BAKIŞ-GÖRÜŞ-GÖRÜNÜŞ (XXII)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

BAKIŞ-GÖRÜŞ-GÖRÜNÜŞ (XXII)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Ara 28, 2016 21:35

BAKIŞ-GÖRÜŞ-GÖRÜNÜŞ (XXII)
DALYA
Bu yazı Toplumsal Bilinci Koruma ve Geliştirme Çatısı (TOGEÇ)’ndaki yazılarımın binincisi (1000). Artık ‘dalya’ mı denir, onuncu dalya mı bilemem. Bu yazılardaki ‘maddi hatalar’ dışında kalan tüm savlar geçerliliğini koruyor.
Bundan sonraki yazılarla da ‘geliştirme’yi umuyorum.
‘Ulusal’ ve ‘toplumsal’ bilincimizi geliştirmeye ‘dehşetli ihtiyaç’ duyacağımız yeni bir yıla girerken, tüm tanıdık ve dostlara selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
**
Lev Nikolaïevitch Goumilev (1912-1992), 1938-56 yılları arasında Sovyet Rejimi tarafından Goulag’a sürülmüş ünlü bir etnolog ve tarihçidir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu’ya çağrılmış ve savaştaki başarıları dolayısıyla ‘Vatan Savaşı’ madalyasıyla ödüllendirilmiştir.
İlginç olan, neden kampa sürüldüğü sorusuna “Kim yaptı bunu? Hayır iktidar değil, iktidarın bunda payı yok. Bunu yapanlar ‘bilim adamı’ diye adlandırılanlardır. Üniversitede olanlar, bilimsel enstitülerde ve basında olanlardır” demiştir.
Ve yine çok ilginç bir biçimde, Türkiye’de Ergenekon, Balyoz vb davalarında haksız yere yıllarca hapis yatanlar, çıktıklarında “İktidarın günahı yok, Devletimiz istedi yattık” biçiminde yanıtlar vermişlerdi.
Her ne kadar, bu satırların yazarı için, bu işin ‘hikmet’i hâlâ çözülememişse de, belki Gumilev’in görüşleri incelenirken, kimi ipuçları bulanabilicektir diyelim.
Gumilev, başlangıçta Mogol İmparatorluğu döneminde Orta-Asya Türkleri diyelim, Türkik halkların tarihini incelemiştir.
Hun Halkının Tarihi, Hazar Denizi Etrafında Binyıl, Kara Efsane, Eski Tibet vb.
Ancak kuramsal tezlerini 1980’li yıllarda Etnojenez ve Biyosfer (Ètnogenez i biosfera zemli) başlıklı çalışmasında ileri sürmüştür.
Burada bizi ilgilendiren yönü ise, Gumilev’in ‘Avrasyacılık’ düşünce akımı içindeki yeridir.
Tarih Felsefesi
Lev Gumilev’e göre, tarihin kendine özgü ‘yasa’ları vardır ve doğrusal (linéer) değildir.
Tarihçi, doğa bilimlerinde olduğu gibi, tarihin yasalarını bulabilirse (keşif), geleceği de öngörebilir.
“Kültür tarihi belli olaylar (faits) zinciri gibi sunulamaz. Sözkonusu olan süreçtir (processus). O halde onun gelişmesini yansıtacak yasaları da vardır”.
Bilimsel çaba işte bu yasaları keşfetmeye yönelik olmalıdır.
“İnsan, isteyerek yapamayacağı gibi ayırdında olmasa da tarih yapamaz, o sadece hükmedemeyeceği büyüklükteki bir çarkın küçük bir dişlisi konumundadır” (1).
Kronolojik olmayan bir tarih düşünülemez ancak o kendiliğinden (spontanement) spiraldir; çevrimsel (cyclique) ve doğrusal (linéer)’ın birlikte varoldukları (symbiose) bir spiral.
“Çevrimsel zamanlardan doğrusal zamana geçiş, ilkellikten tarihe geçiştir” (2).
Burada, Lev Gumilev’in öncül Avrasyacılardan ayrıldığını görüyoruz. Çünkü gerek Danilevski ve gerekse K. Leontiev için her tarihsel-kültürel tipin kendilerine özgü bir zamansallıkları vardı.
Öte yandan, Gumilev için, tarihin ‘nasıl’ devindiği değil ama ‘niçin’ devindiği önemlidir. Ve eğer tarihsel yasalar keşfedilecek olursa, geleceği kestirmek de mümkün olacağı için, Devlet’in eline neyi nasıl yapacağına ilişkin önemli bir kolaylık geçmiş olacaktır.
Görüldüğü üzere Gumilev’in tarih felsefesi Batı anlamında bir tarih felsefeciliği değil, deyim yerindeyse yeni bir ‘tarih felsefeciliği’dir.
Çünkü, ona göre, felsefeyi yapan tarihçi olmayıp tarihçiye aşkındır; onu yapan ya Doğa ya da Tanrı’dır.
“Doğrudan kaynak vermeyi kabul etmem diyor Gumilev. O kaynaklardan elde ettiklerimi sunmakla sınırlıyorum kendimi. Böylece kendine özgü mantığı olan olaylar zinciri oluşuyor. Jeologa, astronoma, zoologa, genetikçiye ve aklınıza gelen tüm doğa bilimcilerine bakınız; hiçbiri olaylar zincirini anlatmaya kalkmaz ama gözlemlerine dayanarak olgular arasında bir ilişki kurarlar. İşte benim tarihe uyguladığım yöntem de budur. Olaylara insancıl değil ama bir doğacı gibi yaklaşırım” (3).
Tam da benim gibi diyecek oluyorum, ama ayıp olur diye demiyorum!
Gerçekten de, doktora gittiğiniz zaman size kara kaplı kitabı açıp hastalıkları ve nedenlerini anlatmaz; siz şu tip bir hastasınız der, değil mi ama?
Bana da, kimi arkadaşlarım neden bolca dipnot vermiyorsun diye yakınmadılar değil.
Okuyucuya yararı olmadıkça, dipnotları sıralayacak olsam, belki yazının boyutunu aşacak diye vermiyorum.
Doğa bilimleri/insan bilimleri
Batı’da da toplumsal bilimler ya da insan bilimlerinin doğa bilimleri gibi çalışması gerektiği üzerine görüşler ileri sürülmektedir.
Ancak Gumilev’in doğa bilimlerine yaptığı vurgu, batılıları ‘Doğa bilimlerinin insan bilimleri üzerineki emperyalizmi’ dedirtecek boyutlara varmıştır.
Öyle ki, etnoloji’de de doğa bilimleri yöntemleri uygulanır mı demeyin, Gumilev’e göre uygulanır. Hatta etnoloji hayvan davranışları için de geçerli bir bilimdir (4).

