PAZAR günü Başbakan Erdoğan atvde kendisini üzmemeye, sinirlendirmemeye özen gösteren gazeteci arkadaşlarımızın sorularını yanıtladı.
Sorular gerçekten iyiydi.Başbakan da bunları sinirlenmeden, öfkelenmeden yanıtladı.
Sakindi. Hatta zaman zaman espriler bile yaptı.
Başbakan söyleşinin bir yerinde Cumhuriyet mitinglerine gönderme yaparak
"Gerilim yanlısı olsak o meydanlara on katını toplardık. Bunu yapmaya örgütüm müsait" dedi.
Belli ki Başbakan ve arkadaşları Cumhuriyet mitinglerine karşı duydukları öfkeyi seçim zaferine rağmen hálá içlerinden atamamışlar.
Ama o dönemde karşı gösteriler yapmayı göze alamadıkları da anlaşılıyor.
Sanırım toplanacak kalabalıkların yaratacağı manzara onları caydırmış olmalı.
Eğer AKP, Cumhuriyet mitinglerini gölgede bırakacak düzeyde toplantılar düzenleseydi meydanlarda Türkiyenin imajına zarar veren görüntüler oluşurdu.
Çarşaflılar, peçeliler, türbanlılar, sarıklılar, sakallılar...Ve de yeşil bayraklar, tekbirler...
Tıpkı 1996 yılında Erbakanın yaptığı Sultanahmet mitingi gibi...
AKPnin merkez sağ partisi iddiası bu mitinglerde tamamıyla çökerdi.
* * *Başbakan aynı söyleşide Türkiyenin çağdaşlaştığını da iddia etti.Kadınlarını örtmeye çabalayan ve örtünen kadın sayısının her geçen gün arttığı bir Türkiyenin nasıl çağdaşlaştığı sorusu gündeme gelmedi.
Başbakan alışveriş merkezlerinin sayısının artmasını çağdaşlaşmaya örnek olarak gösterdi.
Oysa çağımızda çağdaşlaşmanın ölçütleri lüks otomobiller, dünya markalarının satıldığı modern alışveriş merkezleri, alt-üst geçitler, gökdelenler değil.
Bunların kat kat fazlası ve gösterişlisi şeriatla yönetilen Arap ülkelerinde de var.
Günümüzde çağdaşlaşmanın ölçütleri şunlar: Demokrasi, hukuk devleti, düşünce ve ifade özgürlüğü, insan hakları, çağdaş eğitim, özgür üniversiteler, insanların bilgi düzeyleri, araştırma geliştirme, teknoloji yaratma, ekonomik gelişmişlik, buna bağlı olarak adaletli gelir dağılımı ve refah düzeyinin yüksekliği...
Çağdaşlığın olmazsa olmaz koşulları bunlar.
* * *Başbakan konuşmasının bir yerinde şöyle bir iddiada da bulundu:"Bu ülkede kimse kimseyi örtünmeye zorlayamaz. Örtünme herkesin kendi tercihidir, hakkıdır. İsteyen bu hakkı kullanır."Burada Başbakana şu sorunun sorulması gerekirdi:
"Kuran kurslarına gönderilen 5-6 yaşındaki kız çocukları baştan aşağı tesettüre sokuluyor. Sizce bu çocuklar kendi iradeleri ile mi örtünüyor?"Başbakan AKPnin din eksenli bir parti olmadığını yineledi.Erdoğanın son Almanya gezisinde kendisine yöneltilen sorular Batılıların AKPnin bir "İslam partisi" olduğuna inandıklarını ortaya koydu.
Başbakanın söylemleri ne olursa olsun AKPnin Batıdaki imajı artık "İslam Partisi" olarak yerleşmiştir.
Türbanın anayasaya sokulması bu imajın tartışılmayacak noktaya geldiğini de gösteriyor.
Bu imaj, AKP yönetimindeki Türkiyeye Avrupanın kapısını iyice kapatmıştır.
Başbakan bunu kabul eder veya etmez ama gerçek budur.
Tufan TÜRENÇ - Hürriyet