Bayram Değil Seyran Değil, Elçi Ricci Bizi Niye Öptü? / Prof. Dr. Cihan DURA

Bayram Değil Seyran Değil, Elçi Ricci Bizi Niye Öptü? / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Haz 30, 2013 19:29

Bayram Değil Seyran Değil, Elçi Ricci Bizi Niye Öptü?

Küresel şirketlerin haydut devletinin Türkiye Büyükelçisi Ricciardone geçen günlerde “Güneydoğu ve Doğu Anadolu turuna çıktı. Gittiği her ilde “çözüme destek” mesajları verdi.

Yerel yöneticilerle yaptığı bu görüşmeler basına kapalıydı. Van’a, Hakkari’ye, Batman’a, Diyarbakır’a, Gaziantep’e ziyaretler yaptı. Diyarbakır belediye başkanı ile, PKK’lı olduğunu her konuşması ve hareketiyle gösteren malum şahısla görüştü. Görüşmeler sonrası söyledikleri özetle şunlar: ABD Güneydoğu bölgesine özel bir önem vermektedir. Çözüm sürecinde müttefikimiz Türkiye’yi destekliyoruz. Süreci başarılı görmek istiyoruz. Diyarbakır hakkında umutluyuz, iyimseriz. Sizleri destekliyoruz, yanınızdayız. Barış süreci yakında çok derin köklerini bulacaktır, istikrar sağlanacaktır. Tabii Baydemir’in de ağzı kulaklarında.

Elçi Ricci iş adamlarıyla da görüşüyor.

***
Sayın Ricci, bu ne ilgi Türkiye’ye? Sen bir elçisin, Türkiye’nin iç işlerine karışma hakkını kimlerden aldın? “Dahili bedhahlar”ınızdan desene!

Müttefik…özel önem… barış süreci… destek… umut… iyimserlik… istikrar….

O melek görünüşlü yüzünün arkasında bir şeytanın gizlendiğini biliyoruz. O sarfettiğin parlak lafların birer kamuflaj olduğunu, arkalarında bir hain planın bulunduğunu da!

Peki, nedir bu hain plan?

Değerli okurlarıma bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum. Basına kapalı görüşmelerde de barış sürecini değil, işte bu “hain plan” sürecini konuştular.

Muvafık, muhalif, AKP’li veya başka partiden, bütün yurttaşlarımın –kişisel eğilimlerden bir süre için uzaklaşarak- daha önce yayınladığım aşağıdaki yazıyı dikkatle okuyup mutlaka üzerinde kafa yormalarını dilerim.

PANDORA’NIN KUTUSUNU KİMLER AÇTI?

"Türk ulusunu mahvetmeden, Kürt devleti kuramazlar." (Mustafa Kemal Atatürk)

Bugünlere gelişimizin elbette türlü sebepleri vardır. Atatürk’ün şu uyarısı bize bu konuda yol gösterebilir: "Bağımsızlığımızın düşmanı olan, bizi ekonomimizi geliştirme gayretinden, böylece kalkınma hedefimize erişmekten alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri dış bedhahlardır. Bunlar ülkemizi sömürge yapmak isteyenlerdir, bunun için de uyanmamızı, kalkınmamızı istemeyenlerdir.

Ancak bizim için dış düşmanlardan daha zararlı, daha öldürücü birileri daha vardır ki onlar da iç bedhahlardır. Bunlar “biz büyük bir devletin yardımı olmaksızın varlığımızı koruyamayız” der, dış düşmanlara yanaşır, onlara hizmet ederler. Ulusal bağımsızlığımızın en büyük düşmanı, asıl bunlardır."


Başlıkta yönelttiğim soru kuşkusuz çok geniş açıklamalar gerektirir. Ben burada sadece ince fakat anlamlı bir kesit sunmakla yetineceğim. 1 

***
Washington’un en görkemli, en nüfuzlu yapısı Kongre binasıdır. Bu kubbeli tarihî bina “demokrasinin simgesi”dir. Senato’da 100, Temsilciler Meclisi’nde 450 üye bulunur. Her ikisi de alt komite ve komisyonlara ayrılmıştır. Her gün siyasetle ilgilenen yerli ve yabancı yüzlerce kişi yapılan toplantıları, oturumları izler.

