BAKIŞ-GÖRÜŞ-GÖRÜNÜŞ (XVII)
“ Salt ekonomist olan asla iyi bir ekonomist olamaz” J.Stuart Mill
Keynes ve ‘Post’u
Makroekonomik büyüklüklerin keşfîyle, Jean Maynard Keynes’in, ‘ekonomi politik’te bir ‘Devrim’ yaptığı söylenegelmektedir.
Kaldı ki Lawrence Robert Klein (1920-2013)’in kitabının başlığı da Keynezyen Devrim (The Keynesian Revolution, 1946)’dir.
Ancak, çoğu kez olduğu gibi, özellikle akademik araştırma yapanlar Keynes’in ‘Genel Kuram’ını okumadan, ikinci el yorumlardan hareketle bu ‘Devrim’i kutsamışlardır.
Oysa, Dos Santos Ferreira’ya göre Keynes’in ‘Genel Kuram’ı, ‘hem az okunmuş ve hem de iyi okunmamıştır’. Eğer iyi okunacak olursa, hem kötü yazılmış ve hem de anlaşılmaz (obscur) olduğu görülecektir.
Tam da bu nedenle, Keynes’ten sonra, çoğu kez Keynezyen yaklaşıma dayanarak bir dizi ‘Post-Keynezyen’ kuramlar geliştirilmeye çalışılmıştır.
Bu ‘Post-Keynezyen’ çalışmalar, ki çoğu ‘model’ olarak geliştirilmiştir ama bir başına ‘model’ kavramı, burada incelediğimiz konu açısından, yani bakış/görüş ve görünüş açısından tartışılmaya değer.
Yani ‘model’ nedir ?
‘Yapı’ nedir, ‘sistem’ ne?
İşte, günlük yaşantımızda, içeriğini bilmeden kullanılan yüzlerce sözcük ve terim ve kavram arasında ‘yeralan ‘model’, ‘yapı’, ‘yapısal’, ‘sistem’, ‘sistemsel’ benzeri sözcüklerin ‘anlamı’nı, ne yazık ki, başta akademisyenlerimiz bilmemektedirler.
Sadece ülkemizde değil ama, Batı’da geliştirilen ‘Post-Keynezyen’ kuram ya da modeller ise, Keynezyçi ‘Genel Kuram’ın dayandığı ‘kavram’ların çevirisi olmanın ötesine geçememektedirler.
Geçerken, şu kadarını anımsatalım ki, nasıl ki Yunan filozoflarının ‘ekonomik kavramları’, tarımsal aristokrasinin, yükselen tüccar kesimi karşısındaki bakış ve görüşlerine göre geliştirilmiş idiyse; modern zamanların sıradan (vulgaire) akademisyenleri de, gününe göre egemen çıkar gruplarının bakış ve görüşlerini dillendirecek kuram ve modeller geliştirmektedirler.
O arada, gerek matematik ve istatistik ve giderek informatik alanındaki gelişmelere bağlı olarak, ‘araştırma teknikleri’ndeki gelişmeler de, ekonomik ve toplumsal olguların modelleştirme (modélisation)sine ivme katmaktadır.
Hangi modelin nasıl bir temel üzerine kurulduğuna değil, ama sözcüğün tam anlamıyla ‘model’in ‘moda’sına bakılmaktadır. Yeri gelmişken, burada, ‘monad’dan da çok uzak olmadığımız söylenebilecektir.
Kimi anımsatmalar
Doğa bilimlerinde olduğu kadar toplumsal bilimlerde ve özellikle de ekonomi politikte ‘yöntembilimsel’ yer ve işlevi olan ‘yapı’, ‘sistem’ ve ‘model’ kavramlarını ayrıntılarıyla ele almak gerekiyor.
Kuşkusuz bu kavramların sözlük anlamları ve/ ya da Google’daki açıklamalarıyla yetinenlerimiz de olmayacak değildir.
Oysa, bu kavramların içinde yeraldıkları ‘genel kuram’a göre sorgulanmaları gerekmektedir.
