BAKIŞ-GÖRÜŞ-GÖRÜNÜŞ (XV)
Viyana Çevresi’nin ‘yöntem sorunları’
Viyana Çevresi, her ne kadar 1920’lerden itibaren bir ‘Çevre’ oluşturmuş ise de, yöntem anlayışları Gustav Schmoller (1838-1917) ile Carl Menger (1840-1921) arasında 1870-80’lerdeki ‘yöntem tartışmaları’ (Methodenstreit)na dayandırılabilir.
Bu yöntem tartışmasının sonuçları aşağıdaki tablodan izlenebilir:
Gustav Schmoller Carl Menger
Ekonomi Nasyonal Pür
(tarihsel/toplumsal, kültürel) (İzole, özerk)
Usavurma Tümevarım-tümdengelim Tümdengelim-Tümevarım
Yöntembilim Tarihsel-istatistiksel Psikojik-davranışsal
Bilim Disiplinlerarası Uzmanlaşma
Amaç Pratiko-normatif Eksiksiz kuramlaştırma
(Ekonomi Politik) (Ekonomi Bilimi)
Yasa Gelişme yasaları Kesin yasalar
(Görgül yasalar) (Doğa yasaları)
Epistemoloji Ampirizm Rasyonalizm
Tarihselcilik Aksiyomatik öncellik
Görecelilik Evrenselcilik
Nominalizm Realizm
Ontoloji Holizm ve realizm Bireycililk ve özcülük
Tablodan izleneceği üzere, yöntem tartışması salt ‘ekonomi politik’in nesnesi ve yöntemi olmaktan çok daha derinde, tarihsel/toplumsal ve kültürel bir ‘yöntembilim’ getirmektedir.
Ve kuşku yok ki, günümüz ‘ekonomist’leri, ayırdında olmadan, Mengergil yöntembilimce büyülenmişlerdir.
Hele ‘Ulusal ekonomi’ üzerine konuştuklarında, hiçbirinin ama hiçbirinin ‘ulusal’ teriminin ‘u’sunu kavramadıkları söylenebilir.
‘Ekonomik olguları’ özerk birer ‘gerçeklik kategorisi’ olarak ele almaktadırlar ki, herbiri salt birer ‘mantıksal terim’ olmaktan öteye gitmemektedir.
Bu biçimiyle de, ‘ekonomi bilimi’, ‘pür kapitalizm’in ‘bilimi’ olmayı hakkıyla yerine getirmektedir.
O arada, kim ki ‘ulusal ekonomi’den dem vurmaktadır, sadece ve yalnızca kapitalist ekonomiden söz etmektedir denilebilir.
Viyana Çevresi’nin Katkısı
Ne var ki, Viyana Çevresi’nin ‘Ekonomik Çevrimler’ konusundaki katkılarını yadsımamak gerekmektedir.
Viyana Konjontür Enstitüsü’nde Hayek ve Oskar Morgenstern’in, 1930’lu yıllarda, gerek ‘aşırı yatırım’ (surinvestissement) ve gerekse ‘istifcilik’ (spekülasyon) ve ‘kestirim’ (prévsion) konularında yararlı çalışmalar yaptıklarından sözedilebilir.
Kaldı ki, Vilfredo Pareto’nun (1846-1923) başlatmış olduğu ‘sosyalist hesap’ (calcul socialiste) Viyana Çevresi’nce yeniden canlandırılacaktır.
Her şey bir yana, Pareto’nun ‘80/20 yasası’ ya da bir ekonomide (İtalya) nüfusun %20’sinin ‘ulusal zenginliğin’ %80’ni eline geçirme ‘eğilimi’ni taşıdığı, eğrilerle, grafiklerle, tarihsel istatistiksel verilerle ortaya konulmuş bulunmaktadır.
Bu eğilim, bu gelişme, bu ‘yasa’, daha sonraki tarihsel dönemlerde artmış mıdır azalmış mı?
Zırzop ekonomistler, ‘bölüşüm sorunlarını’n ne kadarını incelemeye eğilimlidirler?
Almanya’nın Kiel’i
Alman Ekonomisi’nin Birinci Dünya Savaşı sonuna değin kalbi Kiel’deki Deniz Akademisi (Marineakademie)’nde atıyordu dense yeridir.
1866 yılında temelleri atılan ‘Okul’, 1872 yılında ‘Akademi’ olacaktır.
Ancak Birinci Dünya Savaşı başladığında (1914), Bernhard Harms tarafından Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü kurulacak ve Adolf Löve, Hans Niesser, Jacob Marschak, Wassily Leontief, Nurkse, Lederer, Alfred Kähler, Gerhard Colm ve Fritz Buchard gibi ünlü ekonomistler orada çalışacaklardır.
Bu ekonomistlerin özelliği salt ‘veri’ toplamak değil ama ‘istatistikler’ler ile ‘kuram’ arasında bir köprü kurmaktır.
Nitekim Leontief, “bir olgunun her anlamlı istatistiksel sunumu özgül (spécifique) bir kavramsal araç yani bir kuram gerektirir” diyecektir.
Adolph Löve ise, Weimar Cumhuriyeti’nin ekonomisini biçimlendirdikten sonra 1930 yılında Kiel’deki Akademinin başına geçecektir. Kuşkusuz üç yıl sonra da, Amerika’ya göçecek ve New York’ta Toplumsal Araştırmalar Yeni Okulu (New School for Social Research)’nun vazgeçilmezi olacaktır.
Konumuz açısından önemi nedir diye sorulacak olursa; bu ‘Alman Ekolü’nün, Avusturya Ekolünden farklı olarak, kuramın işlemsel niteliği (caractère opératif de la théorie) yani gözlemlenebilirlik ve ölçülebilirlik’iyle onun soyut niteliği (caractère abstrait) yani biçimsel ve belitsel (axiomatique) mantık’ı arasında zaman zaman çelişkiler çıksa da, her iki özelliğini birarada tutarak ekonomik çevrimlerin görgül sorunlarını çözmeye yönelmiş olmasıdır.
İşte, ileride ayrıntılarını göreceğimiz üzere, Leontief’in ‘ekonomik kuram’a katkıları, Viyana Çevresi’nden sonra Kiel’de Löve’le birlikte çalışmış olmasına da bağlanabilecek ve giderek Alman ve Avusturya ‘plan’larıyla Sovyet ‘planlama’sının belli bir ‘uyum’una yönelecektir.
Ancak amaç, ‘kapitalizmi reforme etme’ planları mı yoksa yoksa ‘sosyalist planlama’ mı olacaktır?
‘Bilim’ hangisini gerektirmektedir?
Yoksa ‘karma ekonomi’ diye bir ‘sistem’ de mi vardır?
Bilim de mi ‘ne şiş yansın ne kebap’ mantığıyla çalışmaktadır?
Demek ki hâlâ yanıt verilecek sorularımız olacaktır.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem