[img]http://image.haber3.com/haber/71746.jpg[/img]
DTP'nin eski Genel Başkanı, yeni millketvekili Ahmet Türk'ten önemli sözler.
DTP'lilerin Parlamento'da temsil hakkına kavuşmasını çok önemsiyorum ve bu seçimle yakalanan diyalog fırsatının asla heba edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Uzlaşı kültürünün oluşması kolay değildir, tarafların eski düşünme kalıplarını bırakıp birbirlerine empati yapması ve sorunların çözümü için ortak akıl alanı yaratması zaman alacaktır. Hassasiyet duvarlarının daha da yükselmemesi için sabır gerekir. Tavırlar ve sözler beklentilerimizi karşılamasa bile gemileri yakmak Türkiye'nin hayrına olmayacaktır. Kardeşiniz haylazlık yapsa da kardeşinizdir, o size tokat atsa dahi siz onun engellerini hatırlayıp şefkatle el uzatırsınız. Kaldı ki kardeşiniz dayak yiyen tarafın kendisi olduğunu düşünmektedir.
Mardin'den bağımsız milletvekili seçilen DTP eski eşbaşkanlarından Ahmet Türk'le yaptığım bu söyleşide dile getirilen düşünceler hoşumuza gitmeyebilir. Ama kabarıp köpürmeye başlamadan önce düşünmeliyiz. DTP'lilerin terör örgütünden kendilerini ayrıştırabilmeleri onlardan çok bize bağlıdır. Güç bizdedir, öyleyse bizim görevimizdir o zemini hazırlamak. AKP'nin yöre seçmenini kazanmasında, belki de dağda en az bir evladı bulunan aileleri itmeden, itham etmeden, sevgiyle yaklaşmasının rolü olmuştur. Ezberler sertlikle bozulmuyor. Evet DTP'lilere ikilemlerini gösterelim; ama aşmaları için de yardım edelim.
Efendim hayırlı olsun yeni dönem milletvekilliğiniz. 13 yıl sonra eve dönüş gibi bir duygu içinde misiniz?
Yok. O kadar değil. Ben dört dönem Parlamento'da bulundum. Çok da önemsediğim bir şey değil. Ancak haksız bir şekilde dokunulmazlıklarımızın kaldırılması tabii ki bizim açımızdan zorlayıcı bir durum oldu. Ben o dönemde "Biz bir gün burada olacağız; ama bu kararı verenler olmayacak." demiştim. Sonuç olarak biz siyasetin içindeyiz.
Herkes pür dikkat nasıl bir politika izleyeceğinizi merak ediyor.
Parlamento'yu bir çözüm yeri olarak gördüğümüz için bağımsız adaylarla seçimlere katıldık. Bizim düşündüğümüz Türkiye'yi gerginlikten kurtaracak demokratik sivil çözümleri ortaya koyabilecek, uzlaşma ve diyalog ortamını oluşturacak bir anlayışın gelişmesidir. 2007 seçimlerini önemli bir şans olarak görüyoruz. AK Parti'nin oylarının yükselişinin arkasında bir istikrar talebi var. Böyle bir tabloda artık AKP'nin savaş üzerine politika yapan kesimlere uymayıp, kendi yurttaşını kazanacak, demokratik hak ve özgürlükleri güvenceye alacak bir siyaseti üstlenmesi gerekiyor.
Sizlerden korkan kesimlerin bilmek istediği bir şey var: Etnik milliyetçilik yapacak mısınız?
Şoven, ırkçı, etnik milliyetçi anlayışların Türkiye'ye büyük zarar verdiğine inanıyoruz. Her dönemde etnik milliyetçiliğe karşı çıktık. 50'lerde krallık devrildi Irak'ta. Askerî darbeler milliyetçi Baas partisini yarattı ve o da diktatörlüğe dönüştü. Demokrasi kültürünü ortadan kaldırdığı için bugün Saddam gitmesine rağmen Irak'a demokrasi gelemiyor. Milliyetçiliğin halklar üzerindeki en büyük zararını bu şekilde görmek gerekiyor.