Ve, kesine yakın bir öngörüyle, bu kavramları kullananların, sözkonusu sorgulamayı yap(a)madıkları ileri sürülebilecektir.
Örneğin Keynesçi ekonomi için ‘müdahaleci ekonomi’ denilmektedir. Ekonomiye ‘müdahale’yi kim yapacaktır?
Devlet.
O zaman, Devlet’in müdahalesi belli bir ‘plan’a göre yapılacak demektir.
Ama hayır, müdahaleci Keynes, plancı Tinbergen’in çalışmaları için “bir tür istatistiksel simya (alchimie)” diyecek ve bırakalım O da (Tinbergen) “Newton, Boyle ve Locke gibi simyayla uğraşsın” diye ekleyecektir.
Oysa, tam tersine, Keynes’in önerdiği ‘ekonomi politikaları’nın sonuçlarını öngörmek için, ekonomistlerin ayrıca ‘bakla falı’ öğrenmeleri gerekmektedir.
Buna karşın, Keynezyen yaklaşımla ilgisi olmayan Leontief’in ‘Girdi-Çıktı Tablosu’, giderek keynezyen bir ‘model’e dönüşecektir.
Bu ‘temel kavramlar’ın, ana hatlarıyla açıklanmasına geçmeden, Marksist ‘Yapı kavramı’nın, ilk kez Alman Ernst Wagemann (1884-1956) tarafından iş dünyası anlamında ‘ekonomik sistem’ içinde kullanılmış olmasına (1932) karşın, Keynezyen ekonomide ‘yapı’sız hiçbir makroekonomik büyüklük (agrégat) yoktur denilebilir.
Tam da bu nedenle, salt kimî ‘kitabî bilgiler’in özetini yapmak yerine, özellikle de içinde bulunduğumuz ‘geçiş dönemi’nde (1), öneri getirecek olan sözde ekonomistlerimize işbu terim ve kavramları anımsatmak gereği doğmuştur diyelim.
Sistem ve Dil
Bilimsel kavrayış, doğrudan duyumlarla değil ama dilde ‘sistemsel’ biçimlere (forme) dönüştürmekle başlıyor.
Güzel türkçemizdeki ‘dillendirmek’ sözcüğü bu eyleme pek uygun düşmektedir.
Ayrım gözetmeksizin tüm bilimsel ‘nesne’nelerin biçimlerinin ‘duyumsal’ değil ama ‘dilsel’ olduğu söylenebilir (2).
Kuşkusuz bu yaklaşım, özellikle Fransa’da, ileride değineceğimiz, ‘Yapısalcılık’ okulu tarafından en ileri noktalara değin genişletilecektir.
Öyle ki, ‘sistem’ terimi, salt ‘iç denge ve tutarlılık’ özelliğiyle değil ama dilbilimden alınan ‘örnek’ (prototype) ya da ‘model’ özelliğiyle anılacaktır.
Daha başlangıçta, ‘model’, ‘yapı’ ve ‘sistem’ terimlerinin nasıl iç-içe geçtikleri ve hatta biribirlerinden kolayca ayıralamayacağı görülmektedir.
Böylece, ‘ekonomik model/ yapı ve sistem’; ‘politik model/ yapı ve sistem’; ‘toplumsal model/ yapı ve sistem’, ‘finansal model/ yapı ve sistem’, ‘kültürel model/ yapı ve sistem’ ve ilah... düşünülebilecektir.
İşte burada ‘bütünsellik’ (totalité) kavramı kendisini dayatacaktır.
Kuşkusuz ardından ‘açıklık’ ya da ‘kapalılık’ sorunu da gelecektir.
İşte bütün bu ‘soru’ ve ‘sorun’lara, olanağı olduğu ölçüde, değinmeyi sürdüreceğiz.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
_________
(1) Bu ‘Geçiş dönemi’ salt Türkiye’ye özgü değil, ama acunsal (global) ‘geçiş dönemi’dir.
(2) G.G.GRANGER, Pensée formelle et sciences de l'homme, Paris, Aubier (Editions Montaigne), 1960, p.13