Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ
BİLGE KAGAN’IN HAZİNESİ
NASIL TASINDI?
1889 yılında, Yadrintsev tarafından bulundugu günden beri dünya ilim
aleminin üzerinde en çok durdugu tarihi kaynakların basında hiç süphesiz
Türklere ait olan Orkun Yazıtları gelmektedir. Dünyada bir esine daha
rastlanmayan bu iki belli baslı yazıt, Bilge Kagan ile kardesi Köl Tigin’in
hatırasına diktirilmistir. Bunlardan ayrı olarak bir de Tunyukuk Yazıtları vardır
ki, Orkun Yazıtlarından yaklasık 400 km daha güney-doguda yer almaktadır.
Bilge ve Köl Tigin Abideleri Mogolistan’ın Arhangay eyaletine baglı
Hasat ilçesinin Koso-Çaydam bölgesindedir. Koso-Çaydam Gölü fazla büyük
olmayan bir su birikintisidir ve yazıtların dogusunda yer alırken, bu Türk
abidelerine ismini veren Orkun nehri de eserlerin batısındadır. Ancak burada
Orkun’un ana kolu degil, ona karısan bir parçası yer almaktadır. Köl Tigin
Yazıtı ile Bilge Kagan Yazıtının arası yaklasık 1 km kadardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1995 yılında imzaladıgı anlasmayı hesaba
katarsak altı senedir bölgede bir dizi inceleme ve arastırmalarda
bulunulmaktadır. 2000 yılından itibaren de sistemli kazılara baslanmıs, ancak en
verimli dönem olarak simdiye kadar 2001 yılı çalısma dilimi görülmüstür. 2001
senesi Mogolistan’daki Türk Anıtları Projesi programı çerçevesinde Nalayh’taki
Tunyukuk Yazıtları da dahil olmak üzere Orkun’da harita ve jeofizik çalısmaları
tamamlanmıs, eserlerin restorasyonu isinde büyük mesafeler katedilmistir.
Herseyden önce, en az 100 yıldır üç parça ve toprak üzerinde yok olmaya
bırakılmış
olan Bilge Kagan Yazıtı yeniden birlestirilerek, Orkun Yazıtlarının
oldugu yerde bulunan ve müzeye dönüstürülmeye çalısılan binanın içerisine
dikilmiş
durumdadır.
Dönem itibarıyla 2001’de Bilge Kagan külliyesinin kazı faaliyetlerinin %
50’si bitirilmiş
haldedir. Bu kazıların gerçek amacı zaten külliyenin esas planını
çıkarmak ve ileriye dönük olarak restorasyonlarını yapmaktır. Bu gayeye baglı
olarak 2001 dönemi kazı ekibi ön hazırlıklarını bitirip, Bilge Kagan ve Köl
Tigin Yazıtlarının bulundugu Orkun Havzasına vardıgı ilk gün, Mogol tarafının
ilim adamlarıyla oturup, görüsmüsler, nereyi nasıl kazacaklarını belirlemislerdir.
İlk önce, yazıtın üzerinde bulundugu kaplumbaganın önünden itibaren
ilim adamlarımız açmalara baslamıslar, süratle bu islem sunak tasının yer aldıgı
en batı noktaya kadar uzanmıstır. Sunak tasının da önünde, arkasında, sagında
ve solunda dört nokta açılmıstır. Burada yine Türk ve Mogol kültürüne dair
önemli ip uçları yakalandı. Ancak bu noktada ilgi çekici olan sunak tasının
hemen kuzeyinde bir sembolik mezarın ortaya çıkmasıdır. Ne Radloff’un, ne de
daha sonrakilerin üzerinde ciddiyetle durmadıkları bu sembolik mezar mutlaka
Bilge Kagan’ın esi veya ogluna ait bir yapı olmalıdır. Bununla beraber bu
sandukanın etrafında da kaçak kazılar yapılmıs, ama sistemli ve ilmi
olmadıgından olsa gerek herhangi bir netice alındıgını sanmıyoruz.
