BALTA
Türk Ordusu’nda ‘çakı gibi’ komutanlarımız var.
‘Balta gibi’ olanlar da vardır kuşkusuz.
Bu ‘balta’lar, genel olarak ‘Nato kafa’ diye bilinenlerdir.
Oranı nedir, bilemem.
Ancak gönül isterdi ki, ‘bir ağaç gibi tek ve hür’ ve ‘balta girmemiş bir orman gibi’ olalar.
Bu tür değerlendirmelerin ‘sırttakı yumurta küfesi’ ile de ilgisi yoktur.
Her eli kalem tutan başka, yazma ‘sorumluluğu’ taşıyanlar başkadır.
Biz, laf ola beri gele diye yazanlardan değiliz.
Sorumluluğumuz bir bakan ya da bir komutanınkinden hiç de az değildir.
Eleştirirken de ‘aynı sorumluluğu’ taşıdığımızdan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Rus uçağını vuran ‘Balta’dır
Vurulan Rus uçağına ‘vur emri’ni kim vermiştir ?
Angajman kuralının arkasına saklanmasına hiç gerek yok, ‘angaje’ bir komutandır o.
Suriye tarafından vurulan Türk uçağının pilotu Türkiye’nin ‘en iyi pilot’larından biri idi.
Vurulan Rus uçağının pilotu da ‘öyle’ymiş.
‘Gözde pilot’lardan biriymiş ve bölgeyi avucunun içi gibi bilirmiş.
Ve ‘Hiç bir uyarı almadık’ demiş.
Bu son tümce bir ‘ayrıntı’ gibi görülebilir ; ki bizim ‘uzmanlık’ alanımıza girer.
Çünkü ‘ayrıntıyı okuyabilmek’ gözlem yapmanın abc’sidir.
Suriye’nin Türk uçağını vurması da ‘önemli’ bir ‘olay’dı.
Ve ‘yankısı’ olmadı değil.
Ancak o günün koşullarında ‘yüreğimize taş basmak’la yetinebildik.
Ne var ki, bu son olay ‘kör parmağım gözü’ne dedirtecek biçimde olmuştur.
Ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet’ini tüm dünyanın gözü önünde küçük düşürmüştür.
Küçük düşürmenin de ötesinde, ‘Orta-Doğu Diktatörlükleri’nin düzeyine düşürmüştür.
Türkiye-Rusya ilişkilerinde açtığı ‘gedik’ bir yana, Avrupa’da yaşayan Türkleri de ‘sırtlarından bıçaklanmış’ konuma düşürmüştür.
ABD’nin safından terörizmin safına
Türkiye’nin NATO üyesi olması ve AB ‘aday üye’si olması gibi ‘ABD’nin stratejik müttefiki’ olması da biliniyordu.
Ancak ‘İslamî terör’e destek vermesi ‘söylenti’ düzeyinde kalabiliyordu.
Belge, kanıt ve kuruluşlardan sözetmiyorum.
Onların ellerinde ‘kapı gibi’ belgeleri var.
Hani o önemseniyormuş gibi yapılan ve anketlerde ‘denek’ olarak kullanılan ‘halk’ arasındaki ‘izlenim’den sözediyorum.
Fransa’da özellikle de, Bataclan saldırısından sonra, gerçekten ‘olağanüstü’ bir bir ‘hal’ vardı.
Devletin ‘olağanüstü hali’nden de önemlidir bu.
Yeri gelmişken, belirtilmesinde yarar olabilir ; Fransa’da hükumet bu ‘olağanüstü hal’in halk tarafından ‘içselleştirilmesi’ için elinden geleni ardına koymamakta.
Fransa’nın ‘yandaş medyası’, denildiği gibi 7/24 bu konuyu işlemekte.
Fransız bayrağı üretimi ikiye katlanmış durumda ve yarın tüm Fransızların balkonlarını süsleyecek.
Her toplantıda ‘ulusal marş’ marseyyez okunmakta : « Haydi vatan evlatları/ zafer günü gelip dayandı/ Tiranlığın karşısında/ Kızıl bayrak havalandı / Sarıl silaha yurttaş/ oluştur taburları/ ileri ileri/ ki bu katil kanı/ sulasın tarlaları ».
Aşırı sağın ‘tepki’leri tahmin edilebilir.
Öyle ki, Paris bölgesi belediyelerinden Levalois ile Brüksel’in Molenbeek belediyesi’nin ‘Kardeş Belediye’ sözleşmelerinin iptali bile gündemde.
Duygusallık ‘Kartezyen Düşünce’yi aştı aşacak
Yarım yüzyıldır Fransa’ya yerleşmiş, Suriye kökenli bir Fransız’ın ‘Beyaz Emir’ lakabıyla tutuklanmasına değin gidebiliyor polis.
Eremeniler de çalışmalarına ara vermek yerine hızlandırmaktalar.
Valery Boyer ‘inkara ceza yasa önerisi’ni 3 Aralıkta Meclis’e getireceğini yineledi.
İslam her yönüyle ‘mercek altına’ alınmıştı ki; Türkiye’den bir ‘Balta’ Rus uçağını düşürme emri verdi.
Front National’den Avrupa Parlamenteri olan Marie-Christine Arnautu, beklemeden Türkiye’nin ‘AB adaylığının düşmesi’ni istedi.
Avrupa’daki Türklerin ‘laik’ ve ‘cumhuriyetçi’ olan kesimi, her zaman ‘denge’ ögesi olarak görülmekteydi.
‘Rus uçağı’yla birlikte, bu kesim de ‘sırtından bıçaklanmış’ oldu.
Ordu’nun ‘Kemalist kesimi’ dahil.
Bu ‘Balta’nın ‘sapı bizden’ olmasa ‘hain’ diye bile nitelenebilir.
Belki de öyledir.
Rürtbe ve makamı önemli değil.
Habip Hamza Erdem