Benim Kardeşim Değil

Re: Benim Kardeşim Değil

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzr Ağu 23, 2009 13:24

Anayasa Uzerine iki yazimi asagiya aliyorum, umarim yararli olur.

ÇARPAN ANAYASA
Anayasalar tür türdür, Aldıkaçtı Anayasası da çarpan türünden.
Bakmayın siz Özal’ın ona küçük bir delik açtığına ve șimdilerde delik deșik olduğuğuna.
Daha çok delineceğe benziyor ayrıca.
Çiçek Cemil, Ağustos 2008’den sonra çıkarılacak yüzotuzun üzerindeki yasanın 1982 Anayasası’na aykırı olacağını, o nedenle değiștirilmesi gerektiğini söylüyor.
Yani yasaları anayasaya uygun yapmak yerine, önce anayasayı çıkacak yasalara göre değiștirmek istiyorlar.
Haksız sayılmazlar, çünkü bu değișiklikler yapılmazsa yasalar Anayasa Mahkemesine takılacak.
Önce Hașim Kılıç söylediydi (Anayasa Mahkemesi Bașkanı demeye dilim varmıyor).
Sonra Toptan Köksal’ın gönlünden öyle geçmiș diyorlar.
Recep Erdoğan’ın aklından hiç çıkmıyormuș zaten.
Dir Mengir (sonradan Türk vatandașı mı olmuș ne ?)’in rüyalarını süslüyormuș yeni bir anayasa.
Kısası bunlar, bu Alaca Karanlıkçılar, benim ret oyu verdiğim, demokratik bulmadığım, 1982’de Türk halkına dipçik zoruyla dayatılan Orhan Aldıkaçtı Anayasası’nı değiștirmek istiyorlar.
Değistirebilirler mi ?
Evet kimi maddelerini değiștirdiler ve kimi maddelerini de değiștirebilirler.
Ancak Köksal gibi Toptan değiștiremezler.
Çünkü onların asıl değiștirmek istedikleri Aldıkaçtı’nın bile o anayasaya koymamazlık edemediği bașlangıç ilkeleridir.
O ilkelerin bașında birlik ve bölünmezlik (unité ve indivisibilité) ilkesi gelir ki, Fransa’dan sonra sadece Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluș ilkeleri arasında olup, dünyanın geri kalan 150 cumhuriyetinden hiçbirinin olmazsa olmazı değildir.
Alaca Karanlıkçı anayasa profesörleri bile bu ilkeyi, ülkemizin somut olarak bölünmesi çabaları ile karıștırmaktadırlar. Anlamamıșlardır, kavrayamıyorlar, sadece öyle algılıyorlar ve ancak algılayabiliyorlar sadece.
Birlik ve bölünmezlik, halkımızın ya da ülkemizin birlik ve bölünmezliği kadar ve ondan çok daha ileride cumhuriyetimizin olmazsa olmaz niteliğidir ve Fransa’dan sonra sadece Mustafa Kemal Türkiye’sinde yașama geçirilmiștir.
Tek devlet, tek millet, tek vatan ve tek bayrak demekle ilgisi yok değil, ama anlamı daha ilerilerde.
Bunlar somutta, yani sözde ve görünürde böyle olabilirler ve ağzı olan konușabilir.
Oysa soyutta, yani özde ve gerçekte, egemenliğin kayıtsız koșulsuz ulusa ait olduğu, ulusla devletin birlik ve bütünlügüdür sözkonusu olan.
Milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik bu ana ilkenin türevleridir.
Bir o kadar önemli laiklik ilkesi de öyle.
Laiklik ilkesi de, dünya üzerindeki 150 Cumhuriyet, 20’den fazla Krallık ya Sultanlık, 10 kadar Federesayon ya da birlik ve 3 Prenslik’ten hiçbirinin anayasalarının, ki hemen hemen tümünde anayasa vardır, olmazsa olmaz ilkesi değildir.
Demek ki, anayasanın maddeleri de değiștirilebilir kendisi de.
Ancak Türkiye Cumhuriyet’inin kurucu ilkeleri değiștirilemez.
Değiștirmek isteyenleri de çarpar.
O ilkeler ancak Türkiye Cumhuriyet’i ortadan kaldırıldığında değiștirilmiș olur.
Bir Türkiye Cumhuriyeti yurttașının ne aklından ve ne de gönlünden bu geçmeyeceğine göre ;
Anayasayı değiștirmeyi kimler istiyor ola ki?
Habip Hamza Erdem

