BİLİM ‘ÜZERİNE’ (7)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

BİLİM ‘ÜZERİNE’ (7)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Tem 31, 2024 17:18

BİLİM ‘ÜZERİNE’ (7)
Diğerlerinde olduğu gibi, bu yazı dizimizde de geçen her sözcük ya da terimin genel okuyucu kitlesinde, kendi kodlanış biçim ve düzeyine göre bir ‘anlam’ı olabilecektir.
Örneğin ‘ahlâk’ denildiğinde, saymaya bile gerek yok, onlarca tanım (daha doğrusu betimleme) yapılabilir.
Yabancı dillerden geçen ‘moral’ sözcüğüne bakalım.
Kuşkusuz anglo-sakson geleneğine uygun ‘morel’ diye de dillendirilen bu sözcüğü, en azından ‘bugün moralim bozuk’ ya da ‘güne iyi bir moralle başlıyoruz’ türü tümcelerde kullanmak pek dikkatimizi çekmeyebilir.
O nedenle, geçen yazılarda sözünü ettiğimiz ‘eylem etiği’ (étique de la praxis) ya da ‘geçici ahlâk’ (moral provisoire) terimleri (ve hatta kavramları), okuyucunun ‘kendince’ anlaşılmış olacaktır.
Oysa Hegelci ahlâk (Sittlichkeit) ile Kantçı ahlâk (Moralität) arasında dağlar kadar olmasa da tepeler kadar bir fark vardır.
Sittlichkeit olarak ‘ahlâk’, Hegel tarafından Hukuk Felsefesinin Temelleri başlıklı çalışmasında, bir anlamda ‘kollektif bilinçaltı’nı temsil eden olarak kullanılmıştır.
Yani, insanlığın ‘orijinel’ aşamasındaki ‘bireysel bilinç’in yerine, daha sonraki dönemlerde geçen ‘ahlâk’. Ki buna ‘hukuk’ demek de pek abartı sayılmayabilir.
Bireyleşmenin önüne geçen bir ‘katılım’ bir ‘uyum’ ögesi olarak, bugün bile ‘uluslaşma’nın temel ögelerinden birini oluşturmaktadır.
Sittlichkeit soyut hukuk alanından (Recht) ilkini oluşturmakta olup, klasik liberalizmin ‘özgürlük’ anlayışı da buradan yeşermektedir denilebilir.
Kantçı Moralität ise daha çok ‘ahlâkî özerklik’ olarak tanımlanabilir, ki liberalizm için çok daha uygun bir tanım olmaktadır.
Devlet’in sahneye çıkışıyla birlikte Ahlâk, Moral ve Sittlichkeit anlamında Hukuk bir başka boyut kazanacaktır.
Kimi filozofa göre ‘muhafazakâr’lığa ve kimine göre ise ‘gelişme’ye açık hale gelecektir.
O nedenle, burada, kalıplaşmış olan Eski Yunan ‘Site-Devlet’ (cités-Etats) teriminden ‘Devlet’ kavramına da değinmek durumunda olacağız.
Eski-Yunan’dan, Roma, Kartaca ve hatta Rönesans dönemi İtalya ve Fransa’sına kadar, bir ‘Site-Devlet’ kavramlaştırma çabası olduğunu biliyoruz.
Örneğin ikinci Roma İmparatoru Tibère döneminde, bugünkü Fransa’yı oluşturan Gaulle’ler tam 64 Site-Devlet’inden oluşmaktaydı.
Peki ama bu Site-Devlet’ler (*) gerçekte birer ‘Devlet’ miydiler?
Kesinlikle değildiler.
Roma, Kartaca, Fransız, İtalyan ve hatta Alman ‘Site-Devlet’lerini bir yana koysak bile, Eski Yunan Site-Devlet’leri henüz bir ‘Devlet’ niteliği taşımıyordu.
Bugün ‘sosyal’ diye adlandırılan ‘terim’, bu Site-Devlet ‘üye’ ya da ‘yurttaş’larından neredeyse 2000 yıl sonra kullanıma sokulmuştur.
Bu Site-Devlet’lerin ‘nüfus’ları ise Fransızların Komün (commun) dedikleri yaşam biçiminin ‘komündaşlar’ı olarak anlaşılmalıdır.
Ki böyle bir ortamda, ne bugünkü anlamda ‘siyaset’ (la politique) ne de Kantçı anlamda ‘moral’dan (ahlâk) söz edilemez.
Bugün ‘yasa’ dediğimiz kurallar, Yüce Meclis’imizin oylaması sonucu ‘karar verilmiştir ki” diye başlamıyor, örneğin “Atinalıların hoşlarına gidecek şekilde…” diye başlıyordu.
Görülüyor ki, ‘Yüce Meclis’imiz’ denilerek, hukuk da ahlâk da, oraya gönderilen, ‘vekil’ ya da ‘zırzop’ların ahlâk ve namuslarına terkedilmiş bulunmaktadır.
Çünkü bugün Devlet denilen ‘kurum’un (institué et constitué) kendi ‘aklı’, ‘mantığı’ (logique) vardır.
Çoğu kez ‘Devlet aklı’ denildiğinde soluklar tutulur ve ister istemez boyun eğilir.
Oysa Aristo’nun ‘politik hayvan’ dediği ‘insan’ın, Devletsel yaşamda olsa bile, yapacağı politika (le politique), sadece yaşamak değil ama insanca yaşamak için ‘politika’ya müdahale etmesinden geçmektedir.
Bu yazıyı toparlayacak olursak, ‘moral’ sahibi olmak ya da ‘ahlâklı’ olmak, siyaset denilen (la politique) curcunada, en azından olup biteninin ‘ayırdına varmak’tan geçmektedir: (Discernement).
Bu son sözcüğü ‘sağduyu’, ‘feraset’ vb Türkçeleştirmek yetmeyebilir. Çünkü çok daha derin bir ‘algılama düzeyi’ne karşılık gelmektedir.
‘Bilimsel kavrayış’ diye çevrilecek olunursa, işlediğimiz konudan da pek uzaklaşmamış olacağız.
(Sürecek)
(*) Etat-nation’un nu ile Cité-Etat’nın Türkçeleştirilmesine dikkat edilirse, Devlet-Site değil ama Site-Devlet denilmesinin hiç yadırganmayacağını göreceğiz. Oysa Etat-Nation’a ‘Devlet-Ulus’ denilmesi kimi kesimleri hop oturtup hop kaldırabilmektedir.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x