Basını Kim Boğuyor? / Banu AVAR

Banu AVAR haftalık yazıları ile yaşanan gelişmelere, gündeme ışık tutuyor.

Basını Kim Boğuyor? / Banu AVAR

İletigönderen Türk-Kan » Cum Eyl 24, 2010 7:05

Basını Kim Boğuyor?

Bekir Çoşkun olayı ile ortalık çalkalandı. Yakında bu haber de ‘solacak’! Sonra ‘adı bilinen’ bir başka yazarın işini kaybetmesiyle yeniden alevlenecek, ve sonunda ‘kalem katliamları’ ‘vaka-i adiye’ haline gelecek !

4. KUVVET, BASIN, 40’lı yıllarda da 50’lerde de büyük baskı görmüştür. 60’larda biraz nefes almış, 71 darbesiyle en şiddetli şekilde susturulmuştur. 80 darbesiyle basın özgürlüğü kavramı, yerini ‘sahiplerinin sesleri’nin özgürlüğüne bırakmıştır.

Sonraki dönemde Necip Hablemitoğlu, Uğur Mumcu gibi ABD İsrail, CIA, Pkk, mafya, mason bağlantılarına burnunu sokan gazeteciler infaz edilmişlerdir.

1990’larda özel televizyonculuk, Atlantik ötesinin emri ve kasa gücüyle başlatılmış, küresel denetimde, post modern bir basın gücü yaratılmıştır. Bu güç 4. kuvvete tüm ağırlığını koymuştur. Bab-ı ali gazeteciliği bitmiş, gökdelen gazeteciliği başlamıştır. Bu güçün içinde gazeteci’den daha fazla, okyanus ötesindeki ‘enstitülere’ bağlı ‘aydınlar’ vardır.

Soros gazeteciliği

Bu tip basının sahneye çıktığı ilk yıllar, aynı zamanda, Amerika’nın ‘demokrasi projesi’nin hedef ülkelerde yol aldığı yıllardır. Sovyetler çökertilmiş, Gusinski, Soros vasıtasıyla basın karteli olarak Rus toplumuna sahte haber servisine başlamıştır.

Yugoslavya’da B92 ve benzer CIA maşaları, OTPOR gibi ABD menşeili STK’larla beraber bölünme ve yokolma projesinin hoparlörü olmuşlardır.

Gerçek gazeteciler, sorgulayan, milli çıkarları gözeten, haberin dibine inenler susturulmuş, işsiz bırakılmışlardır.. Yerlerine post modern , küresel ve yerel iktidara gömülü (embedded) gazeteciler gelmiştir. Çoğunun istihbarat örgütleriyle ‘yakın’ ilişkileri, ABD AB büyükelçilikleri nezdinde itibarları, Bilderberg toplantıları davet listesinde adları vardır. Amerikan silah şirketlerinin dergilerine de, Avrupa Birliği organlarının matbuatına da, Pentagon danışmanlarının sitelerine de, CFR’nin Foreign Relations gibi çok özel yayınlarına da yazabilir olmuşlardır.

Yüksek aylık gelirleri yanısıra, Okyanus ve Edirne ötesinden fonlanmışlardır. Karen Fogg’un E-postalları adlı kitapta, isimleri ve yazışmaları mevcuttur. Yılmaz Dikbaş 2000 adedinin fonlandığını ve ‘workshoplandığını’ yazmış, belgelemiştir.

2002’den bu yana özel televizyonlarda, ve parlak gazetelerde köşeleri kapmışlardır. Batıyla ilişkileri ölçüsünde gökdelenlerin zirvelerine, ekranların başköşelerine yükselmişlerdir. Ne de olsa topluma şekil verme işiyle uğraşmaktadırlar..

1983’de ABD ‘Demokrasi projesini’ açıklarken, medyanın ve eğitim kurumlarının ASLİ rol üstleneceğinden bahsetmiştir. ABD’yi yöneten ve dünyayı yönetmeye soyunan küresel çete, dünyayı işgali MEDYA yardımı ile yapacağını açıklamıştır. Dünyanın bir çok ülkesinde öncelikle bağımsız basın yayın ele geçirilmiş, yönlendirici unsurlar okyanus ötesinden atanmıştır. Bugün Türkiye’deki bir çok televizyonun başında Amerikalı ‘atanmışlar’ vardır..

CNN Turk, NTV kurulurken, örnek niteliğindeydiler ve ‘Dışardan’ kontrollü oluşturulmuşlardır.

2002’ye kadar tam olarak ‘el atılamamış’ olan TRT, 2004 itibariyle kurcalanmaya başlanmış, önce bir kaos yaratılmış, daha sonra inanılmaz ‘atamalarla’ şekillendirilmiştir.