Siz bunları Türk milliyetçiliği için söylüyorsunuz. Kürt milliyetçiliğinin verdiği zararlar için ne diyeceksiniz?
Ben etnik milliyetçiliğe karşıyım; ama bir halkın dilinin, kültürünün güvence altına alınması, inkâr edilen bir halkın, realiteye uygun olmayan bu tavra karşı bir duruş sergilemesi milliyetçilik değil. Kürt sorununun sivil demokratik yöntemlerle çözümü hedeflenmediği için Türkiye demokratik bir cumhuriyet olamıyor. Kürtler hep potansiyel tehlike olarak görülüyor. Önce bu mantığın değişmesi gerekiyor.
Bu mantığın değişmesi için siz ne katkı yapacaksınız?
Biz bu ülkede özgür, eşit, kardeşçe ortak bir yaşamı arzuluyoruz. İnsanların kimliğini özgürce ifade edebileceği bir Türkiye'yi hedefliyoruz. Böyle bir mantık ile yaklaşıldığı takdirde o kanın durmaması için hiçbir neden yok. Seçmenlerimiz bize ne olursunuz bu kanı durdurun, barışçıl bir süreci geliştirin diyor. Bizim tek taraflı, iyi niyetli olmamız sorunu çözmüyor. Şimdi devletin sivil demokratik projeleri önüne koyarak soruna askerî mantığın ötesinde farklı bir mantıkla yaklaşması lazım. Halkların kardeşliği sağlanmadan bu ülkede demokrasi kurmak mümkün değil. İmha ve inkâr politikası ile bunun gitmeyeceği belli.
Kuzey Irak'a yapılması muhtemel operasyon sizi nasıl etkiler?
Bu yapıldığı zaman buradaki insanları kazanmış olacak mısınız? O dağdaki insanın annesini, babasını, amcasını, dayısını, ailesini kazanmış olacak mısınız? O zaman diyoruz ki nedenler üzerinde duralım ve farklı bir politika ile bunun üzerine gidelim. Sivil bir anlayışı geliştirelim. Biz bu diyalog ortamını oluşturabilirsek süreci değiştirme şansına sahip oluruz. Öncelikle karşılıklı niyetlerin ortaya çıkması lazım. Bu işin çözümü demokratik sivil projelerle olur. Tabii ki bu o kadar kolay değil. İşte bazıları şunlar şunlar yapılsın diyor. Ben o şekilde bir tavrın doğru olmadığını söylüyorum. 72 milyonun hassasiyetleri göz önünde tutularak nasıl formüller üretebiliriz bunu düşünmemiz gerekiyor.
Zana'nın Ankara'ya 'Kürdistan eyaletini kur' sözüne mi atıfta bulunuyorsunuz?
Tabii ki, hassasiyetlere dikkat etmeden bazı şeyleri söylemenin çok fazla bir faydası yok.
Zana'nın açıklamaları sizi zor duruma mı düşürdü?
Hayır. Partimizin söylemleri gerginlik yaratmak için değil, uzlaşı ve diyaloğu sağlamaya yönelik. Ha insanlar kendi düşüncelerini de söyleyebilirler. Düşünceler farklı olabilir.
Bu sözler hareket alanınızı daraltır mı?
Bizim hareket alanımız Meclis'teki ortaya koyacağımız tavırla kendiliğinden anlaşılacak. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi anlamında böyle bir şey ifad edeliyorsa zaten bunu her zaman söylüyorum. Eyalet olayını hangi amaçla söylediğini bilmiyorum.
Bazı kelimeler var ki dile geldiğinde aşırı bir hassasiyete neden oluyor maalesef. 72 milyonun hassasiyeti adına bazı kelimeleri kullanmamak yolunda bir kararınız var mı?
