BAKIŞ-GÖRÜŞ-GÖRÜNÜŞ (XVIII)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

BAKIŞ-GÖRÜŞ-GÖRÜNÜŞ (XVIII)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzr Ara 25, 2016 2:48

BAKIŞ-GÖRÜŞ-GÖRÜNÜŞ (XVIII)
Dilbilimde Dizge
“Dil, kendine özgü düzenden başkasını tanımayan bir ‘sistem’dir” F. de Saussure
Ferdinand de Saussure’e (1857-1913) göre, her dil (langage)’in kendisine özgü, yalıtık ve vurgulu bir dizgesel özelliği vardır, ki dizgenin genel bir ‘model’ini verir. Bizden önce olup, bizi aşar.
Burada ‘Dil’ (langue) ile ‘sistem’ sözcüklerine yeniden bakmak gerekir (1).
Yine Saussure’e göre, kültür de, başta ‘anadil’ olmak üzere, akrabalık kuralları, ekonomik ilişkiler, bilim, sanat ve din gibi tüm ‘sembolik sistemler’ bütünü olarak tanımlanabilir.
İşte ‘yapısalcılık ideolojisi’, çoğu yerde kaş yapayım derken göz çıkarmakta, günümüzdeki ‘kültüralizm’ ya da ‘çokkültürlülük ideolojisi’ne de dayanak oluşturmaktadır (2).
Madem yapısalcılık ideolojisinden başladık, o zaman önce ‘yapı kavramı’nı (structure) ele alalım.
Yapı Kavramı
Yapı terimi, dilden, akrabalık ilişkilerine; kültürden bilime; sanattan sinirsel ilişkilere değin, çok geniş bir 'uygulama alanı’na sahiptir.
O nedenle de, çağdaş araştırmacılar yapı terimini 1° kavramlaştırma 2° yöntembilimsel araştırma ve 3° nicelikleştirme (ve ölçme) çabasına yönelmişlerdir.
G.G.Granger’e göre, ‘yapı terimi’ henüz bir ‘sorun’ olmaktan çıkmış değildir.
Ancak onu kullanmadığımız ‘alan’ da yok gibidir.
Özellikle ekonomi politikte, Almanca “Weltanschauung” yani bir ‘ekonomik sistemin örgüsü’ (contexture) anlamında kullanılıp, ekonomik sistemin çözümlemesini yapmak için çözümleme-öncesi (préanalytique) bir bakış (vision) sunmaktadır.
Bir ‘tanıma yolu’dur (procédé- işlem, tutum, yol ve yöntem).
Değil mi ki, Türkçemizde, ‘kafa yapısı’ da denilmektedir.
Örnek olsun, ekonomistlerimizin ‘kafa yapısı’ da ‘mermer’e benzetilmektedir.
Merleau-Ponty için ise, yapı bir biçim (forme) olup, entellektüel çözümlemeye dayanak oluşturduğu gibi kendi kendisini de oluşturmaktadır ; bir düşünce (idée)den çok kendisini yeniden organize eden gösteri (spectacle) gibidir.
Tam da bu nedenle, özellikle kafa yapısı ‘mermer’i anıştıran ekonomistler, ‘ekonomik yapıları’ kendi kafa yapıları gibi ‘değişmez’ olarak görebilmektedirler.
Haksız da değildirler.
Nitekim, Lévi-Strauss’çu yapısalcılık anlayışında ‘tarih’ yoktur.
Zaman da, kimi ekonomistlerce ‘tarihsel zamanlar’ ve ‘ekonomik zamanlar’ olarak ayrılacaktır ki, o konuya da değineceğiz.
Kısaca, Alfred Marshall (1842-1924)’a göre, yapı, nesnel bir gerçeklik değil (objet réel) ama ekonomik ve toplumsal gerçekliklerin oluşturdukları nesneleri (objet) inceleme tarzıdır (manière d’étudier).
Hatta ekonomi, bir ‘somut gerçekliğin organik bütünü’ değil, ama o ‘somut gerçekliği araştırma aracı’dır (moyen découvrir).
Demek ki, ‘ekonomimiz şöyle iyi ya da böyle kötü’ demek doğru değildir.
İyi ya da kötü olan, diyelim ‘dış ticaret açığı’nın azalması ya da ‘işsizlerin artmış olması’dır.
İşte, yine A. Marshall’a göre diyelim, ekonomi, işsizliğin nasıl azaltılabileceğini ‘araştırma aracı’dır; kuramdır.
İşsizlerin ne kadar artıp ne kadar azaldığını ‘istatistikçi’ler hesaplayacaktır.
Ekonomik olguların, onlar da her ne ise göreceğiz, yalan yanlış ölçülmüş verilerini, sabahtan akşama yinelemek ise ‘ekonomistlik’ değil, istatistikçilerin borazanlığını yapmaktır.
Ne var ki, ‘her ekonomik yapı’ belli bir ‘ekonomik sistem’e gönderme yapmaktadır.