ANAYASANIN RENGİ
Cumhuriyet kavramının tam ikibinbeșyüz yıllık bir tarihi var. Yirmibeș yüzyıl ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi ise daha yüzyılını dodurmamıș, ön-tarihi ile birlikte iki yüzyıldan bile az.
Ama bir çağ açmıș.
Çağ açtığı kesin.
Yirmibeș yüzyıllık insalık deneyimini özümseyerek gelecek yüzyıllara ıșık tutacak bir yer edinmiș.
Azımsanacak, küçümsenecek, görmezden gelinecek bir olgu değildir bu.
Tersine ; araștırılacak, incelenecek, irdelenecek ve daha çok șey öğrenilecek bir olgu.
Șu Türkiye Cumhuriyeti’ne bakınız.
Anadolu Türk Cumhuriyeti değil örneğin, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gibi.
Ya da Fransız Cumhuriyeti gibi yalın bir Türk Cumhuriyeti de değil ;
Mısır, Suriye ve Libya gibi Arap Cumhuriyeti olmadığı gibi.
Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti de değil Çin Halk Cumhuriyeti de.
İran İslam Cumhuriyeti hiç değil.
Federal Alman ya da Federal Brezilya Cumhuriyeti olmayan,
Rusya Federasyonu olmayacak olan,
Kongo gibi Demokratik olması düșünülemeyecek bir cumhuriyet.
Görüldüğü gibi cumhuriyet rejimleri rengarenk oysa.
Ve onlara o rengi veren kendi anayasaları, asıl renklendirici olan o anayasalar.
Demek ki anayasalar renksiz olmayıp, kesinlikle bir özelliğe vurgu yapıyor ve o rengin tonunu yükseltiyorlar.
Etnik mi/coğrafî mi, merkezî mi/yerinden yönetimci mi, laik mi/dinsel mi, demokratik mi/buyurgan mı, kamucu mu/özelci mi ? vb vb
Pekiyi Türkiye’de yapılması düșünülen anayasa değișikliğinin rengi için yukarıdaki renklerden hangisi daha alımlı duruyor?
Hangisi?
Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin rengi nasıl duruyor?
Solgun mu?
Canlandırmak için, Abdullah Gül’ün gözlerine mi bakılmalı yoksa Recep Erdoğan’ın sözlerine mi?
Bülent Arınç’ın huyuna mı Mir Dengir’in soyuna mı bakılmalı yoksa?
Tek sözcükle zavallılıktır bu.
Zavallı Türkiye Cumhuriyeti.
Zavallı Türkiye Cumhuriyeti’ne göz dikenler.
Zavallılar.
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Re: Benim Kardeşim Değil

İletigönderen maydonos » Pzr Ağu 23, 2009 16:27

Nosetackle, neyi tartistiginin dahi farkinda degilsin! Su an zaten o anayasa (darbe anayasasi) rte ve saz arkadaslari tarafindan sivil darbe anayasasi durumunda. Bu hukumet izin vermesse yarin sen tuvalete dahi gidemeyeceksin. Sen ve senin gibiler once ozgurluk ve demokrasi ne demek bunu anlamadan yasamadan buraya bize ders vermeye calismasi cok komik. Su an sivil dikta ile yonetilen bir ulkenin zavalli vatandasin. O savundugun hukumetin ve onun bu ulkenin basina gelen en buyuk felaket oldugunu anlamana zaten az kaldi, rte cabuk ve acele davraniyor. Merak etme. Sana kina yollarim.
Resim


Ne MuTLu TüRkÜm DiYeNe
Kullanıcı küçük betizi
maydonos
Üye
Üye
 
İletiler: 1651
Kayıt: Çrş Haz 04, 2008 1:53

Re: Benim Kardeşim Değil

İletigönderen ceylanmm » Pzr Ağu 23, 2009 17:38

Habib hamza erdem,ellerine cok saglik.
Kullanıcı küçük betizi
ceylanmm
Üye
Üye
 
İletiler: 34
Kayıt: Sal Eyl 16, 2008 19:18

Re: Benim Kardeşim Değil

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzr Ağu 23, 2009 22:36

SİVİL ANAYASA!
Anayasa deyimi, yasaların anası anlamında, dil açısından Türkçe güzel bir deyim olabilir. Ancak ‘Anayasanın Anlamı’ bilinmediği için, başka bir dizi konuda olduğu gibi, anayasa tartışmaları da algılama düzeyinde kalmakta; sıradan yuttaş ile ‘anayasa profesörleri’ biribirlerini algılamakla yetinmekteler. O nedenle ve öncelikle anayasaların anlamı üzerinde anlaşılmalıdır.
Latince ‘kurmak’tan gelen Fransızca ‘constitution’ deyimi, XIII.yy’dan itibaren dil ve düşüncede olgunlaşmakta, 1789’dan sonra da devlet ve toplumun kuruluşuna, daha doğrusu Devlet-Ulus’un oluşumuna can vermektedir.
Fransa örneği ele alınacak olursa, 1791’deki Monarşik bir anayasa 1793’de Cumhuriyet anayasası, 1799 ve 1802’de iki kez politik rejimi değiştirdikten sonra, 1804’de imparatorluk anayasası olmaktadır. Yani onbeş yıllık kısa bir dönem içinde, soyut ‘iyi’ bir yönetim biçimi arayışından çok, toplumun somut olarak nasıl ve kimler tarafından yönetileceği savaşımdır anayasalara anlamını veren.
Öte yandan anayasaların ‘sivil’liği ile onu yurttaşların anlamaları arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Çünkü, Fransızca’dan Türkçe’ye geçen sivil (civil) sözcüğü Latince kökenli olup, (citoyen) yurttaş anlamına gelmektedir. Toplumu oluşturan bireyler de, ancak ve sadece, ulus olarak örgütlenmeyi başardıkları zaman yurttaş olarak tanımlanabilirler. Yurttaşlık bilincine erişmek demek de, içinde bulunduğu toplumun ne, kendisinin nerede olduğunu anlamak demektir. Ancak o zaman, yönetim biçiminin nasıl olması gerektiğini anlamış olacak ve nasıl yönetileceğine de ancak o zaman karar verebilecektir.
Anayasaların sivilliği, ordu zoruyla uygulamaya konulup konulmamalarında değil, kurdukları düzende yurttaşların uygarlaşmalarına sağladıkları olanaklarla ölçülür. Sözgelimi, Türkiye’de ordu tarafından dayatılıp uygulamaya konulan son iki anayasadan biri (1960) sivil olabilirken, diğeri (1982) sivil-karşıtı dolayısıyla uygarlık-dışı olabilmektedir.
Özünde 1982 Anayasası Türk Ordusu tarafından değil ama ABD’nin ordu içindeki ‘oğlanları’ tarafından dayatılmış ve 25 yıllık uygulama dönemi içinde AB emperyalizmine uyarlama değişiklikleri ile de Türkiye’de önce devleti ve beraberinde ulusu çökertmenin programı olmuştur. 1982 Anayasası Devlet-Ulusları ortadan kadıracağını programlayan uluslararası sermayenin Türkiye’deki alt-programı, ilk programı ve belki en başarıyla uygulanan programıdır.
22 Temmuz 2007 seçimi öncesinde yaptığım incelemede, seçimlerden sonra 1982 Anayasası’nı değiştirecek bir iktidarın geleceğine ilişkin bir öngörüde bulunmuştum. Daha doğrusu araştırmanın nesnel vargısı bu yönde idi. Bu konudaki nesnellikten bugün de kuşku duyuyor değilim. Sivil bir anayasının Türkiye’nin gündeminde olduğu açıktır. İlginç olan, seçimi kazanan partinin de 22 Temmuzdan bir ay önce seçimi kazanması halinde Anayasa değişikliği için hazırlık yapmış olmasıdır. Oysa AKP’nin bir ‘sivil’ anayasaya gereksinme duyabileceği doğasına aykırıdır. O’nu iktidara getiren ve kimi düzeltmelerle uygulayabileceği ne varsa o olanağı veren 1982 Anayasası’nı, üstelik tümden kaldırıp ‘yeni’sini istemeye Türkçe’de ‘bulup da bunamak’ denir.
1982 Anayasası’nın sivil olmadığı gibi, sonradan yapılan değişikliklerle bütünüyle uygarlık-karşıtı bir nitelik aldığını yinelemekte yarar var. Nedeni devleti ve onunla birlikte ulusu çökertme programı oluşudur. Ancak bu anayasal değişikliği AKP’nin de istemesi iki olasılıkla açıklanabilir; ya AKP kendisini yadsımakta ve gerçekten bir ‘bunama’ durumundadır, ya da görünürdeki AKP dışında bir güç, bir istenç ve bir dayatma vardır.
Zaten AKP, anayasa değişikliğini ‘öncekinin hükmüne son veren yeni bir ferman’ değişikliği gibi algılamakla anayasaları anlamaktan çok uzak olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır.
Anayasalar son çözümlemede egemenliğin kimler tarafından ve nasıl kullanılacağının kurallarını belirleyen belgelerdir. Bu kurallar Devlet’in nasıl işletileceğinin kuralları oldukları için de doğaları gereği ‘özel’i çağrıştıran ‘sivil’ değil ‘kamusal’ olurlar.
Oysa AKP’nin tasarladığı anasaya değişikliği ‘özelleştirme’ anlamında bir ‘sivilliği’ amaçlıyor görünmektedir, yani devletin özelleştirilmesi. Bir bakıma devletin küçültülerek bir kişinin, bir grubun ya da bir partinin ‘mülkü’ durumuna getirilmesi. Devletin küçültülmesi amacının mantıksal sonuçlarından biri de, yönetim kolaylığı bakımından ülkenin yönetim birimlerine ayrıştırılması olacaktır. Değil mi ki, 1982 Anayasası’nın ‘kefil’i ülkeyi sekiz eyalete ayrıştırmayı tasarladıklarını söyleyebilmiştir.
Demek ki, AKP’nin tasarladığı ‘sivil anayasa’, uygalık anlamındaki sivillikten uzak, kamusalı özele dönüştürmeyi amaçlayan bir ‘sivillik’ ile devleti ‘gasp’ etmeye yönelik bir girişim olarak değerlendirilebilir.
Ancak küçük bir ayrıntıyı gözden uzak tutmamakta yarar var: egemenliğin ‘kayıtsız koşulsuz’ sahipleri, egemenliklerini kullanmaya kimi atamış olurlarsa olsunlar, istedikleri zaman ve istedikleri biçimde bu yetkiyi geri alabilirler. Sivil anayasalar onların “ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman” ların belgeleridirler.
Habipe Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Önceki

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x