Yani diğerlerinin bize küfür etme hakkı var. "Parlamento'ya girse ben merhaba demem" deme hakkı var. Ama bizim kesimimizde bir insanımız bir şey söylediği zaman niye bu kadar tartışılıyor? Kürt insanına el ayak öpen diye hitap edildiğinde kimse demiyor ki ya niye o insanları böyle değerlendiriyorsunuz? Yani herkesin Kürt'e hakaret etme hakkı var. Ama Kürt kendisinin hoşuna gitmeyen bir şey söylediği zaman kıyametler kopuyor. Zana öyle söyledi. Ama her gün televizyonlarda emekli generaller çıkıyor her türlü hakareti yapıyor. Şimdi bir Kürt insanı bir düşünceyi söyler. Tasvip ederim, etmem. Bu kadar da kıyamet koparılmaz. İğneyi önce kendinize sonra çuvaldızı başkasına batırmak lazım.
Efendim ben sadece eyalet ve Kürdistan kelimelerinden söz etmiyorum. Başka...
İnsaflı olun biraz. Oradan Irak'a girmeyin diyor (Barzani). Ya sen adamın toprağına girmek istiyorsun. Ya bunu tehdit kabul ediyor. Girmeyin, doğru olmaz dediği zaman da diyor ki bak bak dünkü çocuk bizi tehdit ediyor. E yani girsin mi desin benim toprağıma? Şimdi biraz hassasiyetlerin tamamını göz önünde tutmamız gerekiyor. Farklı yollar, farklı yöntemler var. Ama bugün dostane ilişkileri geliştirme konusunda hem komşularıyla hem kendi yurttaşını kazanmaya yönelik en ufak demokratik bir proje yok ortada.
AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayını destekleyecek misiniz?
Benim 23 arkadaşım var. Onların düşüncesini almadan bir şey söylemem. Bizim açımızdan cumhurbaşkanının tüm yurttaşı kucaklayacak bir mantığa sahip olması önemli.
Abdullah Gül sizin için böyle biri mi?
Cumhurbaşkanında bizim istediğimiz gerçekten demokrasiyi içselleştirmiş, hukukun üstünlüğüne inanan biri olması. Şimdi bu ne kadar uyuyor derseniz tabii ki bu aradığımız dört dörtlük bir kişi olarak karşımıza çıkmıyor. Ama bazen kötünün iyisine katlanmak durumundasınız. Bunu Gül için söylemiyorum. Ama farklı bir şey çıkmayabilir. Karşı tarafta daha şoven, ırkçı bir insan da çıkabilir. O zaman bunu tartmak durumunda kalıyorsunuz.
MHP ile DTP'nin olduğu bir Meclis'te kavga olacak beklentisi var. Siz buna meydan vermeyecek bir davranış modelini belirlediniz mi?
Biz Meclis'e savaşmaya gitmiyoruz. Kılıçlar da kuşanmamışız. Biz burada halkımızın taleplerini dile getirmeye, sürece katkı sunmaya gidiyoruz. Tamamen bir diyalog, uzlaşı anlayışını geliştirmek için çaba göstereceğiz. Ama birileri saldırgan bir noktada olursa yapacağınız fazla bir şey kalmaz.
DTP Kürtlerin siyasî olarak tek temsilcisi mi?
DTP bugün en güçlü siyasî partidir. Diğer siyasî partiler tabanı olmayan, bugüne kadar da hiçbir başarı elde etmemiş partilerdir. Yani tek temsilcisi demek de doğru değil. Ama bugün diğer partilere göre güven duyulan bir partidir DTP.
Acaba Kürt kesimin marjinalleri üzerinizde büyük bir baskı yaratır mı?
Bakın biz siyasî bir partiyiz. Bizim bir programımız ve hedeflerimiz var. Ne yapmak istediğimizi çok açık söylüyoruz. Birileri bizi eleştirecek diye biz siyasî anlayışımızdan uzaklaşmayız. Kitle tabanı olmayanlar DTP'yi suçlayıcı bir mantık ile çıkarsa haksızlık yaparlar. Çünkü düşünceleri zaten kabul görseydi bugün bir kitle tabanı olurdu.
