"Barış Süreci" Denilen… -I-
Görüntülü ve yazılı basınımızın ülkede isim yapmış bazı mensupları birilerine, bir yerlere yaranmak için bir ara birbirleriyle âdeta yarışıyorlardı.
Yakın zaman önce köşelerinde “bölünmek mi, eklenmek mi?” diye soranlar bile oldu.
Bunlara göre, Misak-ı Milli sınırları içinde kalacak federatif bir çözüm Irak’taki Kürt’ler ile Türkmen’ler için akrabalarının yaşadıkları Türkiye’yi bir çekim merkezi haline getirebilirmiş ve bu açıdan bakıldığında federasyon hiç de öyle "berbat" bir senaryo değilmiş. Önemli nokta “tek ve ortak” silâhlı kuvvetlere sahip olmakmış. Başbakan Erdoğan da o sıralarda Diyarbakır’ın Büyük Orta Doğu Projesi’nde bir merkez olabileceğini söylüyordu.
Dokunsanız kopacak kadar gergin gündemin ulusal nedenler ve uluslararası gelişmelerle nicedir saat başı değiştiği, daha doğrusu üç önemli seçime giden bir ortamda iktidar tarafından ihtiyaca göre değiştirildiği ülkemizde, maşallah!, bir bu noksandı: “Bölünmek mi, eklenmek mi?” Ya da, Diyarbakır’ın ABD kaynaklı Orta Doğu Projesi’nde Başbakan’ın deyimiyle bir merkez, bir “yıldız” olması!
Kürt kökenli vatandaşlarımızın ne oldum delisi olmuş bazı sözüm ona kanaat önderleri “bir ve tek millî devlet” olan Türkiye Cumhuriyet’inde, bize, özerk bölge ile ana dilde eğitimi resmen dayatıyorlar. Küstahlık ve şımarıklığın son perdesi! “Efendim, ABD ve Federal Almanya eyalet sistemine dayalı devletler”’miş. “Bu devletler bölünmüş mü?” diye bir de cahil cahil soruyorlar.
Sayılamacak kadar çok irili ufaklı etnik grubun “Amerikalı” tanımlamasıyla yaşadığı 350 milyon nüfuslu ABD’de yıllar önce okudum. 50 milyon Alman, 48 milyon Hispanik denilen Güney Amerika, İspanya ve Meksika kökenli Latin, 40 milyon İrlandalı, 30 milyon İngiliz, 25 milyon İskoç; son 250 yılda 22 milyonu katledilmiş, Kızılderili denilen Amerika’nın gerçek sahibi 3 milyon has, yerli Amerikalı, 18 milyon İtalyan, 10 milyon Polonyalı, 10 milyon Fransız, 8 milyon Hollandalı, 5,5 milyon Yahudi, 5 milyon Norveçli, 4’er milyon Çinli ve İsveçli, 3’er milyon Filipinli, Rus ve Hintli, 2’şer milyon Galler’li, Danimarkalı, Çek, Yunanlı, her biri 1,5 milyon Macar, Koreli, Portekizli ve Vietnamlı,700 bin kadar Türk ve yaklaşık 500 bin de Ermeni’nin yaşadığı ABD’de Almanlar, İrlandalı’lar, İngilizler, Latinler, İskoçlar ve diğerleri gibi her birinin Benelüks devletlerinin 25 milyonluk toplam nüfusuna ve hatta daha da fazlasına sahip hiçbiri de kalkıp “anadilde eğitim istiyoruz” demiyor, diyemiyor. Çünkü, hukûken başlarına gelebilecekleri bildikleri gibi ABD’de yasal eğitim dili İngilizce’nin de mevcut yasada yapılacak bir değişiklikle “milli eğitim dili” olmasına yönünde çok kuvvetli bir akım var.
Gelelim özerklik konusunda federal devlet yapısı örnek gösterilen Almanya’ya! ABD’den sonra bu ülkede de kırkbeş yıl yaşadım. Orada, Federal Almanya’da yeminli bölücüler ve ayrılıkçılar olsa, örnek gösterilen “federal devlet”’in birliği için hiç tereddütsüz derhâl ama derhâl gereği yapılır! Örneğin hapishanedeyken -bugünkü moda deyimle- “etkisiz hâle getirilen” Federal Almanya’daki Bader-Meinhof Kızılordu Fraksiyonu gibi!
Anımsanacaktır, bir süre önce bir şımarık da “Kürd’ün can güvenliği yoksa Başbakan’ın da can güvenliği yoktur!” diyebilmişti. Şu siyah inci de onların: “Erdoğan sürekli olarak, 'söz ola kese başı' diyor. Eğer sen de bu halka verdiğin sözü tutmazsan bu halk da senin kafanı keser”.
