BİLİM ve BİLİMSELLİK (34)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

BİLİM ve BİLİMSELLİK (34)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Cmt Eki 10, 2020 21:06

BİLİM ve BİLİMSELLİK (34)
İmparatorluklar içinde ‘ulusallık’lar, genellikle dilsel ayrılıklar (marqueur linguistique) üzerine temellendirilmektedir.
O zaman şu ‘Dil’lerin tarihine bir kuşbakışı gezinti yapmakta yarar vardır.
Heredot.net dergisinde “Afro-asyatik Diller- Olağanüstü bir süreğenlik” (Langues afro-asiatiques-Une extraordinaire postérité) başlıklı makaleye göre; bu bölgede, buzulçağından buyana süregelen beş Dil Grubu’ndan sözedilebilir.
Birinci grup: Bugün Büyük Okyanustan Hürmüz Boğazına değin yaygın olan Arap Dünyasındaki dillerin kökeni olarak Semitik Diller
İkinci grup: Eski Mısır’dan günümüze uzanan Kopt Dili (Copte ou langue Liturgique)
Üçüncü grup: Kuzey Afrika’da Sahra içlerine değin uzanan Berber ve Touareg dil grupları
Dördüncü grup: Orta Afrika’ya (Sahel) yayılmış Çadik (Tchadiques) dil grubu
Beşinci grup: Afrika Boynuzundaki Kuşitik (couchitiques) dil grubu
Bu gruplar içinden, sadece oluşmakta olan semitik dil grubu’nun (proto-sémitique) içinde Arapça dahil kaç dil doğurduğunu aşağıdaki semadan izleyebiliriz.


Ki bunların içinde Yahudice, Ermenice, Keldanice en belli başlıları olarak sayılabilir.
Bu dil grupları iki şekilde yayılıyorlar:
- O dili konuşanların göç etmelerinden çok, ‘kültürel egemenlik’ kurmaları sonucu, örneğin Arapça, dinsel ve ekonomik baskı aracılığıyla bu tür bir egemenlik kuruyor.
- O dili konuşanların bizzat yer değiştirmeleri sonucu ( Transmission du génome). M.Ö. 1500’lerden itibaren, Bantous’ların Afrika içlerinde şu ya da bu nedenle yerdeğiştirmeleri sonucu, yaklaşık 450 (dörtyüzelli) dil bu yolla yayılmış bulunuyor.
Böylece, Ulusu oluşturan ‘Dil’lerin nasıl karmaşık ve belirsiz bir ‘tarihsel süreç’ içinden geçip geldikleri ve aynı zamanda gelip geçtikleri ya da geçip gittikleri hakkında bir fikir oluşturulabilir diyeceğiz.
Benzer bir şema Hint-Avrupa dilleri için de yapılabilir.
Demek ki, Ulus’u oluşturan ögelerin başında gelen ‘Dil’e kutsal bir işlev yüklemenin bilimle bilimsellikle herhangi bir ilişiği kurulamaz.
Bununla birlikte, ‘Ulus’ olabilmek için, dilbilimcilerin ilk insandan buyana değişmeyen özellik olarak saptadıkları, ‘iletişim’ işlevi belirleyici olmuştur denilebilir.
İşte bu nedenle, ulusu oluşturacak, ‘birey’ değil ama büyük olasılıkla ‘yurttaş’ların ‘Dil birliği’nin sağlanmış olması ya da sağlanmaya çalışmasından doğal bir şey olamaz.
Ve yine, tam da bu nedenle, ‘kültürel zenginlik’ olması ayrı olmak üzere, ‘Ana dilde’ diye başlayan her türlü savın ‘bilimsel’ herhangi bir temeli bulunmadığını söyleyeceğiz.
Nitekim, ‘Dil’i ulusallığın temel taşı olarak gören Alman filozof Herder; “Dil şiir ve bilim aracı olarak bir ulusun aynası olur” demektedir, ama ancak “o dilin ‘yaşı’ aracılığıyla” diye eklemektedir.
Bu şu demektir; varsa yoksa ‘Anamın dili’ diyebilirsiniz, ama eğer ananız henüz Orta-Çağ düzeyindeki bir ‘Dil’ konuşuyorsa ve bu dille ne şiir yazılabiliyor ve ne de bilim yapılabiliyorsa, ayna size iddia ettiğiniz Ulus’un ‘Orta-Çağ malı’ olduğunu gösterecektir.
(Sürecek)
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1626
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x