BAKIŞ /GÖRÜŞ ve GÖRÜNÜŞ (II)

BAKIŞ /GÖRÜŞ ve GÖRÜNÜŞ (II)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzt Kas 21, 2016 0:00

BAKIŞ /GÖRÜŞ ve GÖRÜNÜŞ (II)
Karamsal Görüşler/İyimser Görüşler
Şikago Okulu ekonomistlerinden Thomas Sowell (1930- )’a göre, bile, her ne kadar görüşler, trajik/ kötümser ve ütopik/iyimser olarak ayrılabilirlerse de, tarihsel olarak bunun nedeni XVIII.yüzyıldaki köklü alt-üst oluşlardır.
Çünkü, görüşler öncelikle insana içkin olsalar da, içinde geliştikleri toplumların politik, ekonomik, toplumsal ve bilimsel ‘paradigma’sına göre biçimlenirler. Ne var ki, paradigmalar da, Cambridge’li bilim felsefecisi Thomas Samuel Khun’nun (1922-1996) Bilimsel Devrimlerin Yapısı (La structure des révolutions scientifiques) başlıklı çalışmasında ortaya koyduğu üzere, ancak ‘bilimsel devrimler’le değişmektedirler.
Öyle ‘post’ –most gibi ‘takılarla’ bilimsel olma savındaki sahte-ideolojilerin (pseudo-idéologie) sandıklarının tersine, ‘ideolojiler’ kolay kolay değişmezler. Kolayca değişiklik getirdiği ‘sav’ında olan çalışmalar ise ‘kuram’ ve ‘model’lerdir. (1)
Nitekim John A. Vasquez (1945- ) de, araştırmacıların kültürel ve ideolojik bir matriks içinde çalıştıklarını ve ‘dünya görüşü’ böylece edindiklerini söylemektedir (2).
Sonuçta Henri Bergson’un tarihsel-kültürel öz dediği Weltanschauungen’a gelinmiş olunmaktadır. Yani ‘sezgi’ (intuition) başlangıç olmasına karşın, konuyu aydınlığa çıkaran temeldeki kavram (concept)’dır.
Kuram kurulabilir ama kavram ancak konulabilir (bulunabilir).
İdeolojik-kültürel matriksin ‘kavram’larını uluorta kullanmak ise konuya açıklık getirmekten çok sığ ‘kavram kargaşası’ çıkarmaktan öteye gidememektedir.
Son olarak, Gilles Deleuze- Félix Guattari’nin, Felsefe Nedir başlıklı ortak çalışmalarında (3), araştırmacı ya da bilim adamı diyelim, düşünce üretecek kişinin oluşturduğu ‘sorunsal’ (problématique), son toplamda, kendi kendisine gönderme yapacak (autoréférantiel), yani kendi sorusunu sorduğu anda kendi nesnesini de belirlemiş olacaktır. [il se pose lui-même et pose son objet, en même temps qu’il est créé].
Soru sormasını bilmeyen acemi araştırmacının, herhangi bir yanıt bulamayacağına ilişkin, güzel Türkçemizde, kimi uzsözlerimiz vardır.