Ekranda Hüseyin Çelik. Bekir Çoşkun’un işine son verilişiyle ilgili konuşmasına boş boş bakıyorum: Bırakın iktidarın gazete yönetimini aramasını, bir telkinde bile bulunulmamışmış…

TRT’deki işime son verildiğinde, programımla ilgili olarak Meclise verilen bir soru önergesine Bülent Arınç’ın cevabı geldi aklıma.

‘Programın doğal süresi tamamlandığı için’ bitirildiğini söylemişti. Oysa benim TRT’nin 2. adamının ağzından duyduğum cümle şöyleydi:

‘Ahh Banu hanım, ne yapalım, İsveç, Amerikan, İsrail büyükelçilikleri çok baskı yaptı. Sizden ayrılmaya mecbur kaldık!’

Birçok kişi dışardan ve çok uzaklardan müdahale ile işini kaybetmiştir. 2008 itibariyle, TRT’nin direnç noktaları tümüyle kırılmış, kadrolar tamamen el değiştirmiş, batılı danışmanlar ve büyükelçilik görevlileri basında söz sahibi olmuşlardır.

İşin acı yanı, maddi ve manevi zarara uğramış gazetecilerin haklarını savunmakla yükümlü kurum Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de bu süreçte üzerine düşeni yapamamıştır. Bekir Çoşkun olayından sonra onların da seslerini çıkarmaya başladıklarını görmek çok sevindirici.

Ben o desteği alamamıştım. TGC Yönetim kuruluna başvurmuş ve desteklerini rica etmiş, cevaben beni ‘destekleyemeyeceklerini’ duymuştum.. Nedenini sorduğumda, ‘Her işinden atılan gazeteci için açıklama yapamayız ki!’ demişlerdi.

Sağolsunlar ikinci isteğimi yerine getirdiler ve basın açıklamam için Burhan Felek salonunu bana verdiler. Basın toplantısı sırasında, Arslan Bulut ve rahmetli Kemal Çapraz, iktidarın basın politikasını eleştiren konuşmalar yapınca içeri dalan TGC yönetim kurulundan kıdemli bir meslekdaş, sert bir dille salonu boşaltmamızı istemişti.

Şimdi geldikleri noktada, gazetecilere sahip çıkma kararlarını kutluyorum. Ama Türkiye’de ‘değişim’ ve ‘Dönüşüm’ projesine hız veren küresel çetenin bilincine varmalarını ve bu bilinçle davranmalarını da diliyorum.

Çünkü 4. kuvvetin amiral gemisi TGC, British Council’la, Konrad Adenauer vakfıyla, ve benzer istihbari kuruluşların yardım ve işbirliğiyle korkarım, Türkiye’nin gazetecilerine el uzatamaz konumda kalacak ve dolaylı olarak onları attıranların yanında mevzilenmiş olacaktır..

Bekir Çoşkun’a, ve işlerini haksız yere kaybeden, kalemleri susturulan yüzlerce gazeteciye ‘Bu da geçer!’ diyorum.

Kıvrılıp bükülmeden, başka ülkelerin gazetecisi olmadan, kendi meslekdaşlarını harcamadan dik duruş gösteren, gerçeğin uğruna parasız yaşamayı yeğleyen, bu ülkenin gerçek gazetecileri önünde saygıyla eğiliyorum

Genç meslekdaşlarım, mücadele esas şimdi başlıyor..

Bizi yok etmeye , susturmaya çalışanların maskelerinin altına bakalım. Küresel güçlerin kolları sarılmış 4. kuvvete. Nefessiz bırakana kadar sıkıyor…

Bu sarmaşığın kollarını keskin kalemler kesecek, ve Hasan Tahsin torunları nefes almaya ve yazmaya devam edecek!


Banu AVAR, 24 Eylül 2010

http://www.banuavar.com.tr/?pg=articles&id=65

Elmek: banuavar@superonline.com



Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Basını Kim Boğuyor? / Banu AVAR

İletigönderen AVA » Cum Eyl 24, 2010 13:28

(Bir Okurdan Fatih Altaylı'ya Mektup..)

Bekir Coşkun kazandı; Siz bertaraf oldunuz aslında!

İyi Günler Fatih Bey;

Doğru bir söz söyledi Sn. Başbakan hiç lafını sakınmadan: “Taraf olmayan bertaraf olur!”
Doğrudur.
Bertaraf oldunuz..

