BİLİM ‘ÜZERİNE’ (10)
Onuncu sayıya geldiğimizde, biraz da ‘bilim’in kendisine dönmemeli miyiz?
Yani ‘üzerine’ konuşmak yerine, biraz da ‘altına’ bakmamız gerekmeyecek midir?
Pozitivizmin yaptığı gibi sadece ‘görüngü’yle (phénomène) mi yetineceğiz?
Yani ‘matematik’ benzeri ‘kesinlik’lerle ulaşamayacağımız tonlarca ‘konu’ ve ‘alan’ yok mudur?
Ne yazık ki, bugün üniversitelerde yapıldığı sanılan ‘bilim’ böyle olmanın ötesine geçmemektedir.
Esprit ya da ‘mana’ya ilişkin olanlar ‘ilimciler’e bırakılmış, onlar da Orta-Çağ karanlıklarında, filin hortumunu tutarak işte ‘kuyruk’ burasıdır demektedirler.
İşte bir şey ‘üzerine’ olduğu kadar ‘hakkında’ araştırma yapıp bilgi edinmeye, örneğin ‘Varlık’ (Être) hakkındaki çabalara (étude) ontoloji deniyor.
‘Bilgi’nin kendisi ‘hakkında’ki çabalara da gnoseoloji (bilgi kuram).
Oysa her bilimsel çaba için bir ‘temellendirme’ sorunu vardır ki, bu ‘başlangıç’ı (genèse) nerede ya da ‘öz’ü (substance) ne diye sorulacak sorunun yanıtını bulmak demektir.
(Sub-tance) etimolojik olarak (stan) olanın, yanı statü, Site (yani bizdeki kale) gibi ‘sağlamlık’ların ‘altında’ (sub) ne var demek. Ya da bu ‘sağlamlık’ın kaynağı ‘ne’ diye sorgulamak demek.
İşte, insanın, toplumun, tarihin ‘temelinde ne var? diye sorgulamaya tarihin genel bilimi ya da ‘tarihsel maddecilik’ denilmektedir.
Öyle ki, antropoloji, sosyoloji, ideoloji, hukuk, Devlet, Ekonomi, Politika, Bilgi gibi ‘insan’, ‘doğa’ ve ‘mana’ya ilişkin ne varsa bir ‘genel felsefe kuramı’ olarak bir ‘bütünsellik’(totalisation) taşımaktadır.
‘Gerçek’in tüm ögelerini belli bir ‘tutarlılık’la (mantık-logos) hem ortaya çıkarmak ve hem de açıklamak savında olan bir ‘genel felsefe’.
Çünkü böyle bir çaba, ancak bir ‘genel felsefî kuram’la mümkün olabilmektedir.
Değil mi ki, örneğin ekonomide Keynes ‘Para, Faiz ve İstihdamın Genel Kuramı’ gibi bir büyük savla ortaya çıkmıştı.
Tarihsel maddecilik ise Marx ve Engels’le anılmasına karşın, gelişmekte olan bir ‘bütünsellik’ (totalisation en cours…) olarak geliştirilmeye devam etmektedir.
Her ne kadar üniversitelerde kimi zaman bir ‘öğreti’(doctrine) ya da Anglo-sakson üniversitelerinde ise ekonomik, sosyolojik ve politik bir ‘kuram’ (ve hatta bir disiplin) olarak okutuluyorsa da, örneğin bir kitapçıda marksizmle ilgili bir bölüm yerine, her bilimsel disipline ait bölümde bir ‘marksist yaklaşım’ yer almaktadır.
Türkiye’de ise, üniversite hocaları dahil, yaylada koyun otlatan çoban bile ‘marksizmin’ lanetli bir düşünce, İslam karşıtı bir moskof uydurması olduğu konusunda ‘Kur’ana el basabilir’.
‘Çokbilmişler’in ne diyeceklerine bakmadan, onların zerre anlama kapasiteleri varsa, genelde Marksizm olarak bilinen Tarihsel Materyalizm ve Diyalektik Materyalizm ‘üzerine’ yapacağımız açıklamaları sabırla izlemelerini salık verelim.
Yok yayladaki çoban ya da kahvehanedeki köylü gibi, zaten biliyoruz diyorlarsa, bundan sonraki bölümleri okumayabilirler.
Çünkü, bu ‘felsefenin genel kuramı’nın kendisi ‘bilim’ olmasa da, tarihin, toplumun ve doğanın en ‘bilimsel’ açıklamasını oluşturmakta ve sürekli geliştirilerek henüz ‘aşılmamış’ bulunmaktadır.
Dünyayı ve insanı kavramsallaştırmanın ussal temellerini ileri süren, tarihin anlamını bulmaya yönelik bir genel felsefe.
Belki ‘yöntembilimsel felsefe’ bile denilebilir.
Ki, diğer kişisel ya da belli bir alanla kendisini sınırlayan felsefelerden ayrı bir ‘felsefe’dir.
Üstelik ‘Devrimci’.
Öyle ki, örneğin bir ekonomik sistem olarak değil ama bir ‘dünya sistemi’ olan günümüz kapitalizminin kendi ‘devrimci dinamiği’nden, onu devrimek için yararlanma strateji ve politikaları üretebilen bir ‘politika’ da (le politique) denilebilir.
Durağan değil devinimsel.
Ama mekanik değil.
Var olan ‘olasılık’lardan yararlanarak ‘en ussal olası’ya ulaşmak çabası… yöntemi, felsefesi ve politikası.
Ve tüm ereği (fin) ‘insan’ için, ‘insanlık’ için…
(Sürecek)