Anayasa Uzerine iki yazimi asagiya aliyorum, umarim yararli olur.
ÇARPAN ANAYASA
Anayasalar tür türdür, Aldıkaçtı Anayasası da çarpan türünden.
Bakmayın siz Özal’ın ona küçük bir delik açtığına ve șimdilerde delik deșik olduğuğuna.
Daha çok delineceğe benziyor ayrıca.
Çiçek Cemil, Ağustos 2008’den sonra çıkarılacak yüzotuzun üzerindeki yasanın 1982 Anayasası’na aykırı olacağını, o nedenle değiștirilmesi gerektiğini söylüyor.
Yani yasaları anayasaya uygun yapmak yerine, önce anayasayı çıkacak yasalara göre değiștirmek istiyorlar.
Haksız sayılmazlar, çünkü bu değișiklikler yapılmazsa yasalar Anayasa Mahkemesine takılacak.
Önce Hașim Kılıç söylediydi (Anayasa Mahkemesi Bașkanı demeye dilim varmıyor).
Sonra Toptan Köksal’ın gönlünden öyle geçmiș diyorlar.
Recep Erdoğan’ın aklından hiç çıkmıyormuș zaten.
Dir Mengir (sonradan Türk vatandașı mı olmuș ne ?)’in rüyalarını süslüyormuș yeni bir anayasa.
Kısası bunlar, bu Alaca Karanlıkçılar, benim ret oyu verdiğim, demokratik bulmadığım, 1982’de Türk halkına dipçik zoruyla dayatılan Orhan Aldıkaçtı Anayasası’nı değiștirmek istiyorlar.
Değistirebilirler mi ?
Evet kimi maddelerini değiștirdiler ve kimi maddelerini de değiștirebilirler.
Ancak Köksal gibi Toptan değiștiremezler.
Çünkü onların asıl değiștirmek istedikleri Aldıkaçtı’nın bile o anayasaya koymamazlık edemediği bașlangıç ilkeleridir.
O ilkelerin bașında birlik ve bölünmezlik (unité ve indivisibilité) ilkesi gelir ki, Fransa’dan sonra sadece Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluș ilkeleri arasında olup, dünyanın geri kalan 150 cumhuriyetinden hiçbirinin olmazsa olmazı değildir.
Alaca Karanlıkçı anayasa profesörleri bile bu ilkeyi, ülkemizin somut olarak bölünmesi çabaları ile karıștırmaktadırlar. Anlamamıșlardır, kavrayamıyorlar, sadece öyle algılıyorlar ve ancak algılayabiliyorlar sadece.
Birlik ve bölünmezlik, halkımızın ya da ülkemizin birlik ve bölünmezliği kadar ve ondan çok daha ileride cumhuriyetimizin olmazsa olmaz niteliğidir ve Fransa’dan sonra sadece Mustafa Kemal Türkiye’sinde yașama geçirilmiștir.
Tek devlet, tek millet, tek vatan ve tek bayrak demekle ilgisi yok değil, ama anlamı daha ilerilerde.
Bunlar somutta, yani sözde ve görünürde böyle olabilirler ve ağzı olan konușabilir.
Oysa soyutta, yani özde ve gerçekte, egemenliğin kayıtsız koșulsuz ulusa ait olduğu, ulusla devletin birlik ve bütünlügüdür sözkonusu olan.
Milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik bu ana ilkenin türevleridir.
Bir o kadar önemli laiklik ilkesi de öyle.
Laiklik ilkesi de, dünya üzerindeki 150 Cumhuriyet, 20’den fazla Krallık ya Sultanlık, 10 kadar Federesayon ya da birlik ve 3 Prenslik’ten hiçbirinin anayasalarının, ki hemen hemen tümünde anayasa vardır, olmazsa olmaz ilkesi değildir.
Demek ki, anayasanın maddeleri de değiștirilebilir kendisi de.
Ancak Türkiye Cumhuriyet’inin kurucu ilkeleri değiștirilemez.
Değiștirmek isteyenleri de çarpar.
O ilkeler ancak Türkiye Cumhuriyet’i ortadan kaldırıldığında değiștirilmiș olur.
Bir Türkiye Cumhuriyeti yurttașının ne aklından ve ne de gönlünden bu geçmeyeceğine göre ;
Anayasayı değiștirmeyi kimler istiyor ola ki?
Habip Hamza Erdem
ANAYASANIN RENGİ
Cumhuriyet kavramının tam ikibinbeșyüz yıllık bir tarihi var. Yirmibeș yüzyıl ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi ise daha yüzyılını dodurmamıș, ön-tarihi ile birlikte iki yüzyıldan bile az.
Ama bir çağ açmıș.
Çağ açtığı kesin.
Yirmibeș yüzyıllık insalık deneyimini özümseyerek gelecek yüzyıllara ıșık tutacak bir yer edinmiș.
Azımsanacak, küçümsenecek, görmezden gelinecek bir olgu değildir bu.
Tersine ; araștırılacak, incelenecek, irdelenecek ve daha çok șey öğrenilecek bir olgu.
Șu Türkiye Cumhuriyeti’ne bakınız.
Anadolu Türk Cumhuriyeti değil örneğin, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gibi.
Ya da Fransız Cumhuriyeti gibi yalın bir Türk Cumhuriyeti de değil ;
Mısır, Suriye ve Libya gibi Arap Cumhuriyeti olmadığı gibi.
Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti de değil Çin Halk Cumhuriyeti de.
İran İslam Cumhuriyeti hiç değil.
Federal Alman ya da Federal Brezilya Cumhuriyeti olmayan,
Rusya Federasyonu olmayacak olan,
Kongo gibi Demokratik olması düșünülemeyecek bir cumhuriyet.
Görüldüğü gibi cumhuriyet rejimleri rengarenk oysa.
Ve onlara o rengi veren kendi anayasaları, asıl renklendirici olan o anayasalar.
Demek ki anayasalar renksiz olmayıp, kesinlikle bir özelliğe vurgu yapıyor ve o rengin tonunu yükseltiyorlar.
Etnik mi/coğrafî mi, merkezî mi/yerinden yönetimci mi, laik mi/dinsel mi, demokratik mi/buyurgan mı, kamucu mu/özelci mi ? vb vb
Pekiyi Türkiye’de yapılması düșünülen anayasa değișikliğinin rengi için yukarıdaki renklerden hangisi daha alımlı duruyor?
Hangisi?
Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin rengi nasıl duruyor?
Solgun mu?
Canlandırmak için, Abdullah Gül’ün gözlerine mi bakılmalı yoksa Recep Erdoğan’ın sözlerine mi?
Bülent Arınç’ın huyuna mı Mir Dengir’in soyuna mı bakılmalı yoksa?
Tek sözcükle zavallılıktır bu.
Zavallı Türkiye Cumhuriyeti.
Zavallı Türkiye Cumhuriyeti’ne göz dikenler.
Zavallılar.
Habip Hamza Erdem