevirmekte beis görmedi. Kim bilür? Öyle başkan olamazsam, böyle olurum; böylece …hurmalar da beni tırmalayamaz diye mi düşünüyor ne?
Lakin top artık, yıllardır askerinizi kışlasına, polisinizi karakoluna hapsedip alan hakimiyetini tamamen kaybettiğiniz için “Dağdaki İktidar” da. Nitekim Cemil Bayık “ Barışa ve gidişata ancak biz ve KCK karar veririz…” deyiverdi. Kim bilür? Seçimlerden sonra “Yeni milli paralelimiz” de “Dağdaki İktidar” olur mu ne?
Şaka bir yana…
Bağdaki iktidar böylesine bir şaşkınlık ve aymazlık, “Dağdaki iktidar” böylesine bir küstahlık içindeyken seçimler sonrası büyük olasılıkla oluşacak koalisyonun ortakları olacak siyasi partiler CHP’nin çok doğru bir teşhisle öncülük ettiği sosyal politikalar yanında dış politikayla eşgüdümlü ve de uyumlu ciddi bir iç ve dış güvenlik planlaması oluşturmalıdırlar… Bu iş Genelkurmaya yapılan nezaket ziyaretlerini aşar…
Son on yılda bizlere unutturulan en önemli şey her ülkenin kendini, değerlerini ve toplumsal çıkarlarını savunma hakkı ve görevi olduğu gerçeğidir… Lütfen bizleri bir kez daha sükût-u hayale uğratmayın!