Kongre’nin İnsan Hakları Komisyonu sanki yalnızca PKK için çalışıyordu. Helsinki Nihaî Anlaşması’nı izlemek üzerine kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu, program yapımcısı, Kürt Yahudisi asıllı Mike Amitay’a teslim edilmişti. Talabani ve Barzani’nin temsilcileri Behram Salih ve Hoşyar Zebari de Amitay’ın yakın dostları arasındaydılar. Türkiye’den de toplantılara çağırdığı yakın dostları vardı. Turkish Daily News gazetesinin sahibi İlnur Çevik bunlardan biriydi. İsmet İmset adlı şahıs, Amitay’ın dikkatini İlnur Çevik’in gazetesinde çıkan PKK ile ilgili yazılarıyla çekti. Amitay İmset’i hemen Washington’a çağırdı. Onun için Kongre’de istihbarat toplantılarına benzer kapalı bir oturum düzenledi. İmset kapalı kapılar ardında çarpıcı iddialarda bulundu, ancak konuşması kısa sürede dışarı sızdı:

Türk askeri PKK sempatizanlarını önce başından vurarak öldürüyor, sonra da helikopterlerden çöplüklere atıyor. Bu cinayetler Amerikan yapımı Skorsky helikopterleriyle işleniyor. PKK’yı desteklediği ileri sürülen, ancak kanıtlanamayan 900 kadar köy yakıldı ya da boşaltıldı. Türklerin yüzde 80’i bir Kürt gördüğü zaman öldürmek istiyor.

Türk ordusu Amerika karşıtı… NATO’ya güvenmiyor. Türkiye’de askerî darbe endişesi var. ABD komutanlarla görüşerek darbeyi önlemelidir.


Amitay’ın bu ve benzeri hizmetleri karşılıksız kalmadı. Ermeni lobisinin de desteğiyle 1996’da kurulan Kürt Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. İsmet İmset ise Amerika’ya yerleşmek istiyordu. Sığınmacılar sık sık “Türkiye’ye gidemem, beni öldürürler” gerekçesini ileri sürer. İmset de Amerika’ya sığınmayı denedi, ancak başaramadı. Yaşamını Londra ve Brüksel’de PKK televizyonu MED-TV için çalışarak sürdürdü.

***
Amerikan Kongresi’nde alınan kararları, para karşılığında etkilemeye çalışan lobiler vardır. Lobiciler sürekli komiteleri izler. Ofislere girip çıkarlar, hizmetleri karşılığında yüksek ücretler alırlar. Kürt Yahudisi Mike Amitay da bunlardan biridir. İsmet İmset’i kullanıp başından savdıktan sonra bu kez başka birinin peşine düşer. Bu şahıs Türkiye’deki İnsan Hakları Komitesi Genel Sekreteri Mahmut Tali Öngören’dir.

Öngören’in, Amerika’yı “emperyalist” olarak eleştirdiği yıllar artık geride kalmıştır. Şimdi artık “emperyalist” Amerika’ya Türkiye’yi şikâyet etmektedir! O da artık Kongre Komisyonu’nun dönme dolabına binmiştir. “Cannon” adıyla anılan binanın 311 numaralı küçük odasına alındığında yüzünden büyük bir şaşkınlık okunuyordu. Konuşmasını Amerikalı milletvekili ve senatörlerin önünde yapacağını sanıyordu. Oysa salonda birkaç Kürt sempatizanının dışında kimse yoktu. Yine de düş kırıklığını belli etmemeye çalıştı. Yaptığı konuşmada, o da Türk güvenlik güçlerini eleştirdi, Türk basınını suçladı.

***
1980’lerin sonları… Türkiye’nin doğusunu görmek isteyen Amerikalıların sayısında büyük bir artış var. Amerikalı sözde akademisyenler, araştırmacılar, diplomatlar, turistler bir yandan Doğu Anadolu’ya üşüşürken, bir yandan da PKK da hızla büyümektedir. Washington-Ankara hattı gergin...

Tam bu sıralarda Celal Talabani ABD Dışişleri Bakanlığı’nın konuğu olarak Washington’a gidiyor. Orada Kürdistan Yurtsever Birliği Partisi başkanı olarak değil, bir devletin başkanıymış gibi karşılanıyor. Kürt temsilci Behram Salih sürekli yanındadır. “Müttefik” Amerika’da yaptığı temas ve konuşmalarıyla, Türkiye’ye gözdağı vermeye çalışıyor. Bütün bunların gösterdiği ise Amerika’nın Irak hesapları içinde Kürtlerin önemli bir yeri olduğu gerçeğidir. Kürt lobisi yıllar içinde Washington’da önemli adımlar atmış bulunuyordu. Nitekim Amerika Celal Talabani’nin Washington’a gelmesiyle birlikte Türkiye’yi de kapsayan geniş bir “Kürt açılımı” başlattı. Talabani’nin düşlerini artık savaş sonrasında kurulacak bir Kürt devleti süslüyordu.

Celal Talabani’nin Amerika’dan ayrılmasının ardından ilginç gelişmeler yaşandı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal devlet kurallarının ve geleneksel politikanın dışına çıkarak bazı gazeteciler aracılığı ile Iraklı Kürtlerle görüşmeye başladı. Bu arada Mesut Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi’nin temsilcisi Sefin Dizai gizlice Ankara’ya getirildi. Washington’da da Kürt temsilciler Pentagon’a girip çıkmaya başlamıştı. Özal hayranı olan CIA ajanı Graham Fuller, Özal’ın “Pandora’nın kutusunu açtığını” söylüyordu. Ona göre Özal Kuzey Irak’ta fiilî olarak özerk bir Kürt bölgesinin kurulmasına izin veriyordu. Daha da önemlisi, Özal bağımsızlık yolunda en önemli adım olarak Kuzey Irak’ta “Kürdistan” seçimlerine razı olmuştu.

Özal’ın yanından ayrılmayan Cengiz Çandar, Celal Talabani’nin Washington’daki temsilcisi Behram Salih’in yakın dostuydu. Özal’ın Kürt liderlere iletilerini Cengiz Çandar götürüyordu. Cengiz Çandar’la Behram Salih Washington’da veya Londra’da buluşuyorlardı. İlnur Çevik de Özal ile Kürtler arasındaki arabuluculardan biriydi. Özal bu tür gizli ilişkilerini bir süre sonra açıklamak zorunda kaldı. Ardından Talabani ile buluşarak Türkiye’nin kırmızı çizgilerini delmiş oldu. Bununla da yetinmedi, özel temsilcilerini Bekaa’ya gönderdi; bunlar Abdullah Öcalan’la görüşüp izlenimlerini Özal’a ilettiler. O Özal ki daha birkaç yıl önce PKK terörü hakkında “büyütecek ne var yahu, üç beş baldırı çıplağın işi bu” diyordu.

***
1990-1991 Birinci Körfez Savaşı günleri… Gazeteci yazar Güneri Civaoğlu, Amerikalı komutanların karargâh olarak kullandıkları çadıra girer. Duvarda gördüğü haritalar Civaoğlu'nu şaşkına çevirir. Çünkü o haritalarda "Kürdistan" diye bir ülke yer almaktadır. Civaoğlu, "Nasıl olur bu?" diye sorunca, Amerikalı subaylar bunun bir gün gerçek olacağını, zamanın yaklaştığını söyler. "Iyi ama" der Civaoğlu, "Türkiye bunu kesinlikle kabul etmez. Tankları, topları, çok büyük bir ordusu ve savaş uçakları olan bir Türkiye'ye karşı sadece Kalaşinkofları olan Kürtler ne yapabilir ki?" Amerikalı subayların yanıtı hazırdır: "Kürtlerin de ordusu olacak; tankları, topları, uçakları olacak!"

Körfez Savaşı’nın ardından Irak fiilen üçe böldü. ABD ülkenin kuzeyinde Kürtler için, yalnızca Kürtler için bir "güvenli bölge" oluşturdu. Saddam'a şöyle dedi: “Kürtler benim korumam altında, sakın ola ki 36. paralelin kuzeyine geçmeyesin.” 36. paralelin kuzeyindeki Türkmen bölgelerini güneyde, yani Saddam'in etki alanı içinde bıraktı. Buna karşılık 36. paralelin güneyinde olan Kürt bölgelerini aynı paralelin kuzeyinde sayarak, bölgedeki Kürtleri Saddam'a karşı güvence altına aldı.

Aynı ABD daha sonra, Avrupa Birliği’ni de kullanarak, 80 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük talihsizliği olan AKP iktidarına "halkların kendi kaderini tayin" hakkını tanıyan uluslararası antlaşmaların Türk hukukundan üstün olduğunu kabul ettirmiş, bu ve benzeri yönlerde yasalarımızda ve anayasamızda pek çok değişiklik yaptırmıştır.

Bu gelişmeler ABD’nin ne kadar içten pazarlıklı olduğunun bir kanıtıydı ama, bizim o zamanki allahlık yöneticilerimizi uyandırmaya yetmedi. 2 

***
Başkan John Kennedy’nin, kendisi gibi bir suikast sonucu öldürülen kardeşi Robert Kennedy anısına düzenlenen yıllık insan hakları ödülüne Türkiye’den iki kişi uygun bulunmuştu. Ödüller 21 Kasım 1997’de Senatör Edward Kennedy tarafından verilecekti. Senatör Kennedy’nin Türkiye’den ve Türklerden hoşlanmayan, özel hayatı da karanlık olan biriydi. Seçimlere katıldığı Massachussets eyaletinde çok sayıda Rum asıllı seçmen vardı. Onlara hoş görünmek için yıllardır Türkiye karşıtı politikalar izliyordu.

O gün, Kongre’de hazırlanan salonda 300’den fazla konuk vardı. Kennedy ve Türkiye’den gelen iki şahıs kürsüde yerlerini aldılar. Bir köşede de çevirmenlik yapacak bir Türk oturuyordu. Edward Kennedy ödül verilecek olan ilk şahsı tanıttı: 35 yaşında, insan hakları savunucusu, “masum” bir avukattı. “Bu masum insan, DEP’lileri ve halkı savunduğu için hapis yattı” dedi ve onu kürsüye çağırdı. Ardından ağır gövdesiyle koltuğuna gömülüp gözlerini yumdu.

Ödül sahibi elindeki yazılı metni okumaya başladı. Türk askerinin sistemli bir şekilde Doğu’daki köyleri yakıp yıktığını, sivil halkı öldürdüğünü, işkence uyguladığını ileri sürdü. Ardından “Türkiye’nin Kürdistan diye bilinen güneydoğusunda savaş var. Son on yılda 26 bin kişi öldürüldü. Bunların 3 bini siyasi suikast sonucu öldürüldü. Savaş bölgesinde avukatlık yapan biri olarak neler çektiğimi bilemezsiniz” diyerek metni okumayı sürdürdü. O sırada Edward Kennedy koltuğunda iyiden iyiye uyuklamaya başlamıştı. Sanki söylenenler umurunda değildi; önemli olan, birilerinin Türkiye aleyhinde bir şeyler söylemesiydi. Konuşmacı da aslî görevini yerine getiriyordu. Yüzüne iliştirdiği ağlamaklı ifadeyle konuşmasını bitirip yerine oturdu.

Peki, bu adam kimdi? “Türk ordusunu cinayet ve işkence yapmakla suçlayan, güneydoğumuzu Kürdistan olarak adlandıran, orada savaş olduğunu ileri süren, Amerikalarda Türkiye aleyhine konuşmalar yapıp kendi devletini kötüleyen” bu adam kimdi?

Bu adam bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’sinin çiçeği burnunda üyesi, aynı zamanda yakın yardımcısı olan, Haziran 2011 seçimlerinde partiden İstanbul milletvekili yapılan Sezgin Tanrıkulu’ydu.

***
Bütün tarihsel kanıtlar, ABD dış politikası ile ilgili olarak hep aynı hedefi işaret etmekte: ABD Anadolu’da bağımsız, onurlu, güçlü bir devlet istemiyor. Bir bakıma geçmişte Avrupa’nın ve Rusya’nın uyguladığı Osmanlı’yı çökertme politikasını o devralmış bulunuyordu. Türkiye’yi bölme niyetli yayınlar ABD basınında sıkça yer aldığı gibi, bu niyet Türkiye’ye yönelik ABD taleplerinde de kendini gösteriyordu. Örneğin, The Washington Post şöyle yazıyordu: “Apo, silahlı Kürt bağımsızlık hareketinin lideridir. ABD için, Kürt sorunu halledilmesi gereken bir sorundur.”

Washington; Körfez Savaşı’ndan sonra, Kuzey Irak’ta kendi güdümünde bir Kürt devleti kurma hesapları yapmaya başlamıştı. Nitekim 1998’de Washington’da Talabani ve Barzani ile varılan anlaşmada, Kuzey Irak Kürtleri için bir federasyon kurulması kararı alındı. Kukla devlet, bir tür “Müslüman İsrail” olacak ve Körfez’den Hazar’a, bölgenin kontrolü için bir üs olarak kullanılacak. Washington, bölgedeki planlarını daha ileri bir aşamaya taşımak için şu türden fırsatlar kolluyordu: Ankara’da Turgut Özal gibi birinin iktidara gelmesi; Türkiye’nin elini kolunu bağlayacak bir iç karışıklık çıkması.

Bir ABD kuruluşunun gizli raporunda, Türkiye’nin parçalanması öngörülüyor. Kuruluşun sözde tahminine göre Türkiye’den önce Kürtler kopacak, onları başkaları izleyecek.

ABD’nin muhafazakâr gazetelerinden “Christian Science Monitor”da 4 Mayıs 2000’de yer alan bir haberde, Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin fiilen kurulduğu yazıyordu. Gazetede Kürt devletinin altyapısının Birleşmiş Milletler’in Irak’a uyguladığı ambargo sayesinde kurulduğu, böylece kendi para birimi, ulusal marşı ve dili olan ayrı bir devletin oluştuğu belirtildi. ABD artık bu sözde devleti hukukileştirme aşamasına geçmiş bulunuyordu.

Kasım 2000… ABD Büyükelçisi Mark Parris başkanlığında, ABD’li 20 kuruluşu temsilen gelen işadamları; Diyarbakır-GAP bölgesini ziyaret ediyor. Bölge işadamlarının örgütü GÜNSİAD buluşmada bölgenin sorunlarını içeren bir dosya sunuyor ve bir “ofis-büro” açılması önerisinde bulunuyor. Parris öneriyi olumlu karşılıyor. Bu adam günlerini Ankara’dan çok Güneydoğu’da geçiren biriydi. Daha sonraki aylarda ABD; Türk hükümetini teğet geçerek, Güneydoğu’da bir irtibat bürosu kurmaya kalkışıyor. Bölgenin iş adamlarıyla temaslar yapan ABD Ankara Büyükelçiliği Ticaret Müsteşarı J. Breidenstine şöyle diyordu: “Bölge büyük yatırımlar yapılmasına elverişli. Amacımız, ABD’li işadamları ile oradaki iş adamlarını bir araya getirmektir. Bölgedeki fırsatlar belirginleştiğinde, Amerikalı firmaları yatırım yapmak üzere davet edeceğiz.”

***
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in kara kutusu olarak ünlenen David Wurmser 2008 yılına kadar Türkiye’yi yakından izledi. Emekli olduktan sonra, AKP’nin icraatını şöyle değerlendiriyordu:

“AKP Türkiye’nin kendi iç siyasî dinamikleri içinde Kemalist eğilimleri bir bir yok etme eğiliminde olan bir partidir. Bu işi yaparken de Batı’nın kendilerine giydirdiği ılımlı İslam kılıfından yararlandılar. Gündemleri ise çok net bir şekilde, son 70 yıldır bildiğimiz Türkiye’yi ters yöne çevirmektir. Bunu da eğitimle ilgili konularda, yabancı yatırımı ilgilendiren sorunlarda attıkları adımlara dayanarak söylüyorum... Doğrusu Amerika -istemeden de olsa- AKP’yi Türkiye’nin en güçlü partisi yapmıştır… AKP’nin 2006’da ciddî siyasî sorunları vardı. Recep Tayyip Erdoğan Washington’a gelip ilişkileri bir tek kendisinin götürebileceği gibi bir izlenim verme gereksinimi duyuyordu. Biz de Erdoğan’ı büyük coşkuyla karşıladık. Bu ziyaret Türk siyasî çevrelerine gerekli iletiyi vermişti.”

Abdullah Gül Ortak Vizyon belgesini imzalayıp Ankara’ya döndükten sonra, Kuzey Irak’la ilgili yeni planlar ortaya çıktı. NATO için bir rapor hazırlandı. Rapora göre Türkiye’nin Irak’a girmesini önlemek için NATO bir askerî gücü “Kürdistan”a yerleştirecekti.

Washington bir yandan da DTP’lilerle ilişkilerini sürdürüyordu. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir “Birleşik Kentler ve Yerel Yönetimler” adlı kuruluşun davetiyle Washington’a geldi. Brookings Enstitüsü’nde “Türkiye’de Kürt Sorunu ve Yerinden Edilmiş İnsanlar” konulu toplantıya katıldı, Türkiye’yi şikâyet etti. ABD Dış İşleri Bakanlığı Baydemir’le görüşmeyeceklerini açıklamalarına rağmen, Bakanlık yetkililerinden Baxter Hunt, Baydemir’le otelinde gizlice görüştü. Bakanlığın günlük basın toplantılarında, sözcüye soru yöneltilirken, “Diyarbakır” yerine “Amed” deniliyordu.

Osman Baydemir bundan başka Nashville kentinin belediye başkanı ile de görüştürüldü. Baydemir siyasal kimliğin tanınması için çabalıyor, Nashville’in Diyarbakır’la kardeş kent olmasını istiyordu.

***
Tarih 24 Mayıs 2003, Yer Dışişleri Bakanlığı, Ankara…

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül Vatan Gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu´na röportaj veriyor. Abdullah Gül, bir ay önce ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile yaptığı görüşmeyi Sertoğlu’na anlatıyor:

“Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.”

Neyin nesiydi bu görüşme? Gizli mutabakat neleri içeriyordu? Kaynaklara göre, bu sorunun yanıtı şöyledir:

Türk ordusu Irak’ın kuzeyinden çekilecek. PKK’nın, Türkiye egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekâtlarına da son verecek. PKK’ya, egemenlik alanı içinde askerî harekât için ABD’den izin alınacak. Aksi halde ABD hükümeti, “Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı” çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

PKK elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. PKK yasallaştırılacak. Siyasete katılması önündeki bütün kısıtlama ve engeller kaldırılacak.

Irak’ın kuzeyinde kurulan “Kürdistan” adlı devlet Türkiye tarafından resmen tanınacak. Türk devletinin bu devletin kuruluşunu “savaş nedeni” sayan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki kararlar kaldırılacak.

Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim yapılacak.

Belediyeler özerk olacak. Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek.

Türkiye, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terk ederek federasyona geçecek.

***
4 Temmuz 2003… Türkiye, tarihinde görülmemiş bir olayla karşı karşıya kaldı: Kuzey Irak’taki Amerikan güçleri Türk askerlerini Süleymaniye’de gözaltına aldı. Askerler, irtibat bürosunda görevli olduklarını söyleyince Özel Harekât bürosunu çembere aldılar ve “peşmerge-coniler”le birlikte binaya ateş açarak, gaz bombası atarak baskın düzenlediler. Karargâh kapılarını kırdılar, silah doğrulttular. Araç ve gereçlere, silah ve belgelere el koydular. 11 subayımızı ve birkaç sivili ve Türkmen’i, kelepçeleyip başlarına çuvallar geçirerek tutsak aldılar. Askerlerimizi elleri ve ayakları zincirlenmiş olarak Kerkük’e, Bağdat’a götürerek sorguya çektiler. Terörist muamelesi yaptılar, kanlı tarihlerine yakışır şekilde barbarca davranışlarda bulundular.

Operasyon “Washington”da en üst düzeyden en alt düzeye kadar ilgililer arasında konuşulmuş, tartışılmış ve yeşil ışığı yakılmış” bir operasyondu, Dick Cheney savaş çetesinin işiydi.

***
31 Mayıs – 3 Haziran 2007… İstanbul Ritz-Carlton oteli… Tarihinin en üst düzeyde ve en fazla üyesinin katılımıyla Bilderberg Zirve Toplantısı yapılıyor.

Abdullah Gül Dolmabahçe Sarayı’nda akşam yemeği veriyor. Henry Kissinger, Richard Holbrooke, Paul Wolfowitz ve Richard Perle yan yana oturmuşlar. Henry Kissinger konuşuyor:

Türkiye, Cumhurbaşkanı seçimi sonrası Kuzey Irak’taki Kürt Devleti oluşumunu kabul etmelidir.

TSK’nin sınır ötesi operasyonları önlenmelidir.

Kuzey Irak’ta oluşan devletin topraklarına yerleştireceği bir kısım kuvvetlerle oluşturulacak ve bölgeyi kalıcı olarak kontrol edecek stratejik platformun tamamlanmasına yönelik olarak BOP Eşbaşkanı hükümeti ABD’nin yanında yer almalıdır.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilmelidir.

Toplantı sonunda David Rockefeller adına Kissinger tarafından getirilen öneriler doğrultusunda; öncelikli olarak BOP Eşbaşkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın göreve devam etmesi ve Abdullah Gül’ü de Cumhurbaşkanlığı’na aday göstermesi konusunda muvafakata varılıyor. 3 

***
ABD Enerji Bakanlığı kapalı kapılar ardında Kerkük petrollerinin ayrıntılı hesabını yapmış, paylaşımı aşağı yukarı belirlemiş bulunuyordu. ABD Türkiye’yi Kerkük konusunda ikna etmek için PKK’yı ve Ermeni soykırımı tasarısını koz olarak kullanmayı planlıyordu.

Tarih 5 Kasım 2007, yer Beyaz Saray, Bush-Erdoğan görüşmesi…

Bush’un keyfi yerinde… Hal hatır faslından sonra Türk heyetine dönen G. W. Bush “Beyler, bize izin verin, Tayyip’le baş başa görüşmek istiyorum” diyerek Erdoğan’ın sırtına dokunup Oval Ofis’e doğru yürüdü. Recep Tayyip Erdoğan da Ofis’e yönelirken, Dışişleri Bakanı Babacan’a gelmesi için işaret etti. Görüşme 1 saatten fazla sürdü.

Sonunda Oval Ofis’in kapısı açıldı. G. W. Bush’un yüzü gülüyordu.

***
Haziran 2008… Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye ile ilgili olarak şu kararı aldı:Tarih 2009 yılı sonları... AKP hükümeti Kürt açılımını başlattı.

Türkiye’nin güneydoğusu Kürdistan’dır.

Faşist Türk ordusu güneydoğuda işgalcidir ve Kürtleri katletmektedir.

Türkiye’de azınlıklar sorunu vardır.

AKPM’nin bu kararı altında sekiz AKP milletvekilinin de imzası vardı!

Aralık 2010
… ABD Carnegie Endowment uzmanı, eski CIA ajanı Henri Barkey, BDP’lilerle görüştükten sonra konuşuyor: "Kürtler için devlete paralel bir sistem kurma teşebbüsü çok ciddi bir girişim... Kürtlerin Türkiye içinde idarî ve siyasî sisteme alternatif bir sistem kurma girişimi var, özerklik kuracaklar. Bazı şeyler oluyor ve bunları durdurmak çok zor. Pandora'nın kutusu açıldı, artık geri dönüş yok."

12 Haziran seçimleri öncesi… Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Yerel Yönetim Özerklik Şartı çekincelerini kaldıracağını vaat etti.

Tarih 14 Temmuz 2011… Demokratik Toplum Kongresi “Özerk Kürdistan”ı ilan etti! Karara 2003 yılında AKP ve CHP oyları ile Meclis’den geçirilen İkiz Sözleşmeler dayanak olarak gösterildi.



 1 Bu makaleyi kaleme alırken, şu değerli kaynaktan geniş ölçüde faydalandım, geniş alıntılar yaptım: Yılmaz Polat, CIA Pençesinde Açılım: Kirli Oyunun Gizli Belgeleri, 3.B., Ulus Dağı Yayınları, Ank., 2010, ss. 51-55, 59-62, 103-105, 153-159, 165. Diğer bazı alıntılar da şu kitabımdandır: Cihan Dura, Sömürgeleşen Türkiye, İleri Yayınları, İst.,2004, ss.137-141.
 2  Cihan Dura, Düşmanı Çağırdılar Satıldık Uyanın, İleri Yayınları, İst., 2005, ss. 328-329.
 3  Erol Bilbilik, “Türkiye’nin Ulusal Direncinin Kırıldığı Toplantı”, http://www.ilk-kursun.com/2011/07/turkiye%e2%80%99nin-ulusal-direncinin-kirildigi-toplanti/ (6.7.2011)



Prof. Dr. Cihan DURA, 30 Haziran 2013
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 5 konuk

x