Balyoz Darbe İse Aksu, Güler Ve Özkök'ü De Tutuklayın
Sözlerime şaşırmayınız, ben anlatayım, siz karar veriniz...
Balyoz Darbe Planı dedikleri, yasal çerçevede, bir EMASYA planıdır. Bu planın uygulamasından birinci derecede dönemin İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, ardından Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, sonrasında ise İstanbul Valisi Muammer Güler sorumludur.
Hukuk kuralıdır: “Yetki devredilebilir ama sorumluluk devredilemez”. O halde yetki devriyle seminer yapan Orgeneral Çetin Doğan ve seminere katılan subaylar suçlu görüldükleri için tutukluysa, bu yetkiyi devreden sorumlu makam sahiplerinin tutuklanması gerekir, hukuk ve adalet bunu ister…
Sözlerime gerçekten şaşırmayınız, bir de ben anlatayım, siz dinleyin ve karar veriniz…
BALYOZ Darbe Planı diye kamuoyuna anlatılan plan, aslında bir EMASYA Planının uygulamasından ibarettir. EMASYA bir yardım planıdır ve açılımı; Emniyet ve Asayiş Yardım Planı’dır. Önce emniyet ve asayişten başlayalım…
Emniyet; Anayasa ile teminat altına alınmış olan kişi hak ve hürriyetlerinin güvenle kullanılabilmesi için alınması gerekli olan tedbirlerdir, polis ve jandarmanın maçlarda, gösterilerde vs. almış olduğu emniyet tedbirleri gibi…
Asayiş; Alınan emniyet tedbirleri sonucu vatandaşın kendini güvende hissetmesi, kişi hak ve özgürlüklerini rahatça ve bir tehlike olmadan kullanabileceğine olan inancıdır. Bir gece vakti, bulunduğunuz yerin bir köşesinde ve bir saatte, eşinizle birlikte güven içinde dolaşabileceğinize inanıyorsanız ve kimsenin sizi rahatsız etmeyeceğini düşünüyorsanız asayiş sağlanmış demektir.
Emniyet ve asayişin sağlanmasından kim sorumludur?
Başta İçişleri Bakanı’dır. Bakınız 3201 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 1. Maddesine; Madde 1 - Memleketin umumi emniyet ve asayiş işlerinden Dahiliye Vekili mesuldür. Dahiliye Vekili bu işleri, kendi kanunları dairesinde hareket eden Emniyet Umum Müdürlüğü ile Umum Jandarma Komutanlığı ve icabında diğer bütün zabıta teşkilatı vasıtası ile ifa ve lüzum halinde İcra Vekilleri Heyeti kararı ile ordu kuvvetlerinden istifade eder.”
Bu demektir ki İçişleri Bakanı yurt genelinde emniyet ve asayişin sağlanmasından birinci derecede sorumlu makamdır. Bakan bu görevini Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla yerine getirir.
Ardından Valiler ve Kaymakamlar gelir. Neden? Çünkü bu sayılan makamlar, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu gereğince yurt genelinde, illerde ve ilçelerde, belde ve köylerde emniyet ve asayişin sağlanmasından birinci derecede sorumlu makamlardır. İşte ilgili kanun maddeleri:
Madde 11 - A) Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür.
Madde 32 - Kaymakam, ilçe sınırları içinde bulunan genel ve özel kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir; Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder. Kanun, tüzük, yönetmelik ve Hükümet kararları hükümlerinin yürütülmesi için emirler verir. Bu teşkilat amir ve memurları kaymakam tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle ödevlidir…”
Buraya kadar konu net ve açık; emniyet ve asayişin sağlanmasından birinci derecede sorumlu makamlar işte bu sivil makamlardır.
Peki, bu sivil ve siyasi makamlar elde mevcut kuvvetleriyle meydana gelen ve gelmesi muhtemel olayları bastıramazsa ne olur?
Yardım ister. Kimden?
Askeri birliklerden yani Garnizon Komutanlıklarından, yani Genel Kurmay Başkanlığı’ndan.
