Bayram sorusu: Vatanın sahibi ve varisi kim?
Tayyip Erdoğan, inşaatı süren Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ndeki incelemelerinden sonra, “Bizi bölmek isteyenlere, ayırmak isteyenlere karşı, birliğe, beraberliğe çok ihtiyacımız var. Biz Türk’ü ile Kürt’ü ile Laz’ı ile Çerkez’i ile Abaza’sı ile Gürcü’sü ile velhasıl 78 milyonuyla bir olacağız, beraber olacağız, diri olacağız, iri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Bunu yakalamamız lazım” dedi.
Peki Tayyip Erdoğan dönemine kadar zaten bir değil miydik? Zaten hep birlikte Türkiye değil miydik? Ne oldu da birliğimiz, dirliğimiz, hatta iriliğimiz bozuldu? Ne oldu da kardeşliğimiz bozuldu?
* * *
Erdoğan, devamla “Onun için bugüne kadar hep şunu söyledik; tek millet olacağız, tek bayrak olacağız. Tek vatan, tek devlet... Böyle yürüyeceğiz. Millet kavramı, içinde her türlü etnik kimliği barındıran bir kavramdır. Bunu farklı yerlere çekmenin hiçbir anlamı yok!” dedi.
Millet kavramını, devletin kuruluş felsefesi olan “Ne mutlu Türk’üm diyene” anlayışından, başka yönlere kim çekti?
Yine Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinci... Bu çok önemli... Bundan niye güceniyoruz, niye utanıyoruz?” ifadelerini de kullandı.
Sahi, “isteyene eyalet modeli”ni savunan kimdi?
Erdoğan, İstanbul’a havadan bakarken, camiler, köprüler, ona tarihi hatırlattığı için mi böyle konuştu bilmiyorum ama “millet” kavramının, “içinde her türlü etnik kimliği barındıran bir kavram” olduğunu söylemesi ilginç. Tabii buna güvenmemek gerekir. Çünkü Erdoğan’ın yetiştiği ortamda, millet, “ümmet” demektir.
Vatandaşların bilincinde, siyasi anlamdaki milletin yerine, ümmeti yerleştirdiğiniz zaman, gerçekte milleti ortadan kaldırmış olursunuz. Oysa bu mübarek bayram sabahı hatırlamalıyız ki, bizi biz yapan, bir yapan, diri yapan, iri yapan, işte o siyasi anlamdaki millete mensubiyet bilincidir.
* * *
Ben her millî ve dini bayramda, milletin durumunu da, ümmetin durumunu da kendi zihnimde gözden geçirim...
Yıllar önce, her sabah İstanbul Üniversitesi’nin arka bahçesinden Süleymaniye’ye bakarken, o camiye namaz kılmak için gelenlerin, Yahya Kemal’in bahsettiği seferlerin ve seherlerin bilincinde olup olmadığını düşünürdüm. Süleymaniye’nin silüeti, insana gerçekten en az bin yıllık bir mazi içinde, bu coğrafyada yaşayan ataların ayak seslerini hissettirir.
Üstelik o gelenler, “Ordu-milletlerin en çok dövüşen, en sarpı”nın çocuklarıdır.
Ama siz milletin ordusuna kumpas kurar ve bunu yaparken, Türk kimliğinin temel taşı olan Ergenekon efsanesini de karalayıp perişan ederseniz, geriye ne kalır?
* * *
Bakınız Yahya Kemal’e göre vatanın hem sahibi, hem varisi kimdir? Hangi millettir?
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr‘i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü’min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
* * *
Vatanın birliğini korumak istiyorsanız Türk Milleti’nin birliğine ve dirliğine sahip çıkacaksınız, başka yolu yok...
Yoksa milletin de ümmetin de birliğini bozar, İslâm ülkelerini de kendi vatanınızı da IŞİD terörüne teslim edersiniz!
Arslan BULUT, 17 Temmuz 2015
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr