BAȘBUĞ OLMAK
Bu yazı Temmuz bașında yazılmıș. Aradan beș ay geçmiș demek ki. Ve Bașbuğ’un görevi bırakmasına sekiz ay kalmıș diyelim. Geçen beș ay içinde bizim İlker Pașa’mız subaylarını ve eski komutanlarını Beșiktaș Müddei Umumî’sine eliyle teslim etti mi etmedi mi?
Teslim yasasına çıt çıkardı mı çıkarmadı mı?
Mayın yasasında kıvırttı mı kıvırtmadı mı?.
Açılım görüșmelerinde MGK’da somurttu mu somurtmadı mı?
Șimdi savaș gemisinde sızlanıyormuș diyorlar.
Sesini duyurmamak içinTrabzon’dan Karadeniz’e açılmak yerine, Somali’den Okyanus’a açılsa daha iyi olmaz mı idi?
Önümüzdeki sekiz ay içinde yapacakları yaptıklarının teminatıdır mı ne diye bir söz var.
Benim bildiğim budur.
Aralık 2009
BAȘBUĞ OLMAK
Genel Kurmay Bașkanı Orgeneral İlker Bașbuğ’u zor günler bekliyor.
Çünkü Türkiye zorda.
Dünya zorda aslında, ancak Türkiye çok daha zorda.
Dünya’nın ‘Büyük Bunalım’a gireceği sekiz ay önce değil, ama sekiz yıl önceden belliydi.
‘Tarihin Tekerleği’nin Türkiye’yi zora sokacağını ise 22 Temmuz seçimlerine girerken yazdım.
‘Büyük Bunalım’ın 2010-20 döneminde yașanacağı öngörülmekte ise de, 2008’de patlayacağı kușkusuz kestirilemiyordu.
Ve acunsal büyük bunalım Türkiye’nin bunalımı ile çakıștı. Bu Türkiye için çifte bir bunalım demekti, yani katmerli.
Dr Recep ve arkadașları bunları görmek șöyle dursun, görenleri de görmediler. Onlar hala dünyayı öküzün boynuzları üzerinde tasarlıyorlardı ve kendilerini de öküzün sırtında.
Șimdi pabucun pahalı olduğunu görmüș olmalılar. Ancak her șey için artık çok geç kalınmıștır.
Bu katmerli bunalım Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir ‘varoluș’ sorununa dönüșmüș bulunmaktadır.
Genel Kurmay bunu görmüș olmalıdır.
Ne ki, Genel Kurmay’ın bunu görmüș olması yetmemekte, gereğini yapmak zorunluluğunu dayatmaktadır.
O nedenle Genel Kurmay Bașkanı’na tarihsel görevler düșmektedir.
Milliyetçilerin ‘Bașbuğ’u, ulusalcıların ‘İlker Pașa’sı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Genel Kurmay Bașkanı olup olmamak görevidir bu.
Türk ulusunun komutanı olmak.
Türk ulusu çoğunlukla Avrupa Birliği’ne ve ezici çoğunlukla ABD’ye karșı iken, onun komutanı AB yanlısı ve ABD sevdalısı olabilir mi?
Türk ulusu’nun belirgin karakteri bağımsızlık iken, Türk Ordusu’nun komutanı ordularını NATO emrine vermekten gurur duyabilir mi?
Türk ulusu, benim ikinci kușak uluslașma süreci diye adlandırdığım sürecin öncüsü, Avrupa dıșındaki dünyanın önderi konumunda iken; Portekiz ve Polonya’nın, Bulgaristan ve Romanya’nın, Malta ve Yunanistan’ın peșinde koșarak benliğini bulabilir mi?
Türk ulusu yedi düveli dize getirirken, ‘üç-beș çapulcu’nun elinden elaman diyebilir mi?
Türk ulusunun binlerce yıllık hoșgörüyü ‘yurttașlık bilinci’ ile pekiștirerek imrenilecek bir türdeșlik yaratma çabasını, bilerek ve isteyerek boșa çıkarmaya çalıșanlara daha ne kadar tahammül edilebilir?
Türk ulusu her türlü zorluğa katlanır ama ordusunun korkmasına kat-la-na-maz.
Türk Ordusu’nun Genel Kurmayı’nın ‘stratejik hata’ yapmasını ba-ğıș-la-maz.
Türk ulusu, ordusu ne istemișse vermiștir.
Öl dediğinde ölmüștür.
Ancak kendisine yapılan ‘darbe’leri kesinlikle sindirememiștir.
Demek ki Türk ulusunun ordusundan beklemediği tek șey kendisine ‘darbe’ yapmasıdır.
Türk ulusu, kendisi dıșındakilere vuracağı her darbede ise ordusunun yanında olmuștur, emrinde olmuștur; kendisi ordu olmuștur.
Ve Türk ulusuna en öldürücü darbe, ordusunun kendisi dıșındakilerle birlikte davranıyor olduğunu görmek olacaktır.
İște İlker Pașa hazretlerinin öncelikle göstermek durumunda olduğu gerçeklik budur.
En basit ve fakat en karmașık gibi görülen.
En kolay ve fakat en zormuș gibi algılanan.
Bilinen ve sanki hiç bilinmeyecekmiș gibi duran.
Düğümü çözecek bir mimik, bir jest, bir sözcük, bir tavır.
Ve ardında duracağına inanmak istediğimiz ‘mangal gibi bir yürek’.
Hepsi bu.
Habip Hamza Erdem