Gumilev için gerçek, şu üç ilkenin birliğinden oluşmaktadır : coğrafî (Landchafi), etnik (Halklar) ve toplumsal-politik (Devlet).
Bunlardan temel olan ilk ikisine doğrudan doğa bilimleri uygulanabilirken, sadece ve yalnızca üçüncüye insan bilimleri uygulanabilir. İnsan bilimleri ilk ikisi arasında sıradan bir ‘aracı’dır.
“Amacımız, diyecektir Gumilev, insanlık tarihini Toprağı, yani etnosferi kaplayan bir örtünün oluşumu gibi anlamaya çalışmaktır”.
Peki ama, Batı’nın ‘politika’yı önceleyen bilimsel yaklaşımına tam cepheden karşı koymak için, ‘ulusalcılık’ ya da Doğu tipi ‘uygarlıkçılık’ yaklaşımını öne çıkaran Gumilev’in, tarih yazarken doğrudan askerî ve politik olgulara başvurmasını nasıl açıklayacağız?
Kaldı ki, günümüz Avrasyacıları gibi ‘topogenèse’ yerine Almanca ‘Landschaft’ sözcüğünü kullanması bile, Alman biyo-coğrafyacılarıyla aynı safa düştüğünü göstermez mi?
Gumilev’in görüşlerinin tümünü burada özetlemek olanaksız.
O zaman gelecek sayımızda, kaldığımız yerden devam edeceğiz demektir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
__________________
(1) Gumilev, Ритмы Евразии. . ., p. 135’ten aktaran Marlène Laurelle, « Les Nikilevic GUMILEV (1912-1992) : Biologisme et eurasisme dans la pensée russe », Revue des etudes slaves, http://www.persee.fr/doc/slave_0080-255 ... _72_1_6650
(2) L. N. Gumilev, Древние тюрки, M, Klyšnikov, Komárov i К., 1993, p. 340’den idem.
(3) Lettre de L. N. Gumilev à P. N. Savickij de fin 1957, fonds P. N. Savickij, Bibliothèque slave, Prague.ibidem
(4) İsmail Hakkı Tonguç’un, “İnsan denilen şu hayvanoğlu hayvan” sözünü Gumilev’den duymuş olup olmadığını merak ederim doğrusu. Ve bu sözün, günümüzde hâlâ ‘çevrimsel zamanlarda kalmış insanlar için’ söylenmiş olmasındaki haklılığı yadsımanın olanağı var mıdır ? Ve onların Darwin’den neden o denli nefret ettikleri... Ve biz ve onlar diye bir ayırım yapmanın neden bilimsel bir yaklaşım olduğu... Ve bugün Türkiye’de ve dünya genelinde...Ve bunların, yedigün yirmidört saat, ‘insanlık dışı yaratıklar’ olduklarını haykırmak.. Ve bunların yeni bir yıla daha girecek olmalarından acı duymak.. gerekmez mi?
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1627
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 11 konuk

x