BAKIŞ/GÖRÜŞ/GÖRÜNÜŞ (IX)
Ekonomi Politiğin Nesnesi
Bir ekonomiste sıradan bir soru sorulduğunda, diyor Henri Guitton, o size sıradan bir yanıt vermeyecektir. Çünkü ekonomik ‘düşünce’nin farklı düzeyleri vardır:
- Kuramsal düzey
- Sanatsal düzey
- Öğretisel düzey
- Politik düzey
Salt kuramsal düzeyde kalınsa bile, onun da belli ‘soyutlama düzeyleri’ var:
- Tüm sistemi kapsayan bir ‘genel kuram’
- Belli varsayımlara dayanan bir ‘alt sistem’in ‘pür kuram’ı
- Belli bir tarihsel döneme ilişkin ‘yapısal kuramlar’
Demek ki ‘ekonomist’in vereceği yanıt bu bilgi düzeylerinde bir ‘değer’ taşımakta olup, çoğu kez rakam, grafik ya da şekillerle dile getirilemeyebilir.
Kaldı ki, ‘var olan’ ile ‘olması gereken’ arasındaki ayırım da verilecek olan yanıtın ‘doyuruculuğu’na kuşku düşürecektir.
Ne var ki, özellikle 1870’li yılllar ile Büyük Bunalım (1929) arasındaki dönemde, ekonomi politikte bir ‘rakamlara dökme’ tekniğinin (technologies numériques) geliştirildiğine tanıklık ediyoruz.
Böylece ekonomi politikte ilk ‘yöntem tartışması’ (methodenstreit) da başlıyor.
Ekonomi Politikte Yöntem Tartışmaları
Ekonomi politikte ilk yöntem tartışması, Kathedersozialisten denilen Alman Tarihçi Okulu’ndan Gustav von Schmoller (1838-1917) ile Avusturya Ekolü’nden Carl Menger (1840-1921) arasında oluyor.
Tarihçi okula göre ekonomik olgular (fenomen)’ın tarihi yazılıp incelenebilir ama bu olguların ‘genel yasa’lara uydukları unutulmamalıdır.
Avusturya okulu’na göre ise, insan ilişkileri karmaşıktırlar. Dolayısıyla bireyden başlayarak ama doğa bilimlerindeki gibi ‘deney’le değil, tümdengelim (hypotético-déductive) yöntemiyle yasalara ulaşılabilir.
Weimar Cumhuriyeti döneminde ise, bu kez ‘Kamu hukuku’ alanında bir ‘yöntem tartışması’ yapılacaktır. O da, ‘Devletin’, ‘parlamenter rejim’in ve ‘demokrasi’nin ‘doğası’ üzerine olacak ve günümüze değin uzanacaktır.
Ekonomi politik alanında en önemli ‘yöntem’ tartışması ise matematik ve istatistik tekniklerinin uygulanmasıyla ilgilidir. Ne var ki, ‘Devlet’in, ‘parlamenter rejim’in ve ‘demokrasi’nin yapısıyla da doğrudan ilintilidir.
Nasıl olmasın?
Makroekonomik büyüklüklerle uğraşan bir ‘Keynezyen Devlet’ ile istatistiksel modellerlerle uğraşan ‘Mühendis Devlet’ bir olur mu?
Sözgelimi, Devlet’i ‘bilgeler’ mi yönetmeli yoksa ‘mühendisler’ mi?
Ya da ‘planlama’ mı önemli yoksa sözde ‘ekonomi politika araçları’ mı?
Dahası, ‘ekonomi politik’ eğer bir ‘bilim’se; kimi devletler için planlama kimi için de ‘ekonomi politika araçları’nın daha ‘akılcı’ olduğu söylenebilir mi?
Ekonomi politik eğer bir bilimse, bana göre sana göre diye bir değerlendirme yapılabilir mi? Vb.
Jean-François Lyotard, « Bilgi, bilim değildir, diyor ; özellikle de günümüzdeki biçimiyle. Bu onun meşruluğunu küçültmez, tersine onun sosyo-politik kapsamının epistémolojik kapsamından daha az önemli olmadığını ortaya koymak demektir ». (2)
Böylece ekonomi politiğin ‘bilim’ değil bir ‘bilgi’ dalı olduğu ‘aşaması’na geliniyor.
Zaten, o nedenle değil mi ki, elini sallasan ‘ekonomist’e değiyor.
Böyle olunca da, sözgelimi, planlama iyidir ama bize uymaz; ya da uygulanan ekonomi politikaları iyi ama, hep kötü sonuçlar veriyor denilebilmektedir.
Sorunun temelinde ise, ekonomik olguların devinimini ‘çevrim’ler yerine ‘katı istatistik’ verilerle açıklamaya çalışmak yatıyor.
Nitekim 1930-1970 döneminde, istatisksel yöntemlerde ikinci bir ‘teknik’ sıçrama gerçekleşiyor, ve bu dönemin tam ortasında, Amerika’da ‘kuramsız ölçme’ye dayanan bir ‘tutum’ belirleniyor.
Cibernetik, enformatik derken, ekonomik denilen olgular bir dizi ‘kuru rakam’, ‘boyalı grafik’, ‘renkli şekil’, ya da ‘ekonomik podyum’un ‘güzel modelleri’yle, sözde, açıklanmaya ve onlara dayanılarak ‘kestirimler’ yapılmaya çalışılıyor.
Böylece, her gün televizyonlarda ‘indi mi kalktı mı?’ ya da ‘ne kadar indi nasıl kalkacak?’ biçimindeki ‘ derin bilgi’sel açıklamalar aşamasına gelinmiş oluyor.
Plan mı Pilav mı?
Gençler ve unutmuş olanlara anımsatmakta yarar var.
Süleyman Demirel’e beş yıllık kalkınma planları ile ilgili gecikmenin nedeni sorulduğunda, ‘-Plan mı pilav mı?’ diye yanıt vererek, güya milletin karnını, pasta bulunmadığı için olsa gerek, pilavla doyurmanın daha önemli olduğunu ve bunun için de ‘plan’a gerek olmadığını ‘demirelce’ yanıtlamıştı.
Kuşkusuz uygulanan ‘ekonomi politikaları’nın, milleti ‘pilav’dan da yoksun bırakarak ‘kuru soğan’a muhtaç edeceği aşamaya böylece gelinmiş oldu.
Son dönemlerde dikilen gökdelenleri gösterecek olanların, pek yakında, önce kendilerinin kuru soğana muhtaç olacaklarının ‘istatistik’ verileri olmasa da ‘kuram’ı var, işte burada tam da bu konuyu açıklamaya çalışacağız.
Plan ve sosyalizm
Öncelikle plandan korkup pilava kaşık çalanların bilmesi gereken bir şey var: O dan ‘planlı ekonomi’nin, kapitalist sistemin bir ‘ürünü’ olduğudur.
Kısaca anımsatılacak olursa, Birinci Dünya Savaşı’na giden günlerde ve savaş boyunca, başta ABD olmak üzere hemen hemen tüm ‘kapitalist devletler’, sadece ve yalnız kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkeler de denilebilir, ekonomilerinin giderek ve ‘kendiliğinden’ planlı ekonomiye geçtiğini gördüler.
Kuşkusuz ‘planlama anlayışı’, (notion’u diyelim çünkü henüz kavram sallaştırılmamış idi) Fransız Devrim’inin ‘devrim günlerinde’, fiyatlara bir ‘maximum’ konulmasıyla başlamıştı (3).
Ancak yüzyıllık ‘kuramsal’ tartışmaların yapmadığını, ‘savaş ekonomisi’ yapmayı başardı.
Ve bu ‘deneyim’, 1929 Bunalımıyla birlikte, kapitalist ülkelerde yeniden gündeme geldi ve böylece ‘karma ekonomi’ denilen bir ‘biçim’ aldı.
Ne var ki, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulduğu günden itibaren salt ekonmiyi değil ama aynı zamanda toplumu da ‘planlama’yı tasarlamaktaydı.
İşte, Sovyetler Birliği’ndeki ‘planlama deneyimi’, bu kez çok daha derin bir ‘ekonomi politikte yöntem’ sorununu gündeme getirdi.
Öyle ki, bu ‘yöntem sorunu’, ‘reel sosyalizm’ de denilen bir ‘toplumsal sistem’in kimi başarılarının yanısıra beklenmedik ‘çöküş’üne de yol açtı.
Demek ki, genel olarak bilimde ve ekonomi politik ‘özel’inde ‘yöntem sorunu’ sıradan bir ‘bilgi’nin ötesinde, ‘bilimin ta kendisi’ olmaktadır.
İnsanî yaşamın bir zorunluluğu.
Kuşkusuz insanî bir ‘düzen’de yaşanılmak istenirse..
O nedenle, bir sonraki yazıda bu konuyu açmayı sürdüreceğiz.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
________________
(1) Henri GUITTON, l'Objet de l'économie politique, Paris, Librairie Marcel Rivière et Cie, 1951, p. 80
(2) Jean-François Lyotard, La Condition postmoderne, 1979’dan aktaran Amanar Akhabbar, De la « planification sans théorie » à la « mesure sans théorie », 1920-1949
(3) Bkz F. Le Botry, « Le ‘Maximum’ sous la Révolution »I-XIII, l’Humanité, 5 Temmuz-4 Ekim 1915 arasındaki yazı dizisi