BAKIŞ/GÖRÜŞ/GÖRÜNÜŞ (VI)
Dostoyevski ve Danilevski
Napolyon Bonapart’ın ‘İmparatorluğu’ da yıkılınca, Avrupa’da bir ‘çöküş dönemi’ başlayacaktır.
Alexandre Herzen (1812-1870) gibi Fiodor Dostoyevski (1821-1881) de Batı yanlısı bir aydındır, ama Danielvski’den müthiş etkilenecektir. Herzen, artık “Çağdaş Avrupa’nın yaratıcı gücü tükenmiştir” diye yazacaktır.
Tam da bu nedenle olsa gerek, 1840’lı yıllara gelindiğinde ‘Sosyalizm/ komünizm’ düşünce akımı canlanacaktır. Ancak burada, biz daha çok Rusçuluk ya da Slavcılık düşüncenin gelişiminden sözedeceğiz.
Ivan Kireïevski (1806-1856) « Avrupa Birliği’nin organik bir yapı olarak bütünleşmesi için, politik ve düşünsel (entellektüel) olarak baskın bir halkın diğerleri üzerinde bir egemenlik kurması gerekir » diyecektir. Tarih boyunca böyle olmuştur; bir Devlet, bir Başkent, önde gelen halkların (civilisés) kanlarının gidip-geldiği ve yaratacı enerjiye dönüştüğü bir yürek olması gerekmiştir.
Sanki Ibn Haldun konuşmaktadır.
Ancak İbn Haldun’dan beşyüz yıl sonra, özellikle bugün tümünün adlarını bildiğimiz düşün adamlarının Avrupa’nın kimi kentlerinde ‘düşünce kulüpleri’ (çevre-cercle) oluşturdukları ve çoğunun ‘Devlet Üniversiteleri’nden daha yaratıcı olduklarını biliyoruz.
Demek ki, çürüyen doğrudan ‘Devlet’in kendisi olmaktadır.
Ve dolayısıyla bir an önce ‘yıkılması’ tasarlanacaktır.
Ancak Kireïevski “Herbir Avrupa halkının yazgısı doğmakta olan Avrupamerkezciliğin niteliğine uygun olarak diğerlerinin yazgısına bağlıdır” diyecek ve ekleyecektir “ama Rusya’nın yazgısı doğrudan kendi varlığına bağlıdır”.
Böylece Doğu’da doğmakta olan panslavizm akımının ‘yayılmacı’ (expansionniste) olmaktan çok, ‘kendi içine kapanan’ (isolationniste) bir nitelik taşıdığına dikkat çekmiş olacaktır.
Ne var ki, Rusya’ya da ‘evrensel bir görev’ (mission) düşmektedir.
İşte Avrupacı olmasına karşın, Dostoyevski, Batı’nın bu ‘moral’ ve ‘etik çöküşü’ne yanıt arayacaktır.
Danilevski’nin ‘politik’ ve ‘sistematik’ görüşlerine katılmakla birlikte, Dostoyevski’nin daha çok ‘dinsel’ ve ‘kültürel’ bir çıkışı olacaktır.
Madem ki, Batı uygarlığı çökmektedir ve ışık Doğu’dadır; peki ama Rusya bunu nasıl yapacaktır?
Kaldı ki, Rusya’ya yapılan ‘Batı aşısı’, II. Alexandre (1818-1881) döneminde ve özellikle de, Kırım Savaşı ertesinde, gerek köleliğin kaldırılması ve gerekse yeni yerel yönetimlerin kurulması (zemstovs) biçiminde olmamış mıdır?
İlginç bir parallellik biçiminde, Osmanlı’da da, benzer ‘reformlar’ yapılmamış mıdır?
1856 Hattı Hümayun’uyla Abdulmecit’in uygulamaya koyduğu reformalar arasında; toprak mülkiyeti (1858), yeni Ceza yasası (1860), Padişahlığın yeni yönetim organizasyonu (1862) ve Vilayet yasası (1864) yeralmamış mıdır?
Çok daha ilginci, yasayla Osmanlıcılık (ottomanisation) resmen ilan edilmemiş midir(1869) ?
Düşünsel planda, gerek Slavcılık ve gerekse Osmanlıcılık’ın, en azından ortya çıkış dönemlerinde ‘fetih’ (conquête) amacı taşımadıklkarı söylenebilir.
Ne var ki, özellikle Danilevski’nin ‘fetih’ anlayışı üzerinde durmak gerekecektir.
Danilevski’ye göre, ‘fetih’ bir Slav geleneği olmadığı gbi, sözkonusu olsa bile, Batılı anlamdaki gibi ‘şiddet’e başvurmamaktadır.
Oysa, ‘şiddet’, Romano-cermen geleneğinin bir ‘niteliği’dir.
Gerçekte, Avrupa ile Rusya (daha çok Slav dünyası) arasında herhangi bir ‘doğal sınır’ bulunmamaktadır.
Sorunlu bölgelere gelince, bunlar sekiz alt-bölge olarak sıralansa da: 1869 yılı itibariyle, Polonya’nın Szczecin limanından güney’e doğru, Prag-Trieste hattının doğusu ile; Romanya’nın Konstanza Limanından güneye doğru Varna-Marmaris hattının batısı Rusya’ya bırakıldığında sorun çıkmayacaktır.
Her ne kadar, Danilevski’nin ‘çok saf’ olduğu ileri sürülebilirse de, öz olarak anlatmak istediği Szczecin-Prag-Trieste hattının Batı’sında kalan bölge, yani Avrupa ile Doğusunda kalıp Vladivostok’a kadar uzanan bölge ya da Asya, farklı iki “tarihsel-kültürel tip” oluşturmaktadırlar (types historico-culturels).
Ne ki, salt ‘iki tip’ de yoktur.
Danilevski’ye göre belli başlı ‘tarihsel-kültürel tip’ler 1° Mısır, 2° Çin, 3° Asur-Babilon-Fenike (Kaldeen ya da eski semitik), 4° Hint, 5° İran, 6° Yahudi, 7° Grek, 8° Romen, 9° Yeni semitik ya da Arap ve 10° Romano-cermen ya da Européen olarak sayılabilirler (1).
O arada gelişmesi kesintiye uğra(tıl)mış Meksika ve Peru tarihsel-kültürel ‘tip’leri olduğu gibi, 1° Hun, 2° Moğol ve 3° Türk tarihsel-kültürel ‘tip’leri de vardır, ki bu sonuncular ‘negatif’ niteliklidirler.
Ayrıca Finliler’de olduğu gibi, başka kültürel organizmaların oluşumuna yolaçan ‘etnik öz’ (matière ethnique) taşıyan halkların yanısıra, genç yaşta özerklik ve özelliklerini kaybederek yokolan halklardan da sözedilebilir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1) Nikolaï Y. Danilevski, La Russie et l’Europe ((La Russie et l’Europe. Coup d’œil sur les rapports politiques entre le monde slave et le monde germano-roman. IVme Édition (russe). St. Pétersbourg, 1889. Özetleyerek yayınlayan J. J. SKUPIEWSKI, La Doctrine Panslaviste d’après N.J.Danilewsky, Texte établi par la Bibliothèque russe et slave ; déposé sur le site de la Bibliothèque.