Başbakanı seversiniz, sevmezsiniz. O kişinin işi, başka bir mesele. Ama kim olursa olsun, Türkiye’de bir Başbakan “ifâde ve söz hürriyeti var, eleştiriyorum” diye açıkça canıyla tehdit edilebiliyorsa, tehdit edenler ülkede gemi artık çoktan azıya almışlar, düzen yalpalıyor demektir. Baktı ki İmralı’dan kurtuluş yolu yok, kendisini askerî ve siyâsî bir deha zanneden çetebaşı Öcalan’ın çağrısı üzerine PKK “barış süreci” denilen karşılıklı oyalamada sözüm ona silâh bırakarak Türkiye’den çıkacaktı. Kaçı, nereye ve ne zaman? Üstelik, silâhlar kime, nereye bırakılacak ya da teslim edilecekti? Başından beri belli değil! Bunlar çok soruldu ama kimse doğru dürüst bir açıklama yapup doyurucu bir yanıt vermedi. Ama, kamu oyunu aydınlatmanın tam ersine, Güneydoğu Anadolu’daki yerleşim yerlerinde ve özellikle de Hakkâri’de PKK’nın sivil yandaşları ve KCK sokaklarda molotoflu eylemlerine, kırsalda da PKK hücreleri “barış süreci”nde taciz ateşine devam ettiler. Bu ne iki yüzlülüktür! Yoksa çetebaşı elinden kontrolu kaçırdı da yoldaşlar kendi başlarına buyruk mu oldular?
Dünyanın günümüzdeki karmaşık durumu düşünüldüğünde şu sözüm ona “barış süreci”’ni gerçek ve sürekli bir barışa dönüştürüp sonra da o barışı yönetebilecek bir Türk politikacısı yakın, orta ve uzun vâdede acaba görünüyor mu, var mı? Var ise son on yılda ülke niye doksan yılda yaşanmadığı kadar cadı kazanına döndü? Ve o cadı kazanı kimin işine yarıyor? Her hâlde Türkiye Cumhuriyeti’nin değil! O Türkiye ki ondört milyondan fazla insan fakirlik sınırının altında ve altıyüz küsur bin insan da açlık sınırında var olmaya, yaşamaya çalışıyor. 1
İşte, peygamber sabırlı o halkın vergilerinden ödenen bolca maaş gibi yakıtı zaman zaman 5 TL’yi bulmuş dünya pahallısı limuzinleriyle tuzu kuru olanlar: Siz hangi “barış süreci”’den bahsediyorsunuz Allah aşkına?!!!
Madem ki Kürtçülük ve ayrımcılık çevrelerinde hiç kuşkusuz zamanla federasyon tartışmasına dönüştürülecek özerlikten söz ediliyor, o zaman soralım:
Majestelerinin İngilteresi yıkılması için çok uğraştığı Osmanlı İmparatorluğu’nun sükûtundan sonra eskiden tümü bir Osmanlı vilayeti olan ve bugün Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Kuveyt denilen toprakları ırk, mezhep ve millet aidiyeti ile kan bağı gözetmeksizin hatta ve hatta cetvelle niye bölüp de parçaladı dersiniz? Spor olsun diye mi? Yoksa oralarda ta o zamandan beri çekişilen ve ileride de çekişilecek olan, Batı’nın canı ve kanı petrol bulunduğundan mı? Sözde demokrasi simgesi ABD bir milyon Irak’lı sivil ve altı binden fazla Amerikan askerinin yaşamı pahasına boşuna mı işgâl etti de böldü Irak’ı? Kuzey Irak’ta Kürdistan Özel Bölgesi seyirlik olsun diye mi kuruldu? Başbakan Erdoğan’a göre Diyarbakır’ın bir merkez, bir yıldız olabileceği(?) ABD’nin Büyük Orta Doğa projesinde petrol zengini bölgeyi bırakır da -siz dâhil- yedirirler mi bizlere?
Rivâyet olunur ki Barbaros Hayrettin Paşa Kanuni Sultan Süleyman’a “Padişahım" demiş, “küffar yeni bir dünya bulmuş, yağma edermiş. Ferman buyurun, hemen birkaç gemi donatalım da biz de gidelim” diye zemin yokladığında, o gerçekten de Muhteşem Süleyman “Paşa, Paşa iyi dersin ama hele biz elimizdekini bir tutalım da” yanıtını verir. Son 90 yılda “Büyük Kürdistan Devleti”’ni vadeden Batı tarafından dört kez aldatılıp yüz üstü
bırakıldınız. Bırakın malûm emperyalist egemen güç tarafından kanaat önderlerinizin aklına sokulmuş özerlik bilgiçliğini de, fakir ve zengin Türkler gibi fakir ve zengin Kürtlerin de ülkenin doğusunda batısında, her ilinde, her ilçesinde ve her kentinde rahat rahat yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti’ne gelin hep beraber sahip çıkalım. Bizim için de sizin için de bir ikincisi yok çünkü! Unutulmasın ki geçmişte yedirmediler, şimdi de yedirmezler!
