
5 Mayıs 2009
KİM, NE KADAR DEMOKRAT?
İrfan Tuna
Gerçek bir demokrasinin, iki önemli koşulu var.
Bunlardan birincisi, ulusal bağımsızlık ve egemenliktir.
Ülke olarak bağımsızlığınızı ve egemenliğinizi yitirmişseniz… Ülkenizin kaynaklarını nasıl kullanacağınıza siz karar veremiyorsanız… Hangi yasaların çıkarılacağına, hangi politikaların uygulanacağına ulusal yararlarınız değil de, ülkenizin dışındaki başka merkezler kendi çıkarlarına göre karar veriyorsa… Uygulanan politikalarda üreticinizin, işçinizin, köylünüzün, esnafınızın, emeklinizin, yurttaşınızın, ülkenizin yararları değil de, o politikaları dayatan merkezlerin çıkarları ön planda tutuluyorsa… Yaşamsal kurumlarınız çökertiliyor, emekçileriniz, üreten güçleriniz mağdur ediliyorsa… Topraklarınızı ihtiyaçlarınıza göre ekemiyorsanız… Çiftçinizi ulusal yararlarınızı gözeterek destekleyemiyorsanız… Ülkeniz dışındaki emperyalist merkezlerin dayatmalarıyla ülkenizin varlıkları küresel eşkıyalara her türlü ayrıcalıklar ve kolaylıklar sağlanarak haraç mezat satılıyorsa… Ülkeniz göz göre göre soyuluyorsa, soyduruluyorsa… Çağdaş bir ülke olabilmek için, ortaçağ kalıntısı aşiretleri, tarikatları, toprak ağalığını tasfiye edemiyorsanız… Ülkeniz, ülkenizin dışındaki emperyalist merkezlerin talimatlarıyla yönetiliyorsa… Bağımsızlığın ve egemenliğin olmadığı böylesi bir düzene demokrasi denebilir mi?
Ulusal bağımsızlığın ve egemenliğin olmadığı böyle bir ülkede, çok partili bir düzen olmasının görüntüden başka ne anlamı vardır?
Üstelik, seçimler bir görüntüyse, hangi partinin iş başına gelip hangi partinin iktidardan gideceğine de gerçekte ülke dışındaki emperyalist merkezler karar veriyorsa… ‘İktidar’ yolu Washington’dan geçiyorsa, iş başına gelecek partiler ve politikacılar her seçim öncesinde Kâbe’yi ziyaret eder gibi ABD’yi ziyaret edip oradaki mafya şeflerinin önünde görücüye çıkıyor, onlardan icazet alıyorsa… ABD’deki mafyanın her dediğini yapmaya söz veren partilerin ve politikacıların iktidar yolu, bol paralı seçim ve medya kampanyalarıyla, düzmece anketlerle ‘seçmen’ yönlendirilerek açılıyor; emperyalist sömürüye karşı ülkesini savunan partilerin iktidar yoluna engeller çıkarılıyorsa… Böylesi bir düzende seçim rüşvetleriyle, sandık hileleriyle elde edilen seçmen çoğunluğuna ‘milli irade’ denebilir mi?
ABD ve AB talimatlarıyla ülke yönetmeye demokrasi denebilir mi?
* * *
Gerçek bir demokrasi için olması gereken ikinci önemli koşul, hukuk devletidir, hukukun üstünlüğüdür. Yasama ve yürütmenin bağımsız yargı tarafından denetlenebilmesi ve yürütmenin, bağımsız yargı önünde hesap verebilmesidir.
Yargı, bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi, yasama ve yürütmenin üzerinde değilse… Meclis’in çıkardığı yasalar ve Hükümet’in uygulamaları hukuka uygunluk açısından bağımsız yüksek yargı tarafından denetlenemiyorsa… Yargı darbesiyle, yargı bağımsızlığını yitirmiş, denetlemesi ve hesap sorması gereken yasama ve yürütmenin emrine sokulmuşsa… Hükümet ve Meclis yargı tarafından denetlenemiyorsa, tam tersine Hükümet ve Meclis yargının üzerine çıkmışsa, yargıyı istediği gibi yönlendiriyorsa., astığını asıyor, kestiğini kesiyorsa… Hukuk devletinin ortadan kalktığı, yargının bağımsızlığını yitirerek yasama ve yürütmenin kontrolü altına girdiği bu faşist düzene demokrasi denebilir mi?
Nitekim darbe olarak adlandırılan şey de budur. Yani, yargının bağımsızlığını yitirmesidir. Yasama, yürütme ve yargı gücünün tek merkezde toplanmasıdır.
* * *
Peki, darbeleri askerler mi yapar her zaman?
Elbette hayır.
Dünyanın en kanlı Amerikancı darbelerini yapan askeri faşistler olduğu gibi, en az onlar kadar kanlı olan sivil faşistler de oldu. Örneğin, Hitler de, Mussolini de sivildi ve her ikisi de dünyanın en kanlı faşist diktatörüydü…
Örneğin, ülkemizde 1950’de seçimle işbaşına gelen ve sivil bir yönetim olan Demokrat Parti yönetimi, 1960 yılına gelinceye kadar bir yandan ülkemizin bağımsızlığını ve egemenliğini ABD’ye teslim etti, diğer yandan adım adım faşist bir diktatörlük kurma yolunda ilerledi. 27 Mayıs Devrimi’nden kısa bir süre önce de Tahkikat Komisyonu kurarak yargı bağımsızlığını tümden ortadan kaldıran son faşist adımını attı. Tahkikat Komisyonu uygulaması, bir hukuk devletinin en önemli koşulu olan, yasama ve yürütme üzerindeki yargı denetimini ortadan kaldıran gerçek bir SİVİL DARBEDİR. (Yasama ve yürütme üzerindeki yargı denetimini ortadan kaldırmayı, Anayasa Mahkemesi’ni etkisizleştirmeyi amaçlayan benzer bir SİVİL DARBEYE günümüzde AKP Hükümeti de hazırlanmaktadır.)
Demokrat Parti’nin Tahkikat Komisyonu’yla gerçekleştirdiği sivil faşist darbeyi 27 Mayıs Devrimi ordu-millet işbirliğiyle tersine çevirdi. 27 Mayıs’ın ülkemize kazandırdığı 1961 Anayasası, bir hukuk devleti için en gerekli olan yargı bağımsızlığını güvence altına aldı, Anayasa Mahkemesi’ni kurdu. Pek çoklarının askeri darbe diyerek, 12 Mart ve 12 Eylül’le aynı kefeye koyduğu 27 Mayıs Devrimi’nin ülkemize kazandırdığı 1961 Anayasası, sosyal devlet ilkesi, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, sendikal haklar, grev hakkı gibi ileri demokratik hak ve özgürlükler getirdi… 1961 Anayasası’nın ülkemize kazandırdığı ileri demokratik hak ve özgürlükler, 12 Mart 1971 darbesiyle biraz budandı, 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle tümden ortadan kaldırıldı…
Demokrat Parti, sivil bir iktidardı ama halkın özgürlüğünü, ülkenin bağımsızlığını budadı…27 Mayıs, ordu-millet işbirliğiyle gerçekleşen bir devrimdi, getirdiği çağdaş haklarla ülkemizi özgürlük rotasına soktu… 12 Mart Amerikancı bir askeri darbeydi, 27 Mayıs’ın kazandırdığı özgürlükleri ve asker-sivil tüm yurtseverleri budadı… 12 Eylül en kanlı Amerikancı askeri faşist darbeydi, 27 Mayıs’tan kalan özgürlüklerin kırıntısını bile bırakmadı… Ne ilginçtir 1982 Anayasası’nı hazırlayan Anayasa Komisyonu’nun başındaki Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı, Nazlı Ilıcakların Tercüman Gazetesi’nin o günün parasıyla 80 bin lira aylıklı Yönetim Kurulu İkinci Başkanı’ydı. (Uğur Mumcu-Dilinin Kantarı, 16 Eylül 1982, Cumhuriyet)
* * *
Darbeler konusunda şu gerçek de unutulmamalı. Geçmişte dünyanın dört bir yanında askeri faşist darbeler gerçekleştiren ABD emperyalizmi, günümüzde artık askeri darbe yaptırmak yerine, adını ‘demokrasi projesi’ koyduğu Soros destekli sivil darbeler yaptırıyor, yaptırmaya çalışıyor… Çevremiz bu rengârenk sivil darbelerin çöplüğüne döndü.
Bu nedenle, askeri olan her şeyin, her zaman faşist olmadığını; sivil olan her şeyin de her zaman demokrat olmadığını unutmayın.
Faşist olmanın da, demokrat olmanın da ölçütü; asker ve sivil olmak değildir.
İster asker olun, ister sivil olun; ulusal bağımsızlığınıza ve egemenliğinize ne kadar sahip çıkıyorsanız; iş başına gelmiş partilerin ve politikacıların bağımsız yargı önünde hesap vermelerini ve denetlenmelerini ne kadar istiyorsanız o kadar demokratsınız demektir…
Gerçek bir demokrasi ve demokratlık için; ölçü de, ölçüt de budur. Bu ölçüye ve ölçüte kimin, ne kadar uyduğuna siz karar verin…
Not: Bu yazımın bir bölümü, 4 Nisan 2010 tarihli Yeniçağ gazetesinde, Selcan Taşçı’nın sayfasında yayımlandı.
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ya ... aber=12702