Kazı ekibimiz sunak tasının bu kuzey tarafında çalısmalarını yaparken,
sunak ile mezarın arasındaki dar bölgeyi de kazmaktan geri durmamıslar ve
sonuç olarak 31 Temmuz 2001 tarihinde Bilge Kagan veya ogluna ait özel
esyaların bulundugu hazineye ulasmıslardır. Buluntuların ortaya çıkmasıyla kazı
çalısmalarının yarım kalmaması ve meydana gelebilecek bir tehlikeye karsı ilim
adamlarımız gece de çalısarak, tabaka halinde bu degerli eserleri almıslar ve
kampta olusturulan bir özel çadıra getirmislerdir. Yedi ilim adamı bunların hem
envanterini çıkarmak, hem de durumunu belgelemek amacıyla gece-gündüz
yaklasık bir hafta çadırdan ayrılmamacasına çalısarak, islemi bitirdiler.
Hazinenin bulunmasından sonra kazı alanına en yakın yerlesim yerindeki
Mogol makamlarına, Mogol tarafı ilim adamları vasıtasıyla haber gönderilmiş
ve yardım talebinde bulunulmustur. Fakat Mogolistan’ın içinde bulundugu zor
kosullar ve böyle bir polisiye tedbirin çevredeki köylüleri heyecanlandıracagı ve
daha çok tehlike doguracagı ileri sürülerek, maalesef Mogol makamlarından
güvenlik saglanamadı. Bu yüzden bizzat proje baskanı olarak bizim de içinde
bulundugumuz ilim adamlarından ekipler olusturularak, bu degerli buluntular
korundu.
Nihayet çadırdaki ilim adamlarımız Bilge Kagan veya ogluna ait olan
2000’den fazla parçadan olusan kıymetli malzemeyi kutuladıktan sonra, sıra
bunların Mogolistan yetkililerine teslim islemine gelmistir. Türk ekibinin
çalıstıgı yer, Mogolistan’ın baskenti olan Ulan-batar’a yaklasık 400 km
uzaklıkta olup, yolun büyük bir kısmı toprak ve bozuk satıhtan meydana
gelmekteydi. Herseye ragmen Türk ve Mogol bilim adamları, yeniden kazı
çalısmalarının sürdügü ilçenin yetkililerinden bu tasıma islemi sırasında bir
koruma istediyseler de, tekrar Mogol makamları bunu karsılamaya imkanlarının
olmadıgını söylemislerdir. Bu yüzden hazinenin kendi imkanlarımızla tasınması
konusunda Mogol bilim adamlarıyla karara varıldı.
9Agustos 2001, persembe sabahı saat 5 civarlarında, buluntular üzerinde
çalısan dört bilim adamı, Türk tarafı proje baskanı ve kazı sorumlusu ile beraber,
Mogollardan da bakanlık temsilcisi ve kazı baskanıyla birlikte sandıklar iki cipe
yüklendi ve pespese yola çıkıldı. Daha güneş
yavaş
yavaş
dogmakta, bozkırda
bası boş
hayvanlar ya otlamakta veya onlar da insanlar gibi dinlenmekte oldugu
bir vakitte, bize göre Türk tarihinin simdiye kadar ki en büyük buluntusunu
tasıyan ilim adamları, hem asırı bir tedirginlikle, hem de tarihe geçmenin
heyecanı arasında; tozlu ve bozuk patikalarda yol almaya basladılar. Tarihi bir
olay gerçekte yasanmaya basladı. Düsünün bir kere Türk tarihinin en mühim
devlet adamlarından birine ait oldugu sanılan özel esyalar, ceplerinde sadece
kalemleri olan sekiz tane ilim adamının adeta sırtlarına yüklenmiş
bir sekilde
götürülüyordu. O ana kadar, çevrede zaten Türklerin Orkun’da birseyler
buldugu yayılmış
durumda idi. Bunları ele geçirmek için birtakım insanların
herseyi göze alabilecegi ihtimali de söz konusuydu.