Eğer tüm yazar kadronuz içerisinde bir tek Umur Bey'in umrunda ise Bekir Coşkun’un tasfiyesi,
Özgürlük yerine yandaşlığı içinize sinderebiliyorsanız statünüz uğruna,
Okurlarınızı sükut-u hayale uğratmak bu denli sıradan gelmeye başladı ise Size,
Payeyi verenin de geri alacak olanın da patron değil, okur olduğunu hala öğrenememiş iseniz,
'Bir nalına bir mıhına vuruyor' görünür, durumu idare ederiz sanıyorsanız eğer,
Parmağınızın arkasına saklanmaya çalışıyorsanız çocuk misali,
Giden arkadaşınız “Açıkça söyleselerdi istifa ederdim” diyor
Ama siz bu imkanı bile ona tanımıyor, itibarsızlaştırılmasına vesile oluyorsanız duyarsızca;
Çizgisini hiç bozmayan; yani
Giden kazanır,
Geride kalanlara ise olsa olsa, 'enkaz' denir Fatih Bey..

St. (Aziz) Augustin’e ait olduğu söylenen bir söz var:
“Tanrım, bana değiştirebileceklerimi değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceklerimi kabullenmem için sükûnet, ikisini birbirinden ayırt edebilmem için akıl ver.”
Sizin mesleğinizde aklın yolu bir, cesur olmak zorundasınız yoksa;
Okuru kalmayan yazar,
Dinleyeni olmayan ses sanatçısı,
Filmi seyredilmeyen yönetmen misali
Bertaraf olursunuz!

Saygılarımla..

Zeki KIRLI
Bükreş, ROMANYA


[Ne zaman adam oluruz?.
Korkularımızı itiraf edip onlarla yüzleşip, kendimiz yerine, korkularımızı bertaraf etme cesaretini gösterdiğimiz zaman..]
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Kullanıcı küçük betizi
AVA
Üye
Üye
 
İletiler: 8
Kayıt: Sal Eyl 14, 2010 14:30

Re: Basını Kim Boğuyor? / Banu AVAR

İletigönderen ogy » Cum Eyl 24, 2010 21:48

malesef gidişat kötü!!!

millet artik beyazi beyaz, siyahi siyah olarak goremez oldu!
Kullanıcı küçük betizi
ogy
Üye
Üye
 
İletiler: 1
Kayıt: Sal Ağu 24, 2010 21:58

Re: Basını Kim Boğuyor? / Banu AVAR

İletigönderen yigitler » Cmt Eyl 25, 2010 18:44

Medya artik bitti, tukendi. Sadece iktidarin propaganda araci oldular (Cumhuriyet, Sozcu ve Yenicag gazeteleri ve ART, Kanal B, Cem TV, Halk TV ve Ulusal Kanal haric). Aydin Dogan, Mehmet Emin Karamehmet, Turgay Ciner ve Ferit Sahenk ise bunlar her devrin adamlari, en buyuk Soroscular bunlar bence, iktidarda kim olursa olsun onlara yakin olmak istiyorlar, sirf kendi menfaatleri icin (ihaleler, enerji veya akaryakit sirketleri veya iktidardan baska beklentiler). Geri kalani (ATV, Kanal 7, STV Kanal 24, Sabah, Yeni Safak, Star, Zaman, Vakit) ve daha saymadigim bir cok TV kanali veya gazetenin arkasinda da tarikatlar ve cemaatler var.
Kullanıcı küçük betizi
yigitler
Üye
Üye
 
İletiler: 600
Kayıt: Pzr Ara 07, 2008 21:41

Re: Basını Kim Boğuyor? / Banu AVAR

İletigönderen Güncel Meydan » Pzt Eyl 27, 2010 22:54

Kemal Şimşek : Değerli Dostlarım

*Osman Nevres (Hasan Tahsin)*

1. *Kripto Yahudidir.*

2. *Gazetesi ile sözcülüğünü yaptığı Cemiyet, Milli Direnişe karşı*.

3. *İLK KURŞUN, artık GK Başkanlığı tarafından da kabul edildiği üzere
anılan tarihten 5 ay önce DÖRTYOL'da atılmıştır.* Kripto Yahudi ve Milli
Direnişe karşı bir cemiyetin sözcülüğünü yapan gazeteciyi İLK KURŞUN'u atan
olarak 1970'li yılların başında kimler neden ilan etmiştir?

*Değerli Banu Avar, kendisini kripto Yahudi Osman Nevres'in torunu olarak
görüyor, bunun anlamını nedir? *
Bu aşamada bu koşullar altında bu konuda daha fazla söz etmek istemiyorum...

İçten sevgilerimle
Kemal Şimşek

***

*Osman Nevres, adını Hasan Tahsin olarak değiştirip 1918'de İzmir'e
yerleşerek Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti'nin sözcülüğünü yapan Hukuk-ı
Beşer gazetesini yayımlamaya başladı.*

*Sulh ve Selameti Osmaniye Fırkası*: Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti ile
Selameti
Osmaniye Fırkasının birleşmesi ile kurulmuştur. *Meşrutiyet ve demokrasiye
taraftar olduğunu*
*ilan etmiştir. Dernek, ülkemizin kurtuluşunun kuvvet yolu ile değil de
anlaşma, barış yolu ile*
*sağlanacağına inanmaktaydı. Bu nedenle Milli Mücadelecilerin karşısında yer
almıştır.*

*Milli Direniş, işgal ile birlikte başladı ve Milli Direniş'in talimatı
veren, ülkemizden ayrılmadan önce Enver Paşa'dır*.

