BALDIRI ÇIPLAKLAR
Hani ‘enformatik’ çağındayız ya; hani dr Recep’in eli bilgisayarlı gençliği hemen google’a girip ‘çapulcu ne demek?’ diye bakabilir.
Yanıt, ‘işsiz güçsüz, serseri, başı boş, ayak takımından’ olarak çıkacaktır.
“Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan” diye de yazabilir.
Ve örnek olarak da N. F. Kısakürek’ten; “Çapulcuların teklifine boyun eğilmesini asla kabul etmem” tūmcesi okunabilir.
Tam da Dr Recep’in tanımlamak istediği halk kesimi.
Oysa Taksim’de, Gezi Parkı’nda, Kızılayda, Gūndoğdu ya da Tūrkiye’nin eylem yapılan her alanında çapulcudan çok ‘baldırı çıplaklar’ kol gezmekte.
Baldırı çıplaklar ișsiz gūçsūz olabilirler ve gerçekten ișsiz ve gūçsūz bırakılmıșlardır.
Ancak kesinlikle ‘serseri ya da bașı boș’ değildirler.
Dūzene karșıdırlar.
Çūnkū dūzen onları hem ișsiz ve hem de gūçsūz bırakmıștır.
Üstūne ūstlūk, Dr Recep hūkûmetleri onları bir de inanılmaz bir ‘baskı’ altına almıștır.
‘Kendinde’ bir halk kesimi olarak ‘baldırı çıplaklar’ acınası durumda olabilirler.
Ancak ‘kendisi için’ bir kesim olmayagörsūnler!
O zaman tarihin akıșını bile değiștirebilirler.
‘’Fransız Devrimi’ sırasında, bașlangıçta ‘donsuzlar’ diye kūçūmsenmișlerdi.
Aslında ‘don’ları vardı ama aristokların giydiği ve ‘eski rejim’i sembolize eden ‘don’ gibi değil, beyaz zemin ūzerine mavi çizgili bezdendi.
Ne șatosu ve ne yazlığı olmayan, eși ve çocukları ile çatı katlarında yașayan ama hem tarlada ve hem de ișliklerde çalıșmayı becerebilen; o gūnūn koșullarında demirci, ayakkabıcı, duvarcı, hızarcı ya da çatıcılık yapabilen insanlar idiler.
Ancak ‘vatan’ için kanlarını son damlasına kadar verebilecek insanlar idiler.
Yani ne serseri, ne bașıboș ve ne de ‘ayak takımı’ndan değillerdi.
Devrim sırasında ‘temsilî değil’ ama ‘doğrudan demokrasi’yi içeren salt ‘eșitlikçi’ bir Cumhuriyet istediler.
‘Emanet’i kimseye vermek istemiyorlardı yani.
Fransız devriminin ilk yıllarında önemli bir politik etkinlikleri ve katkıları oldu.
‘Gezi Parkı’ eylemcilerinin ‘Fransız donsuzları’ndan geri kalmayacaklarını umabiliriz.
Değil mi ki, iki haftalık ‘mūcadele’lerine Tūrkiye’nin her köșesi ve dūnyanın dört bucağından destek gelmektedir.
Ancak ‘baldırıçıplaklar’ ile ‘lūmpen’leri kesinlikle ayırdetmek gerekmektedir.
Elinde bira șișesi, sevgilisi ile öpūșen bir kesim ‘baldırıçıplak’ grubuna girmez ki..
Bu grubun ne geçim derdi ve ne de ișsiz bırakılmıș ișçi ya da yoksullaștırılmıș köylūnūn derdi ile bir ilgilerinin olduğu söylenebilir mi?
Hūkûmet’in çark edip ‘gelin konușalım’ dediğini varsayalım.
Bu kesimin sözcūleri, ki șimdilerde televizyonlarda boy göstermeye bașlamıșlardır, ne diyeceklerdir?
Bu kesimin istekleri ile Tūrk ulusunun ‘demokratik talepleri’ ne oranda çakıșmaktadır?
Bunların kıvılcım alan ‘Tūrk Devrimi’ni boğmak tehlikesi bile vardır.
Ayağa kalkmıș ‘Tūrk ulusu’nu saygın direnișini ‘Gezi Parkı’ndaki ūç-beș ağaca asmak tehlikesi de denilebilir.
Oysa bu ‘direniș’ onbuçuk yıllık ‘Alaca Karanlık Diktatörlūğū’nū yıkmaya yönelik bir direniștir.
Ne çevreci, ne yeșilci ne de vejeteryan bir ‘hareket’tir.
Bu hareket bilinçli Cumhuriyet yuttașlarının silkinip kendisine gelme hareketidir.
Bir ‘iktidar mūcadelesi’, hūkûmetler devirip hūkûmetler kurma mūcadelesidir.
Temelleri yıkılan Cumhuriyet’i yeniden kurma mūcadelesidir.
Bu ‘devrimci hareketi’in Gezi Parkı’ndaki ağaçlara asılmasına izin verilmemelidir.
Aman dikkat!
Habip Hamza Erdem