''Ben zenginleri severim'' gibi yüzlerce skandal sözü ve uygulaması olan 'Benim memurum işini bilir' diyerek rüşveti normalleştirmeye çalışan 'Ben seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?'' Özal'ı bazı siyasetçiler anma yarışına girmiş.
1970’lerde emperyalizm yeni küresel sömürü sistemi olarak neoliberalizmi önce akademik ve teorik düzeyde hazırladı, son yıllarda da yürürlüğe koydu. Neydi bu?
- Devleti küçültme, ekonomik alanda planlama, makro düzeyde kontrol faaliyetlerini bitirme (kendileri haricinde etki alanlarındaki ülkelerde), ekonomiyi her türlü denetimden soyutlama, - Ulusal devletleri çökertme, mikro milliyetçilik yolu ile bölme ve kolayca yönetebilecekleri (Yugoslavya örneği gibi) şehir devletlerine kadar indirgeme,- Siyasal İslamı teşvik edip yeşil kuşak teorisini hayata geçirme (SSCB’nin yıkılışından sonra BOP’a dönüştü),
- Ulusların mal varlıklarını özelleştirme adı altında haraç mezat satma, devletin üretimden kaynaklanan gelirlerini bitirip uçan kuştan dolaylı vergi alan haydut devlet haline getirme,
- “Küreselleşme” diye büyük bir propaganda mekanizmasıyla ulusal bilinç ve refleksleri yok etme,
- Tüm gelişmiş ve demokratik ülkelerde bulunan kontrol mekanizmalarını “vesayet” adı altında zayıflatıp yok etme, ulus devletlerin orduları başta savunma mekanizmalarını paralize etme,
- Ulus devletlerin paralarını koruyacağı kambiyo sistemlerini dağıtıp her türlü parasal operasyona açık hale getirme,
Daha birçok özellik ve aksiyon sayılabilir.
Bu programlar ülkelerde özel olarak yetiştirilmiş elemanları eli ile yürürlüğe konuldu. İşte Özal bu sistemi Türkiye’de kurmak için yetiştirilmiş ve görevlendirilmiş bir araç idi. Ne yazık ki neoliberalizmin prömiyeri, yani dünyadaki ilk uygulamalarından biri de onun tarafından Atatürk’ün ülkesinde yapıldı.
Önce 24 Ocak kararları ile açılış, bu kararların ancak uygulanabileceği 12 Eylül faşizmi altında başlangıç ve zemininin hazırlanması, sonra ABD’de eğitim tazeleme ve askeri rejimin yardımı ile gelinen iktidarda tam uygulama. Bugün ülkenin felaketine yol açan özelleştirme, yap-işlet gibi soygun yöntemleri, para sisteminin dağıtılması, “yurtdışına açılma” adı altında tamamen denetimsiz yabancı sermayeye kapıları açma, “benim memurum işini bilir” mantığı ile dürüstlüğün ve ahlak anlayışının tahribi, federasyon ile bölünme çabaları, ülkenin teorik altyapısını paralize eden ikinci cumhuriyetçilik denilen vatan hainliğinin başlatılması, siyasal İslam önünde her türlü engelin kaldırılması vb. Bunlar 12 Eylül faşizminin emekçi organizasyonlarını ve Soros’çuların dışında her türlü sivil toplum örgütlenmesini yok ederek yarattığı dikensiz gül bahçesinde gerçekleştirildi.
Görüntü dışında “demokrat, babacan, anti-militarist” falan da değildi, o gün yine de devletin savunma mekanizmalarının ve toplumsal refleksin tamamen yok edilemeyişinden kaynaklanan direnç dolayısı ile kafasındakileri tam olarak gerçekleştiremeden, bugünlerin yolunu açarak göçüp gitti.
“Merkez sağ” dediğiniz nedir arkadaş? Felsefesi, ideolojisi nedir? Merkez sağ partilerin en belirgin özelliği, ilkesizliktir. Bu hususta Türkiye’de bir eksik var mı? Düne kadar birbirine söverek milletten oy devşirenler şimdi kolkola gezmiyor mu?
Merkez sağdan miras kalan ne eksik? Rüşvet, torpil, liyakatsizlik, hepsi tastamam yine duruyor. Hatta misliyle duruyor.
Ne boşluğu? Demirel’in yeğen Yahya'sı, Özal’ın davulcu damadı yoksa aslanlar gibi Bilal oğlanımız var. Hepsini kırka katlar!
Boşluk varmış ve doldurulmalıymış! Keşke merkez sağcıların doldurduğu alan boşalsa da, o alanı Atatürkçü, aydın insanlar doldursa. Ne güzel olur değil mi?
İşte o zaman Türkiye’de her şey değişir.