Ekonomik sistem de, biribirlerine eşzamanlı ve çoklu ilişkilerle bağlı bir dizi ekonomik değişken (variable)’nin oluşturduğu dayanıksız bir bütün (constellation) dür.
Dayanıksız ve değişken.
Tam da bu nedenle, ekonomist olmak kolay değildir.
İstatistikçi masasında oturup, bilgisayarından çıkacak rakamları alarak kümeler, seriler ve trendler çıkaracaktır.
Ama ekonomist, koca bir dünyayı izlemek durumundadır ve onun içinde acaba bir ‘ulusal ekonomi’ de var mıdır diye düşünecektir. Acaba ulusal ekonominin ‘yapısı’ nasıl olacaktır?
Ne var ki, J.Akerman’a göre, olasıdır ki, ekonomist, istatistikçinin çıkardığı trendleri, ‘ekonomik yapı’ olarak almaktadır.
Eğer öyleyse, ekonomist olmaya ne gerek vardır? Zaten istatistikçi o işi gereğince yapmaktadır.
Kaldı ki, J.S. Mill ne diyordu; Salt ekonomist olan asla iyi bir ekonomist olamaz”.
Yapı-Sistemi
Böyle bir terim de mi var denilebilir.
Maurice Godelier’ye göre « sistem, kendi aralarında belli kural (yasa)lara göre bağlı bulunan ‘yapı’lar bütünü ; yapılar da, kendi aralarında belli kural (yasa)lara göre bağlı ‘nesne’ler bütünüdür » (3).
O zaman,
1° Bu sistemin ögelerinin neler olduğu ve o ögelerin belli bir zaman (t) içindeki gelişmesi (eşzamanlı çözümleme) ve
2° Sistem varolduğu sürece (dia), kendisini oluşturan ögelerin nasıl oluştukları ve nasıl evrildikleri (diakronik çözümleme yani hem sistemin türüm (genèse) ve hem de evriminin çözümlemesi) incelenecektir.
Demek ki, ekonomist hem yapı ve hem de onun oluşturduğu sistemi, hem eşzamanlı ve hem de dönemsel (tarihsel) olarak ele almak zorundadır.
Ancak bu, ‘Banka sistemi’, AVM sistemi gibi ‘sistem’lerin dışında ve çok ötesinde, Michel Beaud’nun deyişiyle ‘ulusal/uluslararası sıradüzenli sistemin’ bir çözümlemesi olacak, hem de sıradan ‘statik ve dinamik’ çözümlemelerle geçiştirilemesine olanak vermeyecektir.
Sistemin devinimi, demek ki, salt mantıksal olarak kavranamayacak bir oluşum (Hegel) olarak ele alınacaktır.
Ve yine, hem yapı ve hem de sistemin yasaları ‘olgudan yasaya’ gidilerek araştırılacaktır.
Son olarak, sözkonusu ilişkiler, en yalınından en karmaşığına, sıradan neden-sonuç ilişkileri biçiminde değil, ama ‘karşılıklı bağımlılık’ ilişkileri olarak düşünülecektir.
Çünkü, belli bir dönem içinde, kimi sonuçlar yeni gelişmelerin ‘nedeni’ne dönüşebilecektir.
İşte ‘ekonomi’nin nasıl bulutsu (nébuleux) bir yapıya sahip olduğu ve tam da bu nedenle ‘ekonomi politik’in astronomi gibi bir ‘bilim dalı’ olduğu ileri sürülmektedir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
____________
(1) Ne yazık ki, Türkiye’de ‘dil’ (langue) ile ‘anadil’ (langage) arasındaki ayırım bilinmemekte, birbirleri yerine kullanılagelmektedir. Kürtçe’nin bir ‘dil’ (langue) değil, bir ‘ifade biçimi’ (langage) olduğunu yazdığım zaman yer yerinden oynamıştı. Bu, hiç de Kürtçe’yi küçümsediğim anlamına gelmiyordu oysa. Kaldı ki ne haddime.. Ancak, dilbilime göre Kürtçe bir ‘dil’ değildir. Dizgesi de vardır güzelliği de.. Kürtçülükten önce vardı ve sonra da varolabilir ; ancak beni aştığı gibi onları da aşmaktadır. O nedenle ona ‘Ananın dili’ anlamında ‘Anadil’ demek yerinde bir deyiştir. Ne var ki, illa ‘anadilde eğitim’ diye tutturanlar ne ‘Anadil’in ne demek olduğunu biliyorlar ve ne de eğitimin.. Konuyu ‘İnsan Hakları’na bağlamak ise, ‘hukuk’tan anlamamanın ifade biçimi oluyor.
(2) Henri LEFEBRE, L'idéologie structuraliste, Editions Anthropos, Paris, 1971, p.64.
(3) Maurice GODELIER, Rationalité et irrationalité en économie, tome II, Paris, Maspero, 1980, p.141
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1627
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x