Böylesi Bir Karar Ancak İşgal Dönemlerinde ve İşgal Mahkemelerinde Verilebilir
Bir operasyonla ABD tarafından Türkiye’nin başına oturtulan, Allah’ın değil, ABD Emperyalizminin ve ortaklarının önünde secdeye yatan Cumhuriyet yıkıcıları, Cumhuriyet yönetimini tüm kurumlarıyla ele geçirmişlerdir.
Bu ele geçirme operasyonu sürecinde, ABD ve AB’nin Türkiye’yi işgal ve parçalama amacının karşısında tek engel olarak gördükleri Türk Silahlı Kuvvetlerinde en büyük tasfiye operasyonu, Amerika’nın öngördüğü şekilde, Balyoz davası sonucunda gerçekleşmiş oldu.
“Darbeye eksik teşebbüs” suçlaması ile 3 kuvvet Komutanı 20′şer yıl, 78 subay 18’er yıl, 214 subay ise 16’şar yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Böylece Türkiye’nin işgal altında olduğu, ülkeyi yönetenlerin ise 1919’daki işgal işbirlikçiliği ve Vahdettin’in ihanet çizgisinde oldukları bir kez daha tescillenmiş oldu. Çünkü böylesi bir karar ancak işgal dönemlerinde ve işgal mahkemelerinde verilebilir.
Amerika Birleşik Devletlerinin kırk yıllık rüyası olan, Türkiye’yi de içine alan 24 ülkenin sınırlarını ve rejimlerini değiştirmeyi amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleşmesinin öncelikli koşullarından biri Türk Ordusu’nu tehdit olmaktan çıkararak, etkisizleştirmektir. CIA eski yöneticisi, ABD Dışişleri Bakanlığı görevlisi Graham FULLER; “Türkler Kemalizm’i terk edip ılımlı İslam’ı benimsemelidir. Ilımlı İslam, Kemalizm’i silmeye yönelik bir karşı devrimdir. Bu devrimin karşısındaki tek güç, Türk Ordusu ile ulusalcı aydınlardır ve TASFİYE EDİLMELERİ gerekir” diyerek bunu açıkça dile getiriyordu.
İşte bu nedenle Ordunun can evine baskınlar düzenlendi. Tarikat soruşturması yapan görevli savcılar, askerler ve MİT’çiler hakkında soruşturmalar açıldı. Bu nedenle 4 Temmuz 2003’de Süleymaniye’de Özel Kuvvetler irtibat bürosu ABD ve Peşmerge güçlerince basılmış, Türk askerinin başına çuval geçirilmiştir.
Daha 20 Ekim 1996 da CIA’nın yan kuruluşu Rand Corporation’un yayın organlarında ve ABD strateji merkezlerinin hazırladıkları raporlarda ise şöyle deniyor: “ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye’yi kontrol edemez, Fazilet Partisi’nin başına yenilikçi kanadın geçmesi, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan, Abdullah Gül’ün de Dışişleri Bakanı olması halinde ABD Türkiye’yi kontrol altında tutmaya devam edebilir”
ABD’nin resmi ağızlardan “Haçlı Seferi” diye adlandırdığı Afganistan ve Irak işgali ve İsrail’in Lübnan’a saldırısı, Libya, Mısır, son olarak Suriye deki gelişmeler BOP adıyla bilinen “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eyleme geçirildiğini göstermektedir. Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’ı ABD kuklası olan bir devletin merkezi yapmayı da kapsayan bu projenin eş başkanıdır.
ABD’nin eski Türkiye büyükelçisi ve CIA uzmanı Ross Wilson Tayyip Erdoğan’ın eş başkanlığını değerlendirdiği 06.01.2012 tarihli yazısında şu noktaların altını özellikle çiziyordu.
- Başbakan Erdoğan Türk ordusuna karşı giriştiği operasyona başarıyla devam ediyor!
- Artık Ordu komutanları ‘terörist’ konumunda! Hayaller gerçek oldu…
Bu bilgiler ve belgeler ışığında ortaya çıkmış olan acı gerçek şudur. Türk Ordusu ile Atatürk Cumhuriyeti ile ABD-AB destekli bir hesaplaşma söz konusudur. Mevcut Hükümet tüm yürütme faaliyetleriyle Cumhuriyeti yıkma suçunu işlemektedir. Vatan topraklarının bir bölümünü başka bir devletin hükümranlığına vermeye yönelik eylemlerini sürdürmektedirler. Yani Erdoğan hükümeti, Haçlının Türk vatanını parçalama ve Cumhuriyeti yıkma projesinde görev üstlenmiştir. Bu eylemin adı, ceza hukukunda vatana ihanet suçu diye adlandırılmaktadır.
“Darbeye eksik teşebbüs” suçlamasının kaynağı, bu ihanetin önündeki en büyük engel olan Türk Ordusunu tasfiye etmek ve ihaneti perdelemektir.
Bir daha söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti 1919’daki işgal işbirlikçiliği ve Vahdettin’in ihanet çizgisindedir. İşgale karşı demokrasicilik oynayarak savaşılamayacağını, terör örgütü ile Amerika gözetiminde Oslo görüşmelerini destekleyerek terörün engellenemeyeceğini, Parlamentonun duvarları arkasında “parlamentoculuk” yaparak ihanetlerin önüne geçilemeyeceğini görüp, anlamayanlar gaflet ve dalalet içindedirler.
Ancak unutulmamalıdır ki işgale, sömürüye karşı direnmek her zaman, her çağda geçerli bir haktır. Tarih, işgale karşı direnen ve kazananların destanları ile doludur. İşgalciler ve işbirlikçileri hiçbir dönemde tarih çarkına geriye çevirmeyi başaramamışlardır. Ülkemizde de bu gelenek bozulmayacaktır. İşgale, Sömürüye, İhanete, zulme baskıya direnenler mutlaka kazanacaktır. Ve bir gün mutlaka ihanetlerin hesabı sorulacaktır.
Mahmut ÖZYÜREK, 24 Eylül 2012
ADD Isparta Şube Başkanı