*Silahlı milli direnişe karşı bir cemiyetin sözcüsü gazetecinin 1970'lerin
başında işgalden altı ay kadar sonra ilk kurşunu İzmir'de attığını söylemek
akıl dışıdır. 50 küsur sene sonra bunun uydurulmasının altında yatan nedir?*

Zaten o ilk kurşun yalanından 4 gün sonra Samsun'a padişah ve işgal
kuvvetlerinin onayı ile yola çıkan Mustafa Kemal Paşa'nın görev emri de
bellidir. Direniş yanlısı Ordu kuvvetlerinin silahlarının teslim alınması.
Ama süreç daha sonra farklı gelişmiş, Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın lideri
olmuştur Atatürk.

http://groups.google.com.tr/group/aydin ... d0ec2b3cc7



Alman kuklası Enver mi Ulusal Direnişi başlatmış?

Evet, ilk kurşunlar Dörtyol'da atılmıştır. Öyleyse Hasan Tahsin Recep kimdir? Hasan Tahsin adı, bu adı alan Osman Nevres için daha o zaman simgedir; günümüzde de ulusal bir simgedir. Gazetecidir ve Yunan'a sıkılan kurşun nedeniyle şehit edilmiştir. Birçok kaynağa ve anlatıma göre ilk ateş eden Hasan Tahsin (Osman Nevres)'dir. Bir tek Celâl Bayar'a göre ilk ateş eden Saatçi Aziz Efendi'dir. Ne farkeder? Hasan Tahsin (Osman Nevres) vuruşarak şehit olmuştur. Sadece onlar mı? Kolağası Mustafa Necati Bey'den otel odacısı Ahmet'ine kadar -ateş etsin, etmesin- birçok Türk, -Yunan askerleri ve Rumlarca- o gün şehit edilmiştir.

Bu durumda bit yeniği aramak ve -neye dayanılarak öne sürülürse sürülsün- Yahudi kökenli denerek buduncu-ırkçı ayrımcılık yapmak ve sonrasında da -Hasan Tahsin diyenleri- ayrımcılıkla suçlamak gibi tutarsızlıklar, şark kurnazlığından da öte kavramlarla açıklanabilir, tanımlanabilir.

Elbette, Dörtyol'da Fransızlara ve Ermeni çetelerine haddini bildiren Mehmet Kara ve müfrezesini anımsatmak da gerekir; bunun için ayrı yazı yazabilir; yazanlar çıkmıştır ve çıkacaktır.

Bu arada Kemal Şimşek Mustafa Armağan'la ortak çalışabilir; birbirlerini şu yüzden sevebilirler:




    “Cihan bize düşman iken biz ne İngiltere’den ne Fransa’dan ve ne saireden kendimize ufak bir muavenet (yardım) ve muhabbet (dostluk) beklemeyelim!”

    Hasan Tahsin Recep, Hukukubeşer, 14 Şubat 1919, Cuma


    “Biz Türkler İzmir meselesini namus ve şeref meselesi olmak üzere kaydediyoruz!”

    Hasan Tahsin Recep, Müsavat, 18 Şubat 1919, Salı

Son Bir İleti: Mustafa Kemâl ve arkadaşları, birileri ileride büyük bir başarısı olmayan, Osmanlı'yı sömürgeleştirmek isteyen Almanlara güvenerek öğüt ve destek alıp yükselen Enver Paşa'yı Ulusal Direnişin önderi gösterir diye Şişli'deki evde toplanmadılar. Alman generallerine kafa tutuşunun nedeni de bu değildi. Anafartalar'da da bu yüzden en öne atılmadı.

O, fon Şelendorf'a yârenlik yapmadı, Alman imparatoruna selâm çakmadı. O, -1. Paylaşım Savaşı'na Osmanlı'yı alelacele sokmak için- Rusya'yı bombalayan gemilerin geçmesine izin veren Enver, Almanlardan 5 milyon altın alan Talât değil, bu savaşı yararımıza sonlandırıp ulusal bağımsızlığımızı kazandıran yüce başkomutandır. Sanırız sonrasını yazmaya gerek yok.
Kullanıcı küçük betizi
Güncel Meydan
Üye
Üye
 
İletiler: 584
Kayıt: Pzr Eki 12, 2008 23:12


Şu dizine dön: Banu AVAR

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x