Kuram/Yöntem/Strateji
Kuram’ın, tez (hypothèse)ler ve gerçeğe yakın ‘model’ler üretebilecek bir ‘yöntem’e sahip olması gerektiğini biliyoruz. Ve kuramın ‘bilimsel’liğini yönteminin bilimselliğinden aldığını da söyleyebiliriz.
Ne var ki, ne denli ‘bilimsel’ olursa olsun, yöntem de, belli bir ‘bakış’, bir ‘bakış açısı’ ve ‘dünya görüşü’yle içli-dışlıdır.
İşte yöntemin ‘bilimselliği’ ile paradigmanın ‘genelliği’ onları birbirlerine yaklaştırır. O nedenle belli bir paradigma değişik kuramlar içerebilmektedir.
Ne zaman ki, paradigma içindeki kuramlardan biri, paradigmayı değiştirebilecek açıklık ve kesinlik ya da ‘bilimsellik’ ortaya koyar, artık paradigma da da değişmiş olur.
Örnekse, nasıl ki, Bush’larla ‘Yeni Dünya Düzeni’, onca çabaya karşın kurulamadı ise, Putin’le de Avrasyacılık kurulamayabilir. Kaldı ki, Yeni Dünya Düzeni ile ilgili bir dizi ‘kuram’ olduğu gibi Avrasyacılık üzerine de diziyle ‘kuram’ bulunmaktadır.
İşte burada, askerî bir terim olan strateji kavramı devreye girmektedir.
Paradigma değişikliğine yolaçacak, kişiler ya da politika yapıcıların ‘dünya görüşü’, bu dünya görüşüne sahip ‘bilim’ ve ‘düşün’ adamlarının ‘yöntem’, kuram’ ve ‘model’leri belli bir ‘strateji’ye göre konumlanırlar.
Böylece farklı aktörlerden esinlenen ‘stratejiler’ küresel düzlemde biribirleriyle çatışıyor olacaklardır.
Küresel düzeyde ‘Stratejik savaş’ denildiğinde, demek ki, hemen kaç gemi ya da uçağın olduğundan çok, kaç ‘kuram’ ya da ‘model’ var diye sorulmalıdır.
Hangi ‘dünya görüşü’, hangi ‘kültür’ ve hangi ‘ideoloji’..
Nasıl bir ‘bilim’?
Hemen, renksiz olduğu kadar anlamsız olan ‘demokratik’ sözcüğünü ‘kalkan’ olarak kullanarak, ‘birlikte yaşama’, ‘ne şiş yansın ne kebap’ ya da daha net bir biçimde ‘bana dokunmayan yılan’ tutumu takınmak kadar ‘bilim’e saygısızlık olamaz.
Savunulan ‘dünya görüşü’, ‘yöntem’, ‘kuram’, ideoloji’ ve ‘bilim’e güveniliyorsa, bu ‘silahları’ belli bir ‘strateji’ye göre, en etkin biçimde, uygulamaya koymak gerekmektedir.
Aksi halde, ya ‘savunulan’ dünya görüşü ‘sağlam’ değildir, ya da savunan kişinin o konudaki içtenliğinden kuşku duyulması gerekecektir.
Göğüse vurulacak elin altında ‘manda dersinden’ bir yürek ve o yüreğin içinde tüm insanlığı sarabilecek sıcak bir ‘duygu’ olmalıdır.
Gerçek ve Gerçekçilik
Uluslararası ilişkilerdeki ‘politik gerçekçilik’ ile bilim felsefesindeki ‘Bilimsel gerçekçilik’ arasındaki ayırım bilinmeden, yine ileri geri diyeceğim, ‘gerçekçi politikalar’dan sözetmek bir başka anlaşılmazlığa yolaçmaktadır.
Sözgelimi, Uluslar Arasında Savaş ve Barış adlı çalışmasında Raymond Aron, «Günümüzdeki gerçek realizm, diyecekti, diplomatik-stratejik davranış üzerindeki ideolojik etmenin varlığına dayanmaktadır » (4).
Acaba ulusalararası ‘gerçeklik’ sistem kurucuları tarafından ‘kurulmuş’ bir gerçelik midir? (Constructivisme). Yoksa Devlet’ler arasındaki karşılıklı ilişkilerin sonucu olarak mı ‘kurumlaşmış’tır? Eğer bu ikinci durum kabul edilecekse, o zaman devletlerarası ilişkiler ‘pozitif’ olarak ele alınıp ‘bilimsel gerçeklik’ ortaya çıkarılabilecektir.
Bu konuda, Eric Thomas’ın Le Spectre de la métathéorie (5) başlıklı makalesinde kimi ipuçları bulunmaktadır.
Çünkü konu, kuram değil ama ‘meta-kuram’ boyutuyla ele alınmaktadır.
Böylece uluslararası ilişkilere ‘bakış’ın genel bir ‘çerçevesi’ çizilmiş olmaktadır.
O helde , bu konuda geliştirilen ‘görüş’lere yakından bakılabilir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1) Bu konuda benim özellikle http://www.dunya48.com/habip-hamza-erde ... eylembilim başlıklı yazım ile http://www.dunya48.com/habip-hamza-erde ... osyalizm-1, 2, 3 yazılarıma bakılabilir.
(2) John A. Vasquez, The Power of Power Politics. From Classical Realism to Neotraditionalism, Cambridge, New York, Cambridge University Press, 1998.
(3) Gilles Deleuze- Félix Guattari, Qu’est-ce que la philosophie ? Paris, Les Éditions de Minuit, 1991
(4) Raymond Aron, Paix et guerre entre les nations, Paris, Calmann-Lévy, 1962
(5) Eric Thomas, « Alexander Wendt serait-il hanté par ses propres engagements ? Etudes internationales, vol. 36, n°3 septembre 2007 pp:383-403
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1664
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x