___________________________
1 TÜİK’in 2012 yılı istatistikleri.
***
"Barış Süreci" Denilen… -II-
Batıda orta çağdan kalma bir deyiş vardır.
“Magribli borcunu eda etti, artık gidebilir” 1
Günü gelip iş bittiğinde ortada p.ç gibi bırakılanlar tarihte çok olmuştur! Nitekim 1945’te İran’ın yarısını işgal eden Rusya İran Azerileri ile İran Kürtlerine önce bağımsızlık sözü vermiş ama İngiliz’ler İran’la anlaşınca Rus’lar da sekiz ayda bölgeyi bütün sorunlarıyla kaderine terk etmiş, ABD ise zerre kadar vicdan azabı duymadan Kürtleri iki kez yüzüstü bırakmıştır. Milletlerarası politikada iş, çıkarları gerçekleştirmek için nihâyet köprüyü geçinceye kadardır.
Düşünmek lazım: Senatosu Lozan Barış Antlaşması’nı bugüne kadar tanımayıp onaylamayan, Wilson ilkelerine göre Anadolu’da birer Kürt ve Ermeni devletini şart görmüş ABD eli kanlı Öcalan’ı acaba bize niye teslim etti? Rahmetli Ecevit de bunu safçasına sormuştu. Türkiye Cumhuriyeti’ne duyduğu saygı ve Türk’lere beslediği sevgiden değil herhalde!! Ama yalnızca kendisine düşkün emperyalist ABD’nin “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”’ndeki demirbaş alt dosyalardan ”Genişletilmiş Afrika ve Büyük Orta Doğu Projesi”’nin yolunu kesen Türkiye’yi -ABD’nin çıkarları gereği içeriden, İmralı’dan daha da karıştırmak için! Nihayet her devlet kendi çıkarını gözetir. Sayın Hocamız Prof. Dr. Mümtaz Soysal da Türkiye’nin çıkarlarını koruyup kolladığı için Dışişleri Bakanlığı makamından ABD yanlısı eski Başbakan Tansu Çiller’in iktidarında istifa etmek zorunda bırakılmıştı.
Anımsanacaktır, C.H.P. Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, A.K.P. Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Erdoğan’a birkaç kez “BOP eş başkanlığı”’nı sormuş, burada adına gerek olmayan yaşını başını almış bir köşe yazarımız da o sıralar soruya ilişkin bir makalesinde “‘BOP nedir?’ diye sorsanız” hafifsemesiyle başlayarak, “Kılıçdaroğlu’nun doğru cevap verebileceğini hiç sanmam. Bilen kişi, zaten böyle kaba lâfebeliği yapmaz.” hükmüne varmış ve kendinden son derece emin bir şekilde eklemişti: “Tayyip Erdoğan, BOP’un eş başkanı filan değildir. BOP diye bir örgüt, bir mekanizma yok ki, başkanı ya da eşbaşkanı olsun."
Pes doğrusu! Çünkü rümuzlaştırılmış Türkçe adıyla “B.O.P.” denilen bir ABD projesi kesinlikle vardır ve muhafazakâr “Weekly Standart” dergisinin sahibi ve başyazarı, ayrıca da
Fox News’un yorumcusu olan aşırı sağcı “neo-com = yeni muhafazakâr”lardan William Kristal ve ekibi tarafından müteveffa Başkan Ronald W. Reagan döneminde (1981-1989) hazırlanmış, ABD için önerilen ekonomik ve politik stratejinin son derece ayrıntılı bir raporudur. Projenin tam adı “Project for Greater Middle East Initiative or Partnership for Progress and a Common Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa”’dır. Türkçe’ye “Büyük Orta Doğu Girişimi Projesi” ya da “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesinde Gelişim ve Ortak Gelecek Projesi” olarak çevrilebilir. Eski Başkanlardan William J. Clinton (1993-2001) projeye pek itibar etmeyince seçimleri kazanması için petrol ve silâh sanayilerinin kampanyasına önemli bağışta bulundukları “evangelist” 2 Başkan oğul George W. Bush’a sunulmuştur. Haziran 2004’deki G-8’lerin Washington toplantısında Bush tarafından gündeme getirilip masaya konulan “The Greater Middle East Projesi = Büyük Ortadoğu Projesi” salt ABD’nin çıkarlarını gözeten bencil bir plândır. G-8’ler topluluğunu Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Kanada, İngiltere ve Rusya oluşturduklarına göre bu plânı duymayan bir sağır sultan kalmıştır, bir de sağır sultanı oynayanlar.
