Bilim ve Ahlak Yoksa, Demokrasi de Yoktur
Ne diyor:
“Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyor.
“Geziciler neyse, bu Artvinliler de yavru Geziciler” diyor.
Niye böyle diyor?
Çünkü, o makama gelmiş ama, demokrasi nedir, millî irade, millî egemenlik nedir, cumhuriyet idaresi nedir, devlet nedir, bilmiyor. Telaffuz ediyor, ama anlamlarını bilmiyor.
Olabilir, sorun bu değil zaten, bilmeyebilir.
Sorun, böyle birinin o yüce makama gelebilmesidir, nasıl oluyor da öyle bir makama gelmiş olmasıdır.
O zaman soralım: Peki, nasıl geldi?
Yanıtı kolay: Halkın oyu ile geldi!
İşin can alıcı noktası da burası işte!
Sırf seçimle, halkın önüne seçim sandığını koymakla demokrasi olmuyor.
Haydi oldu diyelim, müthiş ve onarılmaz zararlar veriyor ülkeye.
Bu sebepledir ki, sandıktan başka yapılması gereken daha çok iş var.
Halkın bilinçli olması gerekiyor: Bilim ve ahlak terbiyesi görmüş olması gerekiyor.
Seçmenler bilgili ve ahlaklı olacak, seçtiği vekiller bilgili ve ahlaklı olacak.
* * *
İyi de, Atatürk getirmedi mi bu sistemi bize? Okuma yazma oranı yüzde 10’u bulmayan bir ülkede bir millet meclisi toplamadı mı?
Topladı, ancak o meclisin namuslu ve yurtsever kişilerden oluşmasına büyük özen gösterdi; o meclisi aynı zamanda yönlendirdi, sürekli bilgilendirdi, aydınlattı, uyanık tuttu; doğru yol üzerinde ikna etti.
Daha sonra, cumhurbaşkanıyken, iki kez de demokrasi denemesi yaptı, ancak ikisinde de geri adım attı. Çünkü biliyordu halkın durumunu, Meclis’e kimlerin geleceğini…
Bunun içindir ki, sandıkla yetinmedi: Ülkede okuma yazma oranını artırmak için devrimler yaptı, okullar açtı, halkın yetişmesi için halkevleri kurdurdu, köy enstitülerinin kurulması çalışmalarını başlattı. Liyakatli, ahlaklı insanlarla çalıştı. Ülkede sosyal ahlakın yerleşmesi için uğraş verdi.
Ancak hepsinin önü kesildi.
Kesersen, tabii, sonuç da işte öyle biri olur!
Bilimsel gerçeklerin yönlendirmediği, sosyal ahlakın güdüp yedmediği seçmenlerle, demokrasi rejiminin meyvesi böyle hastalıklı olur.
Bundan da, o kişiden ziyade halk sorumludur.
Daha doğrusu, halkı o çorak durumda bırakanlar sorumludur.
Aydın geçinen laf ebeleri sorumludur.
Prof. Dr. Cihan DURA, 29 Şubat 2016