Askeri makamlar bu yardım talebini derhal yerine getirmek zorundadır. Bu bir yardımdır, bu yüzden adı EMASYA’dır yani askeri birliklerin sivil makamlara güvenlik yardımı.
İşte ilgili 5442 Sayılı Kanun maddesi;
Madde 11/D) (Değişik bent: 29/08/1996 - 4178/1 md.) Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri; aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, diğer illerin kolluk kuvvetleriyle bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanmak amacıyla, İçişleri Bakanlığından ve gerekirse Jandarma Genel Komutanlığının veya Kara Kuvvetleri Komutanlığının sınır birlikleri dahil olmak üzere en yakın kara, deniz ve hava birlik komutanlığından mümkün olan en hızlı vasıtalar ile müracaat ederek yardım isterler. Bu durumlarda ihtiyaç duyulan kuvvetlerin İçişleri Bakanlığından veya askeri birliklerden veya her iki makamdan talep edilmesi hususu, yardım talebinde bulunan vali tarafından takdir edilir.
Peki, bu yardım nasıl gelecek, nerede konuşlanacak, emir ve komuta kimde olacak, ikmal ve iaşe nasıl yapılacak, ne kadar süre kalacak gibi hususlar nasıl tespit edilecek? İşte bunun için bir plan yapılması lazım, koordine kurulması lazım, herkesin görev ve yetkisinin ne olduğunu önceden bilmesi lazım. İşte tüm bu hususları açıklayan bir plan yapılır, bu plana Emniyet ve Asayiş Yardım Planı yani EMASYA denir. Bu planın yapılabilmesi için İçişleri Bakanlığı’nın, planı hazırlamakla yetkili makamlara yetki vermesi gerekir. Bu yetki alınacak ki plan hazırlanacaktır.
İşte bizim anlatmaya çalıştığımız da budur! Kamuoyuna önce EMASYA sonra Balyoz diye yansıtılan plan ve protokol bir DARBE PLANI değil, yasal bir görevdir ve açıkladığımız bu noktaya kadar bir darbe marme ile de bir ilgisi yoktur.
İçişleri Bakanlığı ile Genel Kurmay Başkanlığı arasında bir protokol yapılmıştır ve bu protokol İÇİŞLERİ BAKANI ile GENEL KURMAY BAŞKANI arasında imzalanmıştır.
Bu bir kanun gereğidir, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu, işte ilgili maddesi;
Madde 11/ 6) Birden fazla ili içine alan olaylarda ilgili valilerin isteği üzerine aynı veya farklı askeri birlik komutanlarından kuvvet tahsis edilmesi durumunda iller veya kuvvetler arasında işbirliği, koordinasyon, kuvvet kaydırması, emir komuta ilişkileri ve gerekli görülen diğer hususlar yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslara göre yürütülür.
Bu protokol yapılmış ve İçişleri Bakanı, bu konudaki sorumluluğunu Genel Kurmay Başkanlığı’na devretmiştir. Yetki Genel Kurmay’da ama sorumluluk İçişleri Bakanı’ndadır ve bu sorumluluk devredilemez!
Gelelim devamına…
Bu protokol gereği askeri makamlar her il, her ilçe, her belde, her cezaevi için EMASYA Planlarını önceden hazırlar. Hazırlar ve bu planlar Vali ve Kaymakamlar tarafından incelenir, uygun bulunursa onaylanır. Uygun bulunmazsa değiştirilir.
İl ve ilçelerde meydana gelebilecek olayların mahalli güvenlik güçleriyle bastırılamaması halinde ise daha büyük askeri birlikler devreye girer, Tugay gibi, Kolordu gibi, Ordu gibi… Böylesi büyük çaplı birlikler devreye girdiğinde ise koordinasyonun sağlanabilmesi için önceden belirlenmiş “OLASI TEHDİTLER” dikkate alınarak seminerler yani toplantılar yapılır.
İŞTE BÜTÜN MESELE BUDUR!
İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu döneminde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök tarafından seminer emri verilmiş ve 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan tarafından bu seminer, İstanbul Valisi Muammer Güler zamanında İstanbul’da icra edilmiştir.
SORU: Detaylı ve ilgili yasa maddeleri kaynak gösterilerek anlatılan bu olayda sorumlu kimdir?
CEVAP: Birinci derecede İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, ikinci derecede Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök, üçüncü derecede İstanbul Valisi Muammer Güler, dördüncü derecede 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’dır. Çetin Doğan, bu seminer faaliyeti nedeniyle tutuklanmış ise, derhal İçişleri Bakanı Aksu, Genel Kurmay Başkanı Özkök ve İstanbul Valisi Güler’in de tutuklanması gerekir, hukuk ve adalet bunu ister.
SORU: Seminer konusu dışına çıkıldığı iddia ediliyor. Bu durumda sorumlu kimdir?
CEVAP: Birinci derecede Orgeneral Hilmi Özkök, ikinci derecede Orgeneral Çetin Doğan’dır, çünkü seminer yapma yetkisi Doğan’da, ancak seminer icra sorumluluğu Genel Kurmay’dadır. Madem konu dışına çıkıldığı iddia edilmektedir, derhal Özkök’ün müdahale etmiş olması ve seminerin konusuna uygun icra edilmesi gerekirdi. Yapmadıysa bu görevini, suçludur.
SORU: Seminerde suç unsuru varsa eğer, bu suç iddiası askeri bir suç mudur yoksa sivil bir suç mu?
CEVAP: 1. Ordu Komutanlığı’nın mülki ve adli görevi yoktur. Görevi, askeri bir görevdir. Asker kişilerin, askeri mahalde, askeri bir görevin icrası esnasında işledikleri iddia olunan suçlara bakmakla görevli ve yetkili makamlar askeri adli makam olan Askeri savcılıklardır.
Bakınız: ASKERİ MAHKEMELER KURULUŞU VE YARGILAMA USULÜ KANUNU Madde 9 - Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.
SORU: Seminer konusu dışına çıkılmış olsa bile bu bir darbe planı olabilir mi?
CEVAP: Darbe planları seminerle yapılmaz, bu bir. Gözlemcilerin bulunduğu bir ortamda yapılmaz, bu iki. Ses kaydı alınmaz, bu üç. Sonuç raporu hazırlanmaz, bu dört. Darbe yurt genelinde yönetime el koymayı hedeflediğinden, 1. Ordu seviyesinde darbe planı olmaz, bu beş. Daha sayayım mı…
SONUÇ:
Ey Ülkeyi Yönetenler!
Türk devleti ve milletinin enerjisini boşa harcamayın! Türk Ordusu’nu boşa meşgul etmeyin!
Yurt içinde isyan çağrılarının, devlete karşı silahla başkaldırma çağrılarının yapıldığı bu dönemde, ordumuzu yıpratmayın, ona ihtiyacımız var, hepimizin ihtiyacı var, sizin de var!
Yurt dışında, hemen yakın çevremizde, Suriye’de, Irak’ta savaş çağrılarının ayak sesleri duyulurken, sorumlusunun İçişleri Bakanı’nın olduğu bir seminerden yola çıkıp ordumuzun komuta kadrosunu hapse atmak! Hem de bir atıp bir çıkarmak, bir atıp bir çıkarmak, tam dört kere atıp çıkarmak akıl karı değil, hukuk bu değil, adalet bu değil, iş işten geçmeden herkes aklını başına alsın!
Çarçella kitabı boşa yazılmadı, okuyun ve görün; Anadolu’da bir ateş var, ateşle oynayanlar var!
Eğer ki “hukuk budur” diyorsanız, atın o zaman Aksu’yu da, Güler’i de hapse!
Atın o zaman sevgili Özkök’ünüzü de hapse, görelim bakalım şu hukuk ve adaleti, neymiş!
Erdal SARIZEYBEK, 29 Nisan 2011