Birkaç kez kısaca değinmiştim. “Büyük Orta Doğu Projesi”’nin hedefi Batıda Fas'ın Atlantik kıyılarından, doğuda Pakistan'ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına, Kuzeyde Türkiye'nin Karadeniz kıyılarından Güneyde Aden ve Yemen'e kadar uzanan bölgede, halkı Müslüman 22 ülkeye -Irak’ta yaşandığı gibi(!)- demokrasi(?) ihraç etmek ve bu ülke pazarlarını “liberalizm = serbestlik” ya da “serbest ticaret” bahanesiyle ABD’ye açmaktır. Ayrıntısına girmeye burada yer ve gerek yok! Ama bu devasa sofranın kıyısından köşesinden yatıştırma payı olarak AB’ye de elbet bir şeyler düşecekti. Örneğin, tam üyelik yerine eti senin kemiği benim türünden ömür boyu sömürmek için Türkiye’ye ısrarla teklif edilmiş olan imtiyazlı AB ortaklığı gibi. “Aman efendim, nasıl olur? AB’ye üyeliğimizi Amerika destekliyor” diyen saflar da maalesef çıktı aramızdan. Palavra! Hem de ne palavra!
Ey, oy için Anadolu kırsalındaki az eğitimli ama has, temiz yürekli mümin insanlarımıza sanki İslam cehdine çıkmış gibi takiye yapanlar:
“Barış süreci”’ni, propagandanız olsun diye Suriye’yi, Mısır’ı bırakın da ABD senatosuna önce Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olan, sayesinde bağımsız ve özgür insanlar olarak yaşayıp iktidara gelebildiğiniz Lozan Antlaşması’nın varlığını kabul ettirip onaylatın; görelim bakalım ne derece ehil siyasetçilersiniz - örneğin Lozan’daki İsmet Paşa gibi!
Herhâlde utanç duygusundan yoksun birilerinin diline dolayacak bir kimse kalmadığında durup durup insafsızca saldırdığı bu büyük Türk devlet ve siyaset adamı ile vatansever heyetindeki bütün rahmetlilerin ruhları şad, mekânları cennet olsun!
Yandaşınız olduğu için zengin ettiklerinizden başkası bilmem sizler için de acaba arkanızdan rahmet okur mu? Okuyacak mı?
Evet! Kıyamete kadar tekrar tekrar “Ne mutlu Türkün diyene” ve de diyebilene efendim!
Darağacına da gitsem son nefesime kadar yüzünüze diyeceğim ki Siz, dini siyasete alet ederek iktidara gelmiş olan Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve vekillik uğruna yurtsever kişiliğini yitirmiş, emir kulunuz AKP mensupları, gücünü milletin azim ve iradesinden alan Yüceler Yücesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün inanılmaz bir yokluktan var ettiği TSK ile küresel emperyalizmi alt ederek sonuçta kişinin işi olan din ile toplumda adalet, hak, hukuk ve refahı sağlamakla yükümlü devletin bir arada var olabileceklerini kanıtlamış laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hak etmediğiniz gibi sizler dahil bağımsız ve özgürce yaşadığımız bu günlerimiz için Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda bir an bile düşünmeden yüzbinlerle can vermiş bu millete layık değilsiniz!
Son derece güç şartlarda geçen teğmenliklerinden beri vatana hizmet aşkından başka bir endişeleri olmayan TSK’nin muvazzaf ve emekli mensupları ile aydınlar ve gazetecilerimizi iktidar ve ikbaliniz uğrunda yıllardır hapiste çürütmeniz İslam’ın hangi adalet ve vicdan buyruğu ile öğretisine uymaktadır, lütfen söyler misiz?
Hukuk demeyin, hukuku şiar ve yaşam tarzı yapmış Türk ve yabancı hukukçular da ayaktalar!
Millet sandığınız gibi ne kör ne de aptaldır!
__________________________
1 Kuzey Afrikalı siyah Berberî.
2 Evangelistlere göre iyi ile kötü arasında gerçeklesecek olan büyük savastan (Armageddon) sonra, Mesih gelecek ve sonra da kıyamet kopacaktır. Armageddon savaşını ne kadar çabuk başlatırlarsa Mesihin gelişi de o kadar çabuk olacağına inanırlar. Tabi onlara göre iyi olan kendileri(!), kötü olan da Evangelistlerin düşman belledikleri bütün İslam dünyasıdır.Büyük Ortadoğu Projesi bu hasta düşüncenin ürünüdür.
E. Fuat TEKÇE, 20 Eylül 2013