Bu hazinenin bulunusu ekipteki birçok kisi tarafından ilahî bir sekilde
yorumlanmıstır. Yüzyıldır bölgede çesitli milletlerden ilim adamı veya
soyguncu pekçok kisi kazı yaptıkları halde, bir sey bulamamıslardı. Veya biz
öyle biliyoruz. Tanrı, Bilge Kagan’ın özel esyalarını onun torunları Türklere
sakladı. Ama buraya daha önce Türkler de geldiler ve kazı tesebbüslerinde
bulundular. Kimse bunları bulamamıstı. Bu büyük olay sadece 2001 yılında
giden ekibe nasip oldu. Çünkü Mogolistan’a giden grup her bakımdan, hem ilim,
hem de idealler açısından seçilmislerdi. Onlar nereye, niçin gittiklerinin
farkındaydılar. Onlar atalarına karsı olan vefa borcunu yerine getirmek için
oradaydılar. Bu kazı isini sadece bir arkeolojik olay olarak görmüyorlar, adeta
ibadet ediyorlardı. Üzerine bastıgı topragı incitmekten korkan, her mala
darbesiyle kaldırdıkları topraga sanki taparcasına davranan bu insanlara elbette
Bilge Kagan mükafatını vermeliydi ve de verdi.
Pekçok kisi bu vakıayı ilahi bir olay olarak degerlendirmeyebilir. Ama
Orkun’da Türk ekibi mucizeler yasamıstır. Buluntunun ortaya çıkmasıyla, gögün
aglamaya baslaması, yani bardaktan bosanırcasına bir yagmur, bize göre bir delil
idi. Herseyden önemlisi Hazinenin yola çıktıgı sırada, Oguz Han’ın
Bozkurtu’nun bize öncülük etmesi, Türk tarihini ve kültürünü çok iyi bilen bir
tarihçiyi mucize olarak yorumlamaya sevk etmektedir. Bu olaya Türk ve Mogol
sekiz bilim adamı da sahittir.
Orkun’dan çıktıktan sonra ciplerimiz biraz yol almıstı ki, sabahın alaca
karanlıgında önümüzde aniden iki kurt belirdi. Belki de avlanmak için
koyunların pesine düsmüş
olan bu hayvanların, bizim araçlarımızın önüne
çıkması ve bir süre onlar önde, biz arkada yol almamızın sadece tesadüfü bir
olay olmasına inanısımız gelmedi.
Kök Börü ya da diger adıyla Bozkurt, Türklerin milli sembolü,
bagımsızlıgının isareti, kutlu atasıdır. Türk’ün tarihten silinmesine o engel
olmus, yeniden çogalmasını saglamış
ve dünyaya hakim olurken de, hep önde o
yol göstermistir. İste, o anda sanki Bilge Kagan’a eslik edercesine bizim
önümüze çıkmıslar ve kosuyorlardı. Ancak burada ilginç olan bir nokta, kurt
Mogollarca da kutsal bir hayvandır. Araçlardaki Mogollar kurtu görünce adeta
bizden daha çok heyecanlandılar. “Çono, çono” diye bagırmaya basladılar.
Hepsi çok büyük bir sevinç içindeydiler. Soförümüz kurtların pesinden
kosturuyordu. Kendisine yavaş
gitmesini, arkada belki de tarihin en degerli
buluntularının yer aldıgını, üstüne üstlük onları takip ederken arabalarımızın
devrilebilecegini anlatmaya çalıstıktan sonra, soförümüz yavasladı. Mogolların
anlattıgına göre; bu kutlu hayvanı görmek ugur getirirmis, o yüzden Mogollar
büyük bir neseye kapılmıslardı.
Arabalardan ve seslerden ürken iki kurt, daha sonra yolun solundaki
tepeye dogru tırmanmaya basladılar, bu arada Bilge Kagan’ın esyalarını tasıyan
iki vasıta da durdu ve onları izlemeye basladık. Biraz sonra iki kurt da tepeye
çıktılar ve onlar da bize bakmaya basladı. Sanki bize güle güle dercesine, bir
süre dikildikten sonra, kayboldular.
9Agustos 2001 tarihinde, Bilge Kagan’ın hazinesi böyle Ulan-batar’a
ulasmıs, bir tutanak ile de Mogolistan Milli Tarih Müzesi’ne teslim edilmiş
oldu.
“Bilge Kagan’ın Hazinesi Nasıl Tasındı?”, Orkun, Sayı 45, İstanbul 2001
Yazıyı pdf formatında indirmek için:
http://www.4shared.com/file/145566782/c ... AINDI.html