'PKK terör örgütüdür' dememi beklemeyin benden
Bu süreçte PKK ile aranıza bir sınır çekmeniz, Öcalan'ın liderliğinden kendinizi ayrıştırmanız talepleri ile karşılaşacaksınız. PKK'nın terör örgütü olduğunu açıkça dile getirmeniz konusunda size baskı gelecek. Nasıl aşacaksınız bunu?
Böyle bir anlayışı kabul etmiyorum. Şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik neler yapılabilir, askerin hükümet üzerindeki rolü nedir bunları tartışalım. Demokratik bir süreci, halkın kabullenebileceği bir formülü oluşturalım. O zaman her şeyi söylemeye hakkımız olur. Ama halen tek kişi kalıncaya kadar imha edeceğiz, operasyon yapacağız, mantığı var ortada. Devlet iyi niyetini gösterdiği zaman halkımız da duruşunu, barış için kararlılığını ortaya koyacaktır.
Şu anda PKK terör örgütüdür demek sizin için çok mu zor?
Elbette ki zor yani. Benim insanlarım diyecek ki devlet hangi adımı attı da bunu söylüyorsunuz? İşte ateşkes yapılıyor, devlet operasyonlara devam ediyor. Barışçıl demokratik bir sürecin başlaması konusunda talepler oluyor, biz silahları bırakmaya hazırız diyor. Ama devletten bir çıt çıkmıyor. Ortada devletin halkı kucaklayacak bir politikası olmayınca tabii ki beklentisi olan insanlar sizin bu realiteyi görerek siyaset yapmanızı ister. Bir organik bağ olduğu anlamında söylemiyorum. Böyle bir organik bağımız yok. Ama önemli olan benim insanlarımın duygusu. Devlet bu sorunu şiddet ile çözmeyi hedeflediği müddetçe hiçbir kırgınlığı söyleme hakkı yoktur. Çünkü en çok devletimden beklerim ben kucaklanmayı. Kucaklandığım zaman şiddetten yana olan, şiddeti sürdürmek isteyenin karşısına çıkarım.
Devlet de diyor ki önce terörü bırak ki kucaklayayım. Sen silahları bana yöneltmişsin ben nasıl kucaklayacağım seni...
Peki öbür taraf da diyor ki silahı bıraktım ne olacak? Gelip otuz yıl cezaevinde mi yatacağım? Biz şiddetin bitmesini istiyoruz, çatışma ile sorunun çözülemeyeceğine inanıyoruz diyor. Ama devlet bunu görmemezlikten geliyor. Bunları görmek lazım. İyi niyet ortaya çıkarsa biz misyonumuzun gereğini yaparız. Gerçekten şiddeti isteyen kim, istemeyen kim ortaya çıktığında işimiz kolaylaşır. Bakın ben bugün kalktım dedim ki PKK şöyledir böyledir. O zaman benim rolüm ne olabilir? Ortada bir şey yokken gelin işte PKK'ya terörist deyin diyorsunuz. Bunu dediğim gün benim barışçı sürece katkım olabilir mi? Biz burada çözümü gerçekleştirmek için çaba gösteriyoruz.
Arabulucu olarak mı?
Tabii ki yani. Bu kötü bir şey midir? Siz diyorsunuz ki gelin önce şunu söyleyin. Ben bunu söylersem ne bir misyonum, ne de bir rolüm kalır. Ne de bu konuda katkım olabilir. Bu gerçekleri artık Türkiye'nin görmesi lazım. Devlet benim yurttaşımı kucaklamak istiyorsa burada bir çalışma yapması gerek. Ama böyle bir şey yokken dayatıyorsunuz PKK'ya terörist deyin diye. Bunun kimseye faydası yok.
Nuriye Akman
Zaman / Pazar