İnternete sızan 2006 Oslo görüşmelerindeki tutanaklara göre AKP Hükümeti; PKK'lılara ve sempatizanlarına valiler ve emniyet müdürleri aracılığı ile hoşgörülü davranırken, aksi davranış sergileyen yetkililerin hükümete şikâyet edilmesini istiyordu. Sonrasında devam eden süreç içerisinde de askerin ve polisin elleri bağlanırken, PKK'ya gösterilen hoşgörü ve sağlanan hareket alanı ile taleplerinin büyük bir bölümü yapıldı. Açılımın narına, verilen sözler bir bir yerine getirildi...
Meselâ; partilere etnik dillerde propaganda imtiyazı tanınırken, etnik örgütlenmeler ve bölücü propagandalar serbest bırakıldı. PKK sempatizanı belediyeler Kürtçe yazışma yapıp, Kürtçe ilanlar vermeye başladı. Öcalan, mektubu meydanlarda okunan siyasi bir figür haline gelirken PKK da sanki yeni kurulmuş bir siyasi parti gibi görüldü.
"Ne Mutlu Türküm Diyene" vecizesi dağlardan silinirken, "Andımız" kaldırıldı. Teröristler itibar görür oldu.
Anlayacağınız PKK silahla yapamadığını, müzakereyle yaptı; iktidardakilerine, âdeta “devlet kurma” zemini hazırlattı.
*
İçeride bunlar olurken dışarıda Türkiye düşmanları da boş durmuyordu. Yunan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı Türk hava sahasını ihlal ederek Aydın Bulamaç Adası'na helikopterle inerken, Yunanistan Cumhurbaşkanı Papulyas, yine Aydın il sınırları içinde bulunan Eşek Adası'na gelerek Yunan belediye başkanını ziyaret ediyordu. Adım adım Ege’de adalarımızı işgal ettiler. Milliyetçiliği ayaklar altına aldığıyla övünen ama yerli ve milî olduğunu savunan idarecilerimiz ise o sıralar TSK'ya yönelik kumpas davalarını savunuyorlardı. O dönem Atatürkçü subay ve paşalar tutuklanırken, ülkeyi yönetenler de Fetö'nün özel görevli yargıç ve savcılarına methiyeler diziyorlardı.
*
2006'da başlayıp devam eden süreçte 2013'e gelindiğinde ise çok önemli bir gelişme yaşandı.
"Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır." şeklinde olan TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi, darbelerin yasal dayanağı oluyor gerekçesiyle, "Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak..." şeklinde değiştirildi.
*
O zaman bu durumu eleştiren yazarlardan biriydim. Sanki darbelerin yasal bir gerekçesi olur, darbeler yasal dayanak arar gibi darbeye bahane oluyor demeleri sadece kanun değişikliği için bir kılıftı. Fakat Fetöcü kalkışmada görüldüğü gibi darbeye teşebbüs edenler darbeye bahane oluyor diye değiştirilen kanun maddesine gerek duymadılar!
*
Sonuç itibariyle dün bu işleri yapanlarla bu işleri yapanlara bağırıp çağıran bir parti bugün aynı ittifak altındalar. Ve işin garibi ne biliyor musunuz, böyle bir geçmişe sahip olup, Millet ittifakına her ifadelerinde PKK ve Kandil’in uzantısı demeleri. Akabinde de “beka meselesi”nden dem vurmaları.
*
Cumhur İttifakı “beka meselesi” var derken Millet İttifakı yok diyor. Fakat iş öyle bir noktaya geldi ki, AKP içinde de beka meselesi var yok tartışmaları başladı.
AKP'nin İBB Başkan Adayı Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'beka' açıklamalarının aksine "Bu bir yerel seçim; ölüm kalım meselesi değil." ifadelerini kullanırken, AKP'nin İzmir Büyükşehir adayı Nihat Zeybekçi “Vatandaşın baktığı yerden bir beka sorunu yok, öyle de olmalıdır." dedi. Bunlara TBMM Eski Başkanı Bülent Arınç ise "Şu anda ülkede beka diye bir sorun yok. Nereden çıktı bu beka meselesi. Seçim stratejimiz doğru değil.” sözleriyle katıldı. Bu açıklamalara AKP'den Süleyman Soylu tarafından; “Beka sorunu yok diyenler anlatsınlar da bilelim” şeklinde cevap geldi.
Hem Cumhur İttifakı, hem Millet İttifakı içinde beka meselesi yok diyenlere ben anlatayım o zaman.
*
PKK'yla görüşüp taviz veriyorlar.
Adaların işgal ediliyor ses çıkarmıyorlar.
Süleyman Şah Türbesini tehdit var diye alıp geliyorlar.
Ülkece siyaset, ekonomi ve hukuk alanlarında dibe vururken, adam kayırmacada, torpille işe girmede, bizden olan, olmayan diye ayrım yapmada, kamplaşıp kutuplaşmada zirveye çıkıyorlar.
Papazı isterken papazı buluyorlar.
"Türk milleti" yerine, kimliği belirsiz "bu millet" kavramını kullanıyorlar.
Lozan'ı beğenmiyorlar.
Eskiye dair ne varsa hepsini kötülüyorlar.
Sonra çıkıp meydanlarda ülkenin “Beka sorunu var!” diye bağırıyorlar.
Arkadaş! Yukarda sıraladığımız politikalara ve ifadelere bir bakın Allah aşkına!
İçeride ve dışarıda uyguladıkları politikalar ve ifadeleri kimin/kimlerin işine yarıyor?
-Başta PKK ve dış güçlerin değil mi?
Bu ifadeler karşısında millet ne yapıyor?
- Kutuplaşıyor, değil mi?
Peki AK Parti'nin uluslararası barıştan anladığı ne?
-Büyük Ortadoğu Projesi.
Şimdi anladınız mı “Beka meselesi” var mıymış, yok muymuş.