BAKIŞ/GÖRÜŞ/GÖRÜNÜŞ (XI)
Üretim ve yenidenüretim
‘Üretim ekonomistleri’nin dikkate almadıkları bir konu da ‘yeniden üretim’ olabilir.
Çünkü bu kavram, daha çok Marksist olup, tatlısu ekonomistlerini ürkütür.
Osya, kendileri marksist olmasalar da, ekonomi politiği bir ‘bilim’ olarak ele alan ekonomistlerin başta ‘sermaye’ olmak üzere sermayenin ‘yeniden üretimi’ni görmezden gelmeleri sözkonusu değildir.
Dahası Osmanlı bile ‘fenn-i servet’ diyerek ekonomi politiğin özünü yakalamış bulunmaktadır.
O arada, Wassily Leontief (1905-1999) 1928 yılında Ladislaus Bortkiewicz (1868-1931) yönetiminde doktorasını vererek Berlin’de Sombart’ın asistanı olacaktır.
Üç yıl kadar Adolf Löve (1893-1995)’ün yönettiği Dünya Ekonomisi Enstitusü’nde arz ve talep üzerine ekonometrik araştırmalar yapacaktır.
1931 yılında New York’a gittiğinde ise kendisini Simon Kuznets (1901-1885) karşılayacaktır.
Başta Bortkiewicz olmak üzere, Adolf Löve, Sombart ve Kuznets’ler, gerek ‘ulusal ekonomi’ gerekse ‘üretim/yeniden üretim’ ve ‘planlama’ gibi ‘ekonomi politiğin bir ‘bilim’ olduğunun bilincinde olan bilim adamları ‘marksist yeniden-üretim şeması’nı temel olarak almışlardır.
Örneğin Bortkiewicz marksist yeniden-üretim şemasında ‘kâr oranları’ ile ‘göreli fiyatlar’ arasında bir ‘dönüşüm sorunu’ olmadığını, çünkü hesaplamalar eşzamanlı olarak değil ama geometrideki ‘kesen’ (séquent) biçiminde ele alınırsa sorunun kalmayacağını ortaya koymuştur.
Simon Kuznets ise ‘Ulusal Muhasebe’ın babası sayılıp, bugün önemli bir ‘ekonomik gösterge’ olan PIB (Ulusal Brüt Üretim- Gayri Safi Millî Hasıla) terimini bulmuştur (1930).
Adolf Löve’e gelince Weimar Cumhuriyeti döneminde, Alman Ulusal Ekonomi’sinin ‘kurulması’nda başrolü oynamıştır.
Kaldı ki, ‘ulusal Ekonomi’ denilen ‘şey’ de, işte tam bu dönemde, yani ’29 Büyük Bunalım’ döneminde bulunmuştur.
‘Ulusal Ekonomi’ denilir de ‘planlama’dan sözedilmez mi?
Ve hatta ‘Plansız bir Ulusal Ekonomi’yi düşünmek, abesle iştigal değil de nedir?
Gelin görün ki, bugün ileri geri ‘Millî’ diye sözü edilen ‘ekonomi’nin ‘millî’liği şöyle dursun ‘mil’i bile yoktur.
Başbakanlığı işgal eden Binali Yıldırım’ın ‘son ekonomi paketi’, geçerken söyleyelim, ‘mil’siz bir ‘ekonomi’ sözkonusu olduğu için, ne ‘üretim ekonomisi’ olabilir ve ne de ‘ulusal’ olabilir.
Onlar hâlâ, üç-beş ‘işadamı’ (ne demekse?)nın biraraya gelerek ‘üretimi’ artırmasını beklemekteler.
Tek sözcükle ‘bilimdışı’ bir tutumdur. Akıldışı..
Oysa yukarıda adları anılan ekonomistler, 1960’lı yıllarda gerek Paul Swezy (1910-2004)’nin Kapitalist Gelişme Kuramı (Theory of Capitalist Development) ve gerekse Paul Baran (1898-1983)’ın Temel Mallar Anlamında Mal Üretimi: Ekonomik Kuramın Eleştirisine Giriş (Production of Commodities by Means of Commodities: Prelude to a critique of economic theory) başlıklı çalışmalarına esin kaynağı olmuşlardır.
Çok daha önemlisi, bu ekonomist düşünürler, plan ve istatistik birliğinden hareket ederek ekonominin ‘çevrimsel devinimi’ni dikkate almışlardır.
Ve hemen hemen tümü ‘Nobel’lidirler.
Sovyet Planlaması
Sovyet Planlaması, en azından başlangıçta, Avrupa’nın ‘politika’, ‘bilim’ ve ‘epistemoliji’sinin etkisi altındadır.
Böyle olunca da, ‘plan’ bir başına sorun çözücü bir ‘araç’ olmayabilmektedir.
Kaldı ki, ‘plan’ sadece bir ‘ ekonomi politikası aracı’ mıdır?
İşte Leontief’in katkısı, ‘plan’ı salt bir ‘teknik araç’ olarak değil, ama hem politik ve hem de epistemolojik bir ‘sorunsal’ olarak ele almasıdır.
Eşzamanlı istatistikler aracılığıyla ekonomi politikalarına yön verecek bir ‘model’ kurulması ve oradan ‘ekonomik yasa’ların keşfi.
Böylece istatistiklerin ayakları yere bastırılmakta bilimin ilerlemesi yolunda bir ‘araç’ olarak kullanılabilmektedirler.
NEP döneminde, İş ve Savunma Konseyi (STO) belli bir ‘plan’ geliştirmekte ve özellikle de ‘iç savaş’ ortamında ‘ordu’ ve ‘merkez komite’ arasında bir ‘aracı’ rolü üstlenmektedir.
Dolayısıyla, öncelikle belli bir ‘norm’, yani ‘olması düşünülen’i ‘plan’lamaktadır.
Örneğin STO, dış açıkların kapatılması ve ekonominin finansmanı için ya buğday ve altın dışsatımı yoluyla elde edilecek ‘döviz’i artırmak ya da Merkez Bankası rezervlerini kullanmak durumundadır.
Ancak dışarıya satılan buğday, umulan dövizi sağlayamamanın ötesinde, içeride ‘geçim sıkıntısı’na yolaçmaktadır.
STO’nun başka önerileri de, ekonomik konularda yetkili bağımsız organların bağımsızlığını da zedelemektedir.
Lenin’in savaş sonu ve iç savaş ortamında, ‘ekonominin toplumsallaştırılması’nı erteleyerek ekonomik kararları ‘piyasa’nın insafına terketmek zorunda kaldığı NEP dönemi, ‘ekonomok kalkınma’ sorununu da gündemden düşürmüş oldu.
Stalin ise STO’yu Politbüro’nun tam denetimine alarak, bağımsız ekonomik birimleri başlangıçtaki işlevlerinden uzaklaştıracak ve GOSPLAN’la (1937) STO tamamen ortadan kalkacaktır.
Oysa STO, başlangıçta Sovyet planlamasının uyum merkezi olarak tasarlanmıştı. Ancak Sovyet yönetimi ve politik aygıtın olağanüstü ‘politikleşmesi’ (Politikadan uzaklaşıp tamamen aygıtlaşması da denilebilir) ekonomik kararlarda ‘nesnelleşme’yi engellemiş oldu.
Böylece, ‘piyasa’ burjuva ekonomistlerince yüceltilen (onur ve) ‘orun’unu pekiştirmiş oldu.
İşte ‘plan’ ve ‘piyasa’ arasındaki yarışı, sovyet deneyimi aracalığıyla, piyasa yeniden kazanmış oldu.
Bu yarışın daha sonraki aşamalarını da, bir sonraki